Her sabah anımsatmak gerek kendimize yavaşlamayı.
Zihnimizdir bizi koşturan, yetişemeyeceğiz, geç kalıyoruz diyerek paniklik yaratan.
Telaş, hep bir acele, bir yere yetişmeye çalışan zihnimizin bu düşünce saldırısından varlığımızı hissedemiyoruz.
Ruh telaştan korkar ve ürkermiş, her sabah yine ne olacak bugün diye.
Onun için bunu fark ettiğim anda özür diliyorum varlığımdan, ruhumdan.
Yine seni unuttum , günün akan planına odaklandım, telaşa kapıldım diye.
Bunu ilk fark ettiğim, farkındalığa girdiğim yıllarda, işe gitsem de gitmesem de, yataktan aniden fırlamamayı alıştırdım zihnime.
Çünkü o güzel ruhumu fark etmeye, her zerremde hissetmeye başlayınca olanlar oldu.
O ilahi nefesle dolan her anı taçlandırmam gerekiyordu.
O nefesin sahibi,
O değil miydi?
O nefes dediğimiz.
Ruh değil miydi?
O’nu her an hissedebilmemin muhteşemliği işte o nefeste gizliydi.
Bunu fark ettiğim yıllarda evet dedim, çocuk gibi olan ki , zihinde çocuk hallerimizden kalan, geçmiş duygular, düşünceler, anne babamdan, etraftan kalan izler değil miydi?
Çocukluk asla büyümez dediğim budur işte. Her şey o zihnin altında, bedenin hafızasında kayıtlı değil miydi?
Sinir sistemi dediğimiz her zerremizde kayıtlı işte o geçmiş.
Nasıl gördüysek ailemizden, her şeyi kopyalayan nöron ağları, sinirler arası bağlantılar.
Hep bizi sempatik sinir sisteminin kaç savaş moduna sokan zihin modlarından biri işte.
Gerekli mi bu mod?
Tabi ki tehlike anlarında bizi korumak için beynimizin korunma sistemi.
Hep o modda da olamayız, tepkiseldir kaç savaş olan sempatik sinir sistemimiz.
Bir de bizim parasempatik sinir ağlarımız var, sağ beynimiz. Sakinlik, ilahilik, huzur veren, sanatsal yanımız, yaratıcılık yanımız.
O halde sempatik ağlarımız harekete geçiren, eyleme geçiş sağlayan(sol beyin) parasempatik (sağ beyin) ağlarımız da yaratıcılığımızı ve ilahi olan yanımızı ortaya çıkarıyorsa, bence her ikisi de gerekli değil mi?
Nefes bundan kıymetli işte. Nefesimle zihnimi sakinleştirebilmeyi ilk 2013 yılında başladığım farkındalık(mindfulness) terapilerinde öğrenmiştim.
Zihnim çok doluydu, öfke, korku, huzursuz hisseden amigdalamdan dolayı.
Otomatik yaşardım her günü, hiç durmadan, yavaşlamadan, hayvani hallerde, maddesel, iç güdüsel diyelim.
Her günüm, hep aynı geliyordu o yıllardaki eski bende. Hem de çok sıkıcıydı, hep aynı şeyleri yapıyor zannediyordum ama aynı olan hiçbir şey yoktu. Her saniye bir önceki ile aynı değildi, kuantumsal ve fiziksel hep bir değişim, dönüşüm içindeydi var oluş.
Hücrelerim de öyle ama ben düşüncelerden hep aynı günü yaşıyor zannederdim.
Halbuki
Hepsi dolu olan zihnimizin halleriymiş. Farkındalık terapileri ile yavaşlamayı, nefesimi hissetmeyi öğretti terapistim sağ olsun.
4, 5 yıldır da nefes, odaklanma, meditasyon , resetleme pratikleri eğitimleri alarak, daha da farkındalıklı pratikleri kendime öğrettim.
On beş yıldır kendime yaptığım farkındalık çalışmalarının, ne kadar iyi bir yatırım olduğunu görüyorum.
Hepsi varlığım ile yeniden bağlantı, özümü anımsam için vesile tabii ki tüm bu öğrendiklerim.
Şimdiler de artık başarabiliyorum zihnimin sakinliğini hissedebiliyorum ve hayatın içinde de yansımalarını, deneyimlerimin içinde görüyorum.
