Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Köklerimiz Ve Almanya Karmamız

Bir zamanlar Kökler diye bir dizi vardı hatırlar mısınız?

Topraklarından sökülüp alınan zenci ırkın yaşadığı acılar hepimizi derinden etkilemişti.

Onlar kendi istekleri dışında zorla koparılmıştı topraklarından. Kendi seçimleriyle de olsa köklerinden ayrılıp başka yurtlarda yaşam arayan ve kendiliğini bulmaya çalışan insanlar arasında bir süredir Almanya’dayım… İki ayrı kanaldan davet alınca bir süredir Almanya’da çalışmaya başladım. Dediler ki, burada nefese çok ihtiyaç var. Evet dedim, her yerde nefese ihtiyaç var, ülkemde de böyle zaten. Ama buraya gelip nefes ile çalışmaya başlayınca durumun anavatandan daha acil olduğunu görmek biraz üzücü oldu benim için. Köklerden ayrılmanın derin denizlerine daldım çünkü.

Gurbet eli… Kültür farkı, ekonomik, sosyal, psikolojik her türlü ortam anavatandan farklı. Bu konuda deneyimim de var üstelik, 11 yaşımda ailem Almanya’da çalıştığı için ben de bir yıