Bazı insanlarla doğuştan kesişir yollarınız, bazıları ile ise hayat yolculuğunuzun herhangi bir evresinde. Ama hangisi ile daha samimi ve sağlam ilişki içinde olacağınız ilk önce aranızdaki frekansa, sonrasında zaman içinde geliştireceğiniz ilişkiye, ama her şeyden önemlisi özveriye bağlıdır.
Hepimizin bildiği üzere sevgi kan bağı ile değil, gönül bağı ile mümkündür. Ama hepimizin hayatında mecburi de olsa ilişki içinde olduğumuz ve insanlık namına kırmamaya özen gösterdiğimiz insanlar vardır. Fakat bazen öyle bir noktaya gelirsiniz ki karşınızdaki insanın size aslında ne kadar iki yüzlü, sahte ve ”mış” gibi yapan tavrını hissettiğinizde akan sular durur. O noktadan sonra toksik bir atık gibi sizi zehirleyen kim varsa çıkarmanız gerekir hayatınızdan.
Herkesin ayrı bir karakteri, tavrı, kişiliği vardır. Fakat bazı insanlar kan emici gibi kendileri mutsuz ise sizin de mutlaka mutsuz olduğunuza inanmak isterler. Kendi karanlıklarına sizi de çekmeye çalışarak mutsuz olmasanız bile mutsuz hissettirmek içinden ellerinden geleni yaparlar. Sizi olduğunuzdan farklı görünmekle, sahte olmakla suçlayabilirler. Çünkü onların dünyasında bu lanet dünyada küçük şeylerden memnun olmaya çalışmak sadece aptallıktır ve mutlu olmayı imkânsız görürler. Dolayısıyla sizin yansıttığınız ışıltı arasında bile en ufak bir karartı gölge yaratıp aslında karanlıklar içinde mutsuz olduğunuza inanmak ve inandırmak isterler. Onların gözünde siz sahtesinizdir ve olduğunuzdan farklı biri gibi görünmeye çalışıyorsunuzdur. Halbuki sahtelik sadece aynadaki yüzlerinde onları bekliyordur. Çünkü olduğu gibi davranıp hiçbir şeyden haberi olmayan siz bir gün karşınızdakinin yüzünüze tüm düşüncelerini kusmasıyla anlarsınız ki yüzünüze gülümserken iç dünyalarında neler neler büyütmüşler. Sırtınıza kaç bıçak saplamışlar haberiniz bile olmadan. Bu durumda hiçbir şeyden haberi olmayan siz mi sahte olursunuz yoksa kendini gizlemiş ve size değer veriyormuş gibi görünmüş olan karşınızdaki mi?
Halbuki insanları olduğu gibi kabul etmek bu kadar zor olmamalı! Hiç hoşlanmıyorsan ya da sana itici geliyorsa dürüstçe uzaklaşırsın. Ömür boyu hoşlanmadığın, frekansının uyuşmadığı bir insanla ne çeşit bir ilişki içinde olursa olsun insan, gerektiğinde saygısızlık etmeden uzaklaşabilmeli. Sonuç itibariyle böyle insanları fark ettiğinizde olabildiğince hızlı uzaklaşın. Bırakın kanserli bölgeyi kesip atın hayatınızdan. Arada bir temizlik yapmak iyi gelir insana. Yalnız kalmaktan korkmayın. Eğer ki bağlarınızın çok kuvvetli olduğunu düşündüğünüz bir insan olsa bile gerçekten bağlı mısınız yoksa bağımlı mı? İlk önce bunun cevabını verin kendinize. İkisi arasında dağlar kadar fark vardır. Ne kadar yakın olduğunuzu düşünürseniz düşünün bazen karşınızdaki insan öyle görmüyordur sizi. Özellikle 30 ‘lu yaşlardan itibaren hiçbir şeyi zorlamamayı öğrendim. Ne bir insana kendimi anlatmaya çabalıyorum artık. Ne de inanmadığı şeyler için kendimi ispatlamaya çalışıyorum. Bazen kırılamıyorum bile. Çünkü zamanla şaşırma yeteneğinizi yitirip, kayıtsızlaşmaya başlıyorsunuz.
Zamanı, zamansızlığı, olayları, hisleri, koşulları, gerçekleşen veya gerçekleşemeyen istekleri, durumları her şeyi ama her şeyi olduğu gibi olduğu anda bırakmalı insan bence. Zamanla alışmayı, kabullenmeyi, insanları kırılsanız ya da kızsanız bile zamanla olduğu gibi olduğu şekliyle kabul etmeyi öğreniyorsunuz. Geldiğiniz bu noktadan sonra ise sizi üzebilecek tek kişinin yalnızca kendiniz olabileceğini kavrıyorsunuz. Bu muhteşem bir gamsızlık seviyesi midir? Yoksa olması gereken bir evre mi bilemiyorum. Ama gereksiz insanlar veya elinizde olmayan sebeplerden dolayı kendinizi üzmemeniz için harika bir tecrübe kalkanı oluyor onu biliyorum.
Hem bir de çok sevdiğim bir söz var ve çok doğru geliyor bana; ” Az insan çok huzur”
Sizi seven, destekleyen ve gerçekten değer veren insanlar bir şekilde hayatınızda kalmanın yolunu buluyor. Gerisi boş, gerisi sadece hikâye…