Amigdalama, şefkatle davranarak, yeni ön beynimi geliştirme pratikleri bunca zaman yaparak) oldu bu.
Yine zaman, zaman gelmiyor mu eski beynimin alışkanlıkları?
Tabii ki geliyor, farkında olduğum için bazen izin veriyorum, o da rahatlasın diye, hallerine girip çıkıyorum. Sonra yavaşla artık hadi diyor ruhum, bedenim bana sesleniyor dinlendir bizi diye.
İşte şimdi de sizlere seslenebiliyorum, içinden geçtiğim cehennemin, cennet hallerine geçmek mümkün diye.
Diyorum ki, zihni boşaltmak ve sakinleştirmek güzel olmaz mı?
Beş dakika işe gitmeden önce ya da her ne yapacaksak o gün, biraz erken uyansak her zamankinden ve yavaşla zihnim diyerek, beş, on dakika sessizlik anları yaratsak, güzel olmaz mı?
Her gün bir kaç dakika artırarak bir bakmışsınız yirmi dakika olmuş, sonra bir saat, ta ki farkındalık kaslarını güçlendirene kadar.
Sonrası zaten hep farkındalık anının kendisi oluyorsunuz, hep andasınız. Budizm de hayatın içinde hep meditasyon halindesinizdir denir.
Yani tanıklık ediyorsunuzdur her halinize, anınıza.
Dolu olan zihin altı, inanın sessizlik anlarında başta çılgın, arenaya çıkacak bir boğa gibi nereye koşacağını bilmiyor.
Nefs derler tasavvufta bu hayvani tarafımıza benzetme(zihne)
Ama her gün azar azar, sessizliğe doğru oturmaya, evimize dönmeye(varlığımıza) zaman ayırdıkça, inanın boğa hallerimiz ehlileşiyor.
Kendinize her gün, bir kaç dakika o sessizlikle, güvenli alana davet edebilmeniz, varlığınıza verebileceğiniz en güzel hediye değil mi?
Gününüz de etkilerini göreceksiniz bu sessizliğin.
Beyniniz eski sislerden arındıkça, beyin sisi denilen şey azalacak.
Zihin netleşecek, berraklaşacak.
Zamanla inanın bir bebeğin dinginliği gibi, en saf, en şefkatli alana, zihin teslim olacak.
Neresi mi o alan?
Evimiz, bedenden öte olan, özümüz, doğmamış, doğurulmamış olan ilahi alanımız.
Ben den öte olan Ben’imiz…
Zihin, akla, akıl bilinç, şuurlanmaya, idrake dönüşüyor.
Ruha teslim, hepsi uyum içinde olması diyorum ben ona, anlatabilmek için.
Zihin, beden, bilinç hepsi Nefes(Ruh) harmoni içinde olması muhteşem değil mi?
Dünyadan geçerken bu farkındalığa dalmak, Öz olan halimize yeniden dönebilmek hepimize nasip olsun.
O halde her gün anımsatalım, yavaşlamayı kendimize.
Yapılan her iş daha kolay ve zamanında bitiyor merak etmeyin.
Zihin koşturmacasından çıkınca, zamanı çok daha iyi kullanabilmeye başlıyorsunuz.
Ayrıca zihin ehlileştikçe, ilahi bağlantınız daha çok oluyor, namazı kılıyorsanız çok daha sakin zihinle, anda kalarak yapabiliyorsunuz aşk ile, oruç tutuyorsanız da zihniniz artık aç olmadığı için, daha kolay oruç tutuyorsunuz aşk ile.
Bu ibadetler de vesile değil mi, eski alışkanlıklardan zihni arındırmak için?
Amigdala denilen hayvani iç güdüsel tarafımızı ehlileştirmek için?
Aç kaldıkça bedenin her organı dinleniyor, zihin yavaşlıyor. Bütün inançlarda aç kalmak faydalı deniliyor. Bilim de bugün açlık oruçları sağlığa faydalı diyor, aralıklı oruç yapanların sayısı fazla.
Budizm’de de açlık oruçları var, Tasavvufta da arınma, nefs hallerinin olgunlaşması için açlık oruçları var. İslamiyet de de her dinde olduğu gibi orucun mana alemindeki hissi önemi var. Dünya telaşından azıcık çıkıp, yavaşlamak için hepsi.
