Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

2021’de Yarattığımız İlahları Öldürebilecek miyiz?

2021’de Yarattığımız İlahları Öldürebilecek miyiz?

Selamla saygıyla dostlar… Yılın son günü bir astrolog olarak mutlaka birkaç satır karalamak adetimdir. Bu yıl gelecek için öngörü yazmayacağım, size geçmişi çok çok eski geçmişi anlatacağım…

Gökyüzü bir çember gibi sürekli döner ve aşağıya yani dünyaya etkilerini hiç durmadan gönderir. Göklerde yaşayan kalabalık ailenin bireyleri, yani tanrılar, bu dönüş sırasında duygulanır, kızar, kavga eder, ittifaklar kurar, ortak çalışır, savaşır, ya da sever, sevişir tıpkı aşağıdaki bizler gibi…

Hermes der ki, “Aşağıdaki yukarıdakine eşittir, yukarıdaki aşağıdakine eşittir, yukarıda ne varsa aşağıda da o vardır.”

Hermes kim midir? 

Ona “ÜÇKERE BÜYÜK”derler. İlahi kelamın efendisi, ilahi sırların sahibi, Zeusun postacısı, habercisi, elçisi, büyücüsüdür. Ruhları yeraltına o götürür, yeraltında arınma işlemi geçiren ruhları tekrar yeryüzüne o çıkarır, inisiyasyondan geçenlere “Hal elbisesi” giydiren odur. Bilginin kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlar. Hızlıdır, ayaklarındaki kanatlarla hızlıca haber taşır. Thot, Enok, Hanuk, İdris aynı kişidir. Roma’da adı ise “Merkür”dür. Ve biz onu Zodyak’ta bu isimle tanırız. Tanrı Zeus ile Maia’nın oğludur. Merkür, güneş sisteminde en küçük en yakın gezegendir. Astrolojide aklın, iletişimin, haberleşmenin, taşımanın görevlisidir. Bana göre beyindeki nöronlar arasındaki elektrik akımının taşınmasından da o sorumludur. Yani zihin haritalarımız “Merkür”ün taşımacılığı sayesinde oluşur. Kavrayıştır o, İkra’nın yolunu yaratandır. Kelamdır.

Göklerdeki “Tanrı”diye tanımlanan karakterler için Orfeus; “Tanrılar bizde ölür, bizde dirilir”demiştir. 

Kimdir bu tanrılar, neden onlara tanrı dedik? Aralarındaki kaotik ilişkiler, düşkünlükleri, kızgınlıkları, savaşları, aşkları neden bize yansıyor? Bu yansımalar bizi nasıl oluyor da yüksek derecede etkiliyor…Üstelik inansak da, inanmasak da, varlıklarını bilsek de bilmesek de…

Neden biliyor musunuz? Aslında biz onlara yansıyoruz çünkü. Onların varlık halini besleyen insanın ta kendisidir. Toltek bilgeliği der ki; insanların üzerinde etkin olan her enerji dünyanın etrafında ayrı bir enerji halkası oluşturur. Paranın, öfkenin, kavganın, seksin, şehvetin halkaları ayrı ayrı döner dünyanın etrafında. Örneğin parayla ilgili enerji halkası, her bir insandaki para algısı ve düşkünlüğüyle beslenmeye devam eder. Üç önemli halkanın tüm dünyayı etkisi altında bıraktığını söyler nagual Don Juan: Para-Seks-Hırs…Öyle ki, artık para, seks, hırs, kıskançlık vb. her duygu artık inorganik makro birer varlık (tanrı) haline gelir. Bu varlıklar ise geldiği yere, yani aşağıya-dünyaya gitgide daha fazla güçle yansıma yapmaya devam eder. İşte “Tanrı” kavramına bu bakış açısıyla bakmak, benim gözlerime üçboyutlu sinema gözlüğü takma keyfi vermiştir.

Kuranda ilahlar yani tanrılar kavramıyla ilgili pek çok ayet vardır. Hepsinde de ilahları, yani tanrıları insanın yarattığını söyler.

