Hangi öğretiye inanırsan inan, önce onu üstünkörü anlamayacaksın. Savunmakta olduğun bir bilgiyi gerçekten hayatında kendin uygulayamıyorsan, o bilgiye sahip olduğun yanılgısına kapılmışsın demektir. Kendini kandırmayacaksın hiçbir zaman.
Gerçekleri anlayacak, sonu her ne şekilde olursa olsun, mutlaka kabul edeceksin. Bazen bildiklerin, öğrendiklerin sana acı verir. Onları da tecrübe edinerek yaşayacaksın. Önce kendinin ne olduğunun, nelere sahip olduğunun, gücünün, yeteneklerinin, bu hayata neden geldiğinin farkına varacaksın.
Hayatını, gereksiz şeyler uğruna hiçbir şekilde harcamayacaksın. Kalbinde yaşadığın her duyguyu aşk sanıp, onun peşinden kesinlikle çöllere düşmeyeceksin. Aşkın adını ağzına almadan önce uzun uzun mutlaka düşüneceksin. Önce kendi yüreğinle mutlaka yüzleşeceksin.
Sevgiyi, tutkuyu, şehveti, alışkanlığı, çekimi, aşkı birbirinden kesin çizgilerle ayırt edeceksin. Hiç kimsenin ve hiçbir şeyin senden daha önemli olduğunu asla ve asla düşünmeyeceksin.
Bedenine, ruhuna, aklına kesinlikle sahip çıkacaksın. Hak etmeyenin ardından yas tutup, bunu da aşka bağlayıp, aşkın şanını hiçbir şekilde kirletmeyeceksin.
Kendini mutlaka tanıyacaksın, hem de çok iyi tanıyacaksın. Kimleri, neden ve niçin seçtiğini mutlaka önce kendin bileceksin. İnsan duygusal belleğinde kayda geçmiş an’ıları tekrar tekrar hatırlayarak acı çeker daha sonra. Bu yüzden de, sürekli geçmişte yaşar. Geçmiş ve gelecekte yaşayan kişi de an’a dikkatini veremez. An’da kendisini, şimdi ve burada yaşayamaz.
Farkındalık ışığını an’a yöneltemeyen kişi, bir an sonra geçmiş olacak anların karanlığında kalmaya kendisini mahkum eder. İşte bu karanlık, cehaleti, bencilliği, bağımlılığı doğurur. An’da tüm farkındalığımızla dolu dolu yaşadığımızda hiçbir eksiklik kalmayacağı için bir an sonra geçmiş olacak bu an, eksikliği tamamlamak için bizi kendisine yani geçmişe doğru çekmez. Ve biz yeni bir an’ı deneyimlemek üzere tümüyle özgür oluruz…