Bakın hepsinin altında yine yavaşlamak var.
Ön yargılarımı bırakıyorum artık , din diye ya da inanç sistemi diye.
Hali nasıl bende? İyi geliyor mu? Nefsime, nefesime nasıl bunlar?
Bakın yine farkındalık içinde her şeyi yapabilmeye çıktı yolumuz yani aşk ile yapabilmeye, sevgi ile hem hal olabilmeye.
Din mana alemidir, yoldur der tevhit, gönül sohbetlerinde Kemal Efendi.
Doğru da der. Maddenin ötesine geçebilmek de iş, manayı da yaşayabilmek de gönül aleminde. Madde ile manayı birleyebilmek de güzellik.
Beden madde, zihni de maddeden yani beden den özgürleştirip , azıcık mana alemine geçirebilmek için yapıyoruz her ne yapıyorsak.
Çünkü zihin ve beden beraber zanneder kendini, biz de buna inanırız.
Et, kemik zannederiz sadece kendimizi.
En büyük cehaletimdi bu halim, geçmiş yıllarda.
Meditasyon, oruç, namaz, hac, zekat, kurban hepsinin mana alemindeki açılımları var bence.
Çok girmeyeceğim bu alana, yapana da yapmayana da saygı duyalım kendi adıma en güzel farkındalığım bu.
Ön yargılardan geçme yılımdı 2024 çok şükür 2025 e özgürleşerek girdim.
Bunlar benim deneyimlerim hepsinin içinden geçiyor olduklarımı, hallerimi kaleme alıyorum, bilgi olsun diye yazmıyorum canlar.
Bilgi çok internette, her yerden alabilirsiniz.
Zihnim de hep ben bilirim diyen halinden de özgürleşiyor, susmayı öğrendikçe.
Hepsi bitiyor işlerin ama dünya işleri bitmiyor demeyin, illa bir gün bitiyor.
Mükemmel olsun , her şeyi en iyi yapayım diyen zihin modundan da çıkmayı niyet ettim.
Her şeyi de yapamayız, belki bugün bitiremeyiz de bazılarını.
Zihnimiz işte , gerçeği ile hayali ayırt edemeyen halimiz. Ehlîleştirmek şart onu.
O halde
Bitmeyen işlere de bugünlük bu kadar, elimden geldiği kadar yaptım diyebilecek Öz Şefkat kasınızı da geliştirmiş oluyorsunuz farkındalık pratikleri ile.
Hadi mottomuz yavaşla olsun.
Güzelliklerle kalınız
Bol farkındalıklarla kalalım
Ramazan ayı da hoş gelsin, bilinçli aç kalmalar, farkındalığıyla
Sevgiler
Gülay Canınızdan
Kalemine yüreğine sağlık cnm arkadaşım çok güzel ifade etmişsin, sevgiyle kal
Sevgili Nurcan teşekkür ederim
Sevgiler
Sevgili Gülay, ruhun telaştan nasıl ürktüğünü, içsel dinginliğin ise nasıl bir sığınak olduğunu o kadar güzel anlatmışsın ki… Günümüzün hızla akan dünyasında çoğu zaman durmayı, nefes almayı, kendi ritmimizi dinlemeyi unutuyoruz. Oysa ruh, telaştan kaçarken huzura doğru yol almayı özlüyor. Satırların bana, yaşamın sadece yetişmekten ibaret olmadığını, varlığımızı hissederek akışta kalmanın ne kadar kıymetli olduğunu hatırlattı. Ruhun ürkekliği belki de bize bir çağrı; yavaşlayalım, kendimizi ve hayatı daha derinden duyalım diye. Bu zarif ve farkındalık dolu yazın için teşekkür ederim. Kalemine sağlık!
Sevgili Murat teşekkür ederim evet ruhumuza özen gösterelim onun huzuruna çok ihtiyaç var dünyanın bu hallerinde.
Güzel yorumun için teşekkür ederim güzel insan Murat.
Sevgiyle kal hep
İmani’nin
Slow Down şarkısını dinlerken çıktı bu yazı:)))
Harika bir şarkı linkini bırakıyorum buraya.
https://youtu.be/fytCpGHyLQo?si=vm0uuosOwlyXUnM_