İnsanlar, O’nun dışında birtakım ilahlar edindiler. O ilahlar, hiçbir şey yaratamadıkları gibi kendileri yaratılıp durmaktadırlar. (Furkan-3)

(İbrahim) Dedi ki: “Siz gerçekten, Allah’ı bırakıp dünya hayatında aranızda bağ kurduğunuz ilahlar edindiniz. (Ankebut -25)

Mikrokozmos-Makrokozmos içrekliğini anlayabilmek bu noktada önemlidir. Tanrılar, biz yokken ölür, biz varken dirilirler. İnsan; tekillik ve düalite algısı nedeniyle, sadece bir tarafı deneyimlemek ve deneyimlediğinin kutbunu yani karşıtını negatif algılaması sebebiyle “HEM-HEM”algısında olamadığı için, bu çift taraflı yansımayı anlamakta zorluk çeker. Ancak, uzun inisiyelikler, deneyimler, arayışlar sonucunda ulaşılabilen holistik algı sayesinde bütünleşik bu farkındalığı yaşayabilme şansı buluruz. Ve kelimeler susar o an…

Astroloji ve mitoloji, bu bütünleşik algıya geçebilmemiz için önemli bir aracı ilimdir. Mitoloji için en güzel tanım, “Büyüklere Masallar”ta biridir. Küçük çocukların henüz taptaze olan zihinlerine, bazı dünya gerçeklerini yumuşatarak anlatmak için masallar uydurur ve masalların içine dünya gerçeklerini küçük dozlarda saklarız. Tıpkı bizim çocukları yeryüzüne uyumlayabilmek için anlattığımız masallar gibidir mitoloji hikayeleri. Bu hikayeler, Semboller ve metaforlar ile yüksek bilgi aktarımını hedefler. Aslında trafiğe çıkması hedeflenen bir arabanın makro prototipi gibidir bu tanrılar, İNS’in makrokozmik protiplerini simgeler ve öyküler ile yeryüzündeki insanın yaşayabileceklerinin potansiyellerine işaret eder. Tıpkı masalda çocuğumuzun tehlike ve kolaylıklar için dikkatini çektiğimiz gibi…Tanrıların bizimle dirilip bizimle ölmeleri, bu gerçeği anlatmaya çalışan özlü bir metafordur. Tanrıların cevheri, bizim etimiz bizim kemiğimizden farklı olarak bir üst boyuttaki maddeden meydana gelir ki, bu “Matter”; bedensiz enerji olma özelliği taşır.

Mitoloji kahramanları, masallarıyla bize arketipsel metaforları yansıtırken, güneş sistemindeki gezegenleri, uyduları ve astroid kuşağındaki gezegenimsileri ve dev kaya parçalarını materyal olarak kullanırlar. Tanrıların üzerindeki bilgi, tıpkı bilginin bilgisayar çiplerine aktarıldığı ve yüklendiği gibi gezegenlere ve diğer astroidlere yüklenmiştir. Onların üzerindeki bu bilgi, manyetik alan, elektrik alan, rezonans, fotonlar, nötrinolar ve muhtemel ki, bizim hala daha keşfedemediğimiz pek çok aracı yol ile sürekli aşağıya, dünyaya, bize doğru akmaya devam edecektir. Şifreleri çözebilenlere ifşa olan bazı gerçekleri, katı zihinlere ve belli bir inanç ya da fikirde berraklaşmış olanlara anlatmak zor olduğundan İsis’in peçelenmesi gibi bazı bilgiler de örtülüdür. İsis’in peçesini açmak için gerekli olan eylem ölmektir…İçreklik ile dolu bu ifade, fiziksel ölümü kastetmiyor elbette.

Göklerdeki tanrıların yere yansımasını okuyabilmek için mitolojilerini yani masallarını ve masalların içindeki karakterlerini, fıtratlarını, davranış modellerini anlayabilmemiz gerekiyor. Astrolojik dönüşün yani Zodyak’ın yansımasını, transit dediğimiz çember akışında görebiliyoruz. Doğum anımızda belirlenen ve kimlik kartımız gibi tek ve özgün olan natal kartımızın üzerinde ikinci çember olarak açılan transit dönüşleri; tanrıların ilişkileri, birbirlerine açıları, konumları, burçları, Zodyak evlerine yerleşimleri okunabildiğinde kişi hakkında şaşılası ayrıntılı bilgiler verir.

Ana gezegenler olarak bildiğimiz Güneş, Ay, Merkür, Venüs, Mars, Plüton, Uranüs, Satürn, Jüpiter, Neptün tanrıları dışında, yine bu tanrıları temsil eden diğer arketipsel isimleri taşıyan asteroitler ve tanrılar panteonundaki diğer arketipler, yani Olimposs ahalisinin karakterleri üzerinden bize yansıyanları okuyabildiğimizde, şaşkınlığımız katlanarak artar.

Uzun yıllar süren Astroloji eğitimim sonrasında asteroitlere daldığımda, kişisel bilgileri bu kadar ayrıntısıyla ve dosdoğruca haritalarda okuyunca kendi adıma potansiyel kaderlerimiz ve karmamız hakkında bambaşka bir farkındalığa ulaştım. Kendi yaşam öykümdeki travmaların, keskin köşelerin, acılı hissedişlerini kaldırıp attım ve hayatımın yolunun nereye doğru gitmesi gerektiğini bana pusula gibi gösteren bu bilgileri adeta didiklemeye, harman etmeye, tek bir ayrıntıyı analiz etmek için saatler harcamaya devam ettim. Sonuç olarak bana yüksekten bakış açısı verebilen bu bilgilerin değerini hissetmek ve anlatabilmek gerçekten mutluluk verici oldu.

Ve şimdi; astrolojide asteroitler ve mitoloji hakkında bilgiler aktarmaya çalışıyorum. Ne anladığımı anlatabilmek gerçekten kolay değil… Mitolojik masalların içine gizlenen gerçekler öyle kolay konuşulası değil, çünkü tüm bilgi-inanç sistemlerini bir kenara koyup anlatabilmek bıçak sırtında yürümek gibi…

Bu bilgiler içindeki tanrılar lafzıyla temsil edilen karakterlerin, toplumsal ve kolektif bilinçdışımıza (bilinçaltı) yansımaları olduğunu söylemeliyim. Bu tanrılar kavramının Allah lafzıyla hiçbir ilgisi olmadığını netlikle ifade etmeliyim. Arketipleri ifade etmeye çalışırken kullandığım Tanrı kavramının kelimesi, literatürün gerektirdiği bir kelimeden ibarettir benim için.  İnsanın tüm geçmişinden (kaç milyon yıl kim bilir) sürükleyerek getirdiği, tapınarak büyüttüğü, güçlendirdiği, ilahlaştırdığı inorganik enerjiler bizden güç alarak bize geri yansımaya devam edecektir. Çünkü bizim tüm evrenimiz Torus formundadır, o muhteşem küresel alanın dış çizgisine varan her şey, o sınırdan geriye dönerek sürekli içeriye yansıma yapar. İçeriden dışarıya, dışarıdan içeriye yansımanın döngüsü tıpkı bir soluma gibidir…Yani içten dışa genişleme, dıştan içe büzülme…Torodial solunum evrenin tüm sistemlerinde mevcuttur.

Göklerdeki taşlara neden tanrı ve tanrıçaların adı verildi?

Göklerdeki gezegenlere, asteroitlere mitolojik tanrıların isimlerin verilmesi tesadüf değildir. İnsanın tüm kadim zamanlarının içinde yarattığı, besleyerek geliştirdiği bu mitolojik masal kahramanlarının arketipsel özellikleri, gezegenler ve asteroitler vasıtasıyla bize kader ile birlikte potansiyel yollar oluşturur. “Birlikte yaratırız” diyen bir kavram vardır ve bu noktada asıl gücümüzü fark etmek gibi de bir zorunluluk yaratır. Astrolog Gahl Sason, katıldığım bir seminer sunumunda yeni yılın potansiyellerini Batı astrolojisine göre anlattıktan sonra şöyle demişti: “Şimdi bir de Çin astrolojisine göre yeni yıl neler getirecek ona bakalım, dünyanın nüfusunun dörtte biri Çinliyse ve bir milyar insanın inandığı astroloji batı astrolojisine göre farklı ise, bu toplu inanç; dünyanın geride kalan dörtte üçünü yani bizi kadersel olarak mutlaka etkileyecektir.”

Gerçekten de batı astrolojisine göre farklı yıllık burç sistemine sahip olan Çin burçlarının öngörüleri, beklentiler ve potansiyeller olarak Batı astrolojisinden biraz farklı öngörüler sunuyordu ve o yılın içinde bu öngörülerin pek çoğunun gerçekleştiğini gülümseyerek gözlemledim.

Tabi ki, Astrolojiyi mutlak sabit ve kadersel bir “fal” olarak gören,  potansiyelleri, düşünerek, niyet ederek, seçerek aşağıdaki yer ve yukarıdaki gök olarak birlikte yarattığımızı bir türlü algılamak istemeyenlere gülümsüyorum şu anda…Meteoroloji kar yağacağını söylerken yazlık ya da kışlık ayakkabı seçiminin bize ait olduğunu unutanlara selam olsun. Bazen de o kış hiç bitmez ama sende sadece yazlık ayakkabı vardır ve onunla karda dışarıya çıkmayı öğrenirsin.  Bireysel olarak; kışlık ya da yazlık ayakkabıyı aynı anda edinebilmenin çaba ve emeğe tabi olduğunu ve seçim gerektirdiğini de unutmadan…

Asteroitlerin oluşumları hakkında değişik öngörüler vardır. Titius-Bode yasasına göre gezegenlerin arasındaki uzaklık katsayılı özel bir ölçüdür. Bu yasaya göre Mars ile Jüpiter arasında bir gezegen olmalıdır. Oysa bu bölgede büyük bir gezegen yerine sayısız irili ufaklı gezegenimsi kaya parçaları vardır. Astroids kelimesi yıldızımsı anlamında bir kelimedir. Kadim mitolojik bilgilere göre; Mars ile Jüpiter arasında gerçekten Tiamat adında büyük bir gezegen vardı. Gizemli gezegen Niburu’nun (Marduk) yüksek çekim gücü nedeniyle parçalanıp asteroitlere ayrıldı. Bu parçalar tıpkı bir gezegen gibi yörüngeye girerek halka-çember şeklini alarak dönmeye başladı. Ve tıpkı bir gezegen gibi bize nötrinolarını göndermeye devam etti. Bu asteroitlerin üzerindeki kadim biyomoleküllerin bugünkü dünyamızı yaşam ile aşıladığını astronomi dünyası kesin olarak kabul etmiştir.

Parçalanan Tiamat’ın en büyük parçası ise sularla kaplanarak bugünkü dünyamızı oluşturmuştur. Enuma Eliş bu hikayeyi anlatmaktadır.

“İkinci gelişinde Marduk ona çarptı ve parçalara ayırdı. Onun diğer yarısını gökler için bir perde olarak kurdu. Bir araya getirerek, bekçileri olarak onları yerleştirdi. Tiamat’ın kuyruğunu büyük şerit’i bir bilezik gibi, oluşturmak üzere büktü.

Tiamat’ın başını(dünya) konumuna koyarak onun üzerine dağları yükseltti. Pınarları açtı, şiddetli akıntılar boşaldı, gözlerinden Dicle ve Fırat’ı saldı, memelerinden ulu dağları biçimlendirdi.   Enuma Eliş…

Asteroitlerin her birinin taşıdığı enerji konusal olarak birbirinden ayrıdır. Bazıları aşk, bazıları savaş, bazıları aile, bazıları şifa ile ilgilidir. Tiamat ile yok edilen Kadim (Adem-i Kadmon) insanın taşıdığı tüm duygulardır bunlar. Ben 7 ana grupta incelemeyi tercih ettim. 7 sayısının insan için sembolik anlamları önemlidir.

7 nota, 7 çakra, 7 cennet, 7 cehennem, 7 yer, 7 gök katı, 7 renk, 7 elektron yörüngesi, haftanın 7 günü, Torusun 7 enerji noktası gibi… 7 sayısı; yönetilen, yönlendirilen, dönüşüme tabi olan madde boyutunun ve insanın etki alanı tabakalarının sayısıdır. 12 ise, yöneten enerji seviyeleri sayısıdır. Göklerin çemberi 12 bölüm-açı-yön ile içerideki katı dünyayı-düaliteyi-tezahür etmiş alanı sürekli etkiler. Madde dünyasındaki her şey-insan dahil; 7 tabakalı madde-çakra alanının etrafını çeviren GÖK küredeki 30 ar derecelik 12 farklı yönden içeriye-çekirdeğe-insana yansıma ve etki yapar. 12 sayısı tesadüf değildir. 12 Olympos’lu tanrı diye nitelendirilme yapılması kurulmuş bugünkü sistemin ilk kodlarını temsil eder. Bu tanrılar bize yansırken kendi varlığımızdaki 7 tabakadan ayrı ayrı veri yansıması yaparak bizi sınar.

Bu sınamalar aslında “kendimize edindiğimiz ilahlar”ımız ile savaşımızdır. Onları yenip BİR olan gerçek yaratıcıya ulaşmamız beklenir. Karmaşık bir labirent-kader içine konulan varlığımız asıl yönünü seçmekte özgürdür, kendi yarattığı ve beslediği ilahlarından özgürleşmek şartıyla… 

Biz astrologlar olarak bunu “haritamızı aşmak” diye tanımlarız. Ve doğum haritamız aslında bize yolu bulmamız için verilen çok karmaşık bir pusuladır, asla mutlak bir kader şablonu değildir.

Karmanın lordu Satürn temsiliyle bana verilen DNA-YARATIM-KADER labirentinde benim de seçim kapılarının olduğunu biliyorum. Bu anlamda Satürn ve dahi diğer ilahlar beni kendi imanımla yaratacağım cennetimden ayıramayacaktır.

İman edip hayırlı işler yapanlar cennet ehlidirler ve orada ebedî kalıcıdırlar. (BAKARA/82)

Şimdi kendi dünya alanımızdaki 7 ana enerji alanına bakalım:

1- Aşk, Sevgi, Birlik

2- SağlıkŞifa, İyileşmek

3- İlham, Yaratım, Hayaller

4- Bereket, Üretim, Aile, Köklerimiz

5- Kehanet, Büyü, Gizem

6- Akıl, Zihin, Düzen, Sistem

7- Hareketlilik, Dinamizm, Eylem…

Bu ayırma insanın 7 tekamül-nefs mertebesi olarak değerlendirilebilir.

Olimpos Tanrıları

12  sayısı her alanda önemli kritik ortak bir sayıdır. Bir dairenin iç açıları toplamı olan 360 sayısını 30 ar derecelik bölümlere ayırdığımızda 12 sayısını buluruz. 12 sayısı kadim zamanlarda elin boğumlarının sayısı ile ilişkilendirilmiştir. Geometri ve matematik kurallarına göre özellikleri olan bir sayıdır 12.

12 havari, 12 burç, 12 ay, 12li konsey, 12 imam gibi; Olimposs dağının yöneticisi de 12 kişidir. Bu listede bazı tanrı-tanrıça sürekli yer alırken diğerleri değişerek görev almışlardır. Mitolojik öykülerin birbirinden değişik versiyonları mevcut olmakla birlikte bu ilahların ana karakter ve görevleri bellidir.

Alfebetik olarak;

Olimpos’ta ana 12 liyi oluşturanlardır. Tanrı Uranos (Uranüs) tüm çocuklarını doğar doğmaz karısı Gaia’nın karnına geri tıkmaktadır. Gaia oğlu Kronos (Satürn) ile birlikte kurnazlık yaparak duruma el koyar. Kronos, babasının cinsel organını tırpanla keserken denize düşen spermden Afrodit (Venüs) doğar.

