Halk arasında ‘dost acı söyler‘ diye bir laf vardır; burada vurgulanmak istenen aslında ‘dost, doğruları söyler‘dir; bunu acı olarak gören bu lafın söylendiği kişidir.
Bu söz o kişiye neden öyle gelir ya da neden batar, bilir misiniz? Çünkü dost, konuya dışarıdan ve olan bitene anlam yüklemeden bakan kişidir ve o anda o kişinin duymak istemediği ya da duymaya hazır olmadığını şeyleri söylüyordur; bu da doğal olarak o lafın söylendiği kişiye acı olarakyansır, o kişinin dostuna çok sert tepkiler vermesine dahi yol açabilir.
Bu durum terapist ve danışanlar arasında da yaşanır; dosdoğru konuştuğu için ‘9 köyden kovulan’ terapistler gördüm ben ki onlardan biri de benim, dolayısıyla bu duruma alışkınım.
Onlar ilkeleri olan ve o ilkelerden ödün vermeyen dürüst insanlardır; amaçları da danışanlarını gerçeklerle yüzleştirmektir.
Benzer bir durumu yıllar önce ben de yaşamıştım; toplu bir çalışmada, öyle birine, egomu zedelediği için hiddetlenip “bu sandalyeyi kafana geçirmek istiyorum,” demiştim.
Üstelik bu kişi, 30 yıldır Türkiye’ye gelip seminer ve bireysel terapiler yapan dünya çapında tanınmış ve çok başarılı bir metapsişik öğretmendi.
Üzerinden iki yıl geçtikten sonra adamın ne yapmak istediğini, hatanın da aslında bende olduğunu anladım. Kendimle yüzleştim ve bir başka çalışmasına gittim; çalışmadan sonra yanına gidip özür diledim. Birbirimize sarıldık ve o andan sonra onunla dost olduk.
Demem o ki; böyle dostlarımızın olması bizim için büyük fırsattır ve bizler onların hakkımızda söylediği şeylerin kendimizle yüzleşmek için birer geribildirim olduğunu idrak edene kadar acı olarak tanımladığımız kısır döngüler yaşamaya devam edeceğiz.
Ne zaman ki kendimizle yüzleşiriz ki işte bu sorun gibi görünen bir durumu fırsata dönüştürmektir; o zaman da o döngülerin dışına çıkıp özgürleşeceğiz…