Tarihin derinliklerine inmeye başladığımızda, kendisini beyaz ırk olarak nitelendiren Avrupalılar, dünyanın her yerinde çok büyük katliamlar yapmışlar. Sömürgecilik, istila, kolonileştirme, asimile etme, kendi inancını ve dilini silah zoruyla dayatma ve daha birçok yöntem ile dünya halklarının başına bela olmuş kendisini beyaz gören insan çocukları.
Pandemi ile başladığım doğru habere ulaşma çabam, dünya üzerindeki birçok ülkenin yerel ve mahalli gazetelerini okuma etkinliğini koydu hayatıma. Rastgele bir ülke seçip o ülkenin gündemini, tarihini, halklarını, dillerini, kültürlerini, inancını, müziğini ve ekonomisini araştırıyorum ve okuyorum. Bu okumalarda özellikle dikkatimi çeken kıta Afrika’sı oluyor. Oradaki ülkelerin tarihleri tam bir insanlık dramı. Bu dünyaya ait olmayan Avrupalı ırkın (çünkü özünde insan olanlar bunu kesinlikle yapmazlar) bir kasırga gibi girip tarumar ettiği coğrafyanın her yanında acı öyküler yer alıyor. Hastalıklar, kıtlıklar, tecavüzler, kölelik, kabile savaşları, açlık, eğitimsizlik ve doğal kaynakların sömürülmesi… Hepsinin arkasında dünyayı kendi hegemonyasına alan beyaz ırkın (sonradan sarı ırk da “Çin” buna dahil oldu) vahşeti dolanıyor.
O ülkelerin tarihlerini, kitaplarını, kültürlerini bilmeye başladığınızda insanlığınızdan utanır hale geliyorsunuz. Yüzlerce yıldır yapılan ve asimile edilmekle kalmayıp köleleştirilip aç bırakılan bu halkların günümüze taşıyabildikleri bedenleri üzerinde çok sayıda ülke söz sahibi şu anda. Rusya’sı, ABD’si, Fransa’sı, İngiltere’si, İspanya’sı, Portekiz’i, Hollanda’sı ve son olarak Çin’i silahıyla, ticaretiyle, kara parasıyla ve gücüyle Afrika kıtasına çöreklenmiş durumda. Her şey olması gerektiği gibi oluyorsa çok fena bir durum bu. Çünkü gücüyle, silahıyla, ekonomisiyle ülkenin yöneticilerini ve ordularını satın alan güçlü devletler, tüm sistemi kendi çıkarları doğrultusunda revize ederken, buna karşı duran halkları da kolluk kuvvetleri ile sindirip, geri püskürtmekte ve liderlerini gözaltına alıp işkence yaparak kitlelere gözdağı vermekte. Gerçekten seçimlerini mi yaşıyor şimdi bu halk? Yapmayın… Çocukları gözlerinin önünde tecavüze uğrayan Eritreli anne ve babaların kansere dönen hücrelerinin çığlıklarında hangi seçimden bahsedebilirsiniz. Baba evi sattıysa ve evin yeni sahipleri gelip içindeki çocukları dışarı attıysa, bu çocukların seçimleri olamaz değil mi? Bence de olmamalı.
Evet nerede kalmıştık beyaz ırkın ya da Avrupalıların vahşiliğinde. İşgal ve istila ile gittikleri ülkelerin inançlarını tanrıya bir küfür olarak gören din adamları ile birlikte yürütülen talan ve misyonerlik çalışmaları sonrasında dünya üzerinde milyarlarca insanı katlederek şu anki çirkin ama medeni görünen uygarlıklarını kurmuşlar. Mayaları, Aztekleri, Kızılderilileri, Afrika’da ki kabileleri, Aborjinleri, Hintlileri, Amerika’nın güneyini kuzeyini yani özetle dünya halklarının kadim uygarlıklarını kendi saçma inanç ve düşünceleri ile yok ettiler. Kendi varlıkları inandıkları tanrılarına küfür iken o kadim ve mistik uygarlıkların inançlarını yerle yeksan etmek için inanç önderlerini öldürdüler, tapınaklarına el koydular, kadınlarını ve çocuklarını köleleştirdiler ve kendi çıplak ve çirkin ruhlarının üzerine giydikleri paçavralara bakıp bedenlerini çıplak ve çirkin gördükleri ruhları güzel masum insanları öldürdüler.
Lise yıllarında bir Fransız yazarın makalesini okumuştum, Fransızlar Afrika kıtasında bir ülkeyi işgale gidiyorlar, oradaki kabileler ok ve mızrakla karşılarına çıkıp savaş dansı yaparken, insan müsveddesi Fransız askerleri tam otomatik silahlarla kurşuna dizmişler bu kabile savaşçılarını. Kabilenin sağ kalanları ise anlayamamış bu olan biteni çünkü daha önce savaştıkları diğer kabilelerde bu tarz bir silah yokmuş. Ok, bıçak ve mızraktan başka silahları olmadığı için Fransızlar ülkeyi hızla ele geçirmiş… Bunu yazarken ruhunda ne hissetti acaba yazar diye düşünmüştüm. İnsan olanın ruhu sızlar ve kendi türüne böylesi zalimlikler yapan kişileri suçlu görür. Fakat, Afrika halklarının cahilliklerine ve saflıklarına gülüp daha fazla ganimet elde etmenin sarhoşluğu içinde yollarına devam etmişler…
Dünya halklarının tarihlerini tek tek okumaya başladığınızda tanrının inancını yaydığını söyleyen din adamlarının yarattığı, beslediği ve başrolde oynadığı katliamlara baktığınızda, inandıkları tanrının pek adaletli olmadığını görürsünüz. Ve sevgi dolu olmadığını da…
Beyaz ırkın yarattığı sefaletin arkasındaki kapitalist sistemin dayandığı “Mesih Bilinci” kavramı, halkları uyutmaktan ve gözlerine perde çekmekten başka bir şey değil. Bu sadece beyaz ırk ve onların yaymaya çalıştığı Hristiyanlık inancı için geçerli değil, Afrika kıtasında onlara karşı mücadele verip daha fazla ülkeyi ve kabileyi kendisine çekmeye çalışan ve bunun için silahlarıyla ortalığa savaş alanına çeviren Müslümanlar ve onların “Muhammedi Bilinç” kavramı da aynı çizgide ilerliyor. İnandıkları tanrıları; “elinize silah alıp, yoksul halkların tepesine binip, onları öldürüp zorla kendi inancınıza taşıyın” diye bir ayet, bab ya da sure göndermemesine rağmen, onlar ellerinde silahlarla kendilerini tanrının askerleri, muhafızları ve şövalyeleri olarak görüyor, köy basıyor, okul basıyor, çocuk kaçırıyor, aileleri tehdit ediyor, soykırım yapıyor, öldürüyor, tecavüz ediyor ve bunun adına “inanç” diyor.
Ben, beyaz ırkın bu dünyadaki iblisler olduğunu düşünüyorum. Beyaz ırk olarak kendisini gören bu tür elindeki tüm teknolojik cihazlar, silahlar, eğitim sistemleri, din sistemleri, din adamları, ibadet merkezleri, yazılı ve görsel medya, internet, kolluk kuvvetleri, müzik, seks, uyuşturucu, alkol, kumar ve diğer tüm donanımıyla dünya halkları üzerinde ciddi anlamda baskı kurup onları asimile edip, hükümranlık sürüyorlar.
Parayı yani sermayeyi elinde tutmakla kalmayıp, ilaç, petrol, su ve gıda endüstrisini de elinde tutan beyaz ırk, kendi türünün devamı için dünyanın geri kalan tüm insanlarını gözü kapalı öldürebilir. Bunu yüzlerce yıldır profesyonelce yapıyorlar zaten. Şu anda sistemlerini çökerttikleri insanlığın kendi aralarında birbirlerini öldürmelerini sağlayacak provokatif çalışmaları yürüterek işin içinde görünmeden yol alıyorlar artık.
Kitleleri inandıkları dinden, bağlı bulundukları siyasi yapıdan, konuştukları dilden ve etnik kökeninden dolayı birbirine düşman haline getirip sonrasında da her iki tarafa silah temin edip birbirlerini öldürmelerini izliyorlar. Böylece amaçlarına ulaşırken sözde elleri kana bulaşmamış oluyor. Arz talep dengesindeki ticari yapılar olarak görüyorlar kendilerini. Bir savaş olur, insanlar ölür, açlık baş gösterir ve bu beyaz ırk denen ahmak kitle “bir kınama mesajı” yayınlar. Fakat çatışan, savaşan, birbirleri öldüren insanlar sorgulamaz;
- Bize ve karşı tarafa silahı veren kim?
- Bizi neden karşı karşıya getiriyorlar?
- Onun inancı kendisine, benimki de bana, neden onun inancını değiştirmeye çalışıyorum?
- Hangi dili konuşursa konuşsun bana ne…
demez, alır eline silahı kendisine zerre kadar zararı olmayan adamları öldürür, kadınlarına tecavüz eder ve çocuklarını kamplara gönderir. Bütün bunları yaptıran beyaz ırkın karanlık ruhları da kendisini masum gösteren bir şeytan misali barış güçlerini bu ülkelere gönderir ve askeri gücüyle o ülkenin kaynaklarına fark ettirmeden çöker.
Beyaz ırkın elinde oyuncağa dönen diğer tüm ırklar da kendi vatanlarında sürgün hayatı yaşarlar. Peki mutlak kurtuluş mümkün mü? Büyük resmi göremeyen, liderlere varlıklarını peşkeş çeken, elinde hacıyla ve kitabıyla vaaz veren din adamlarına inanan, siyasilerin büyülü sözlerine kapılıp kendisine yabancılaşan, sorgulamayan, biat eden, taraf olan ve bağnazlaşan devasa kitlelerin kurtuluşu ve aydınlanması pek mümkün görünmüyor. Dünya bu kadar çaresiz mi? Belki de bunlar dünya halklarının iyi günleridir… Kim bilir… Belki de gittikçe yaşlanan beyaz ırkın kökü kuruyunca adalet ve özgürlük tüm dünyaya yayılacak… Farkında olun ve fark ettirin, kral çıplak…
Yazı; The Guardian gazetesinde yer alan bu Canada discovers 751 unmarked graves at former residential school habere istinaden yazılmıştır.