Kronos; babası Uranos’tan yönetimi devralırken acımasız bir tanrı olmayı düşünmüyorken, kardeşi Rhea ile evlenir ve sırasıyla Hestia, Demeter, Hera adlı üç kızı, Hades (Pluton), Poseidon (Neptün), Zeus (Jüpiter) adlı oğlu doğar. Babası Uranüs’e yaptıklarından aynı karşılığı kendi çocuklarından göreceğinden korkarak kendi çocuklarını yutar. En son doğan Zeus, annesi Rhea ve babaannesi Gaia tarafından saklanır ve Kronos’a Zeus yerine kundağa sarılmış bir taş yutturulur. Gizlice büyütülen Zeus babasının sarayına saki olarak geri döner. (Musa’nın öyküsüne ne kadar benzemekte) Yaptığı bitkisel karışımla babasını sarhoş eder, kusturur ve kardeşlerini babasının midesinden kurtarır. Yönetimi devralarak babasını Tartarosta hapseder. Kardeşi Poseidon’a denizleri, Hades’e ölümü ve yeraltını verir, kendisi de gökleri yöneten tanrı olarak Olimposs yönetimini oluşturur. Bu masal, Güneş sistemini oluşturan gezegenlerin oluşum sırasını ve 12 yönetici ile Zodyak’taki 12 burcu, yılın 12 ayını muhtemelen eksiklikler ile anlatmaktadır. Güneşin etrafında yörüngelerde dönen ve çekim güçleri nedeniyle üzerinde yaşadığımız Dünyaya enerjik etkiler veren bu sistemin içinde yaşamaya devam ediyoruz şimdi.

Astronomi olarak bilimsel yolla incelediğimiz kozmik sistemleri, Astrolojiyle ilimsel olarak değerlendirmekteyiz.  Satürn gezegeni sabit, etiksel, kuralcı ve karmik ata ve alt benlik olarak etki vermekteyken, (tıpkı ENKİ gibi) Jüpiter; özgürlük, macera, uzaklar, şans, değişim, büyüme, yenilik ve ulaşılması gereken üst benlik olarak etki vermektedir. (Tıpkı ENLİL)

(Sümer bilgisine göre, Dünya insanı oluşumuna karşı çıkan ve kıyametle yok olmasına karar veren ENKİ, insanı ve onun eşini koruyan ENLİL hikayesi hala devam etmektedir. İki soy -gen arasındaki savaş bugünkü dünya kaderimizi belirlemiştir. Şu anda dünyadaki savaşın gerçek nedeni dünyada yaşamaya çalışan soyların GEN savaşıdır.)

Zeus yani Jüpiter; kuralcı katı babası Kronos’u (Satürn) yenen yenilikçi özgür oğuldur. Bu nedenle iki gezegen, kişisel haritamızda katı sabit karmamız olan alt benliği yenip, özgür enerjik üst benliğe gidiş yolumuzu işaret ederler. Bu bilgi; Bilincimizi katı bedenden özgürleştirip, eterik varlık bilinci haline gelmemiz gereken bir tekamül aşamasında olduğumuzu söyleyen tüm spiritüel ve içrek bilgilerle de örtüşen bir bakış açısıdır.

21 Aralık’ta Satürn-Jüpiter Kova burcunda buluştular ve dünya için yeniden pazarlığa giriştiler… Bir kaç yılımız var sonucunu görmek için… (ve dahi birlikte yaratmak için…)

Bu ilahların hepsi bizde yaşıyor… Biz nefs mertebesinde onlarla var olduğumuzu hissetmeye devam ettikçe yaşamaya devam edecektir.

Hikayeyi toparlarsak; 2020 yılında geldiğimiz noktada her birey kendi ilahlarına karşı teke tek savaşma cephesinde yalnız bırakılmıştır. İman edenlerin çoğunluğu oluşturmasıyla kazanılacaktır bu savaş…

İçimizdeki sahte ilahları öldürüp, gerçek İNSAN-ADEM soyunun imanı ile yaratacağımız sağlıklı, adaletli, huzurlu, şifalı, aşk ve birlik enerjisi ile yaşayacağımız bir 2021 olması dileğimle…

Mutlu yıllar bizimledir… İnanırsak! Cennet biziz…

 

Exit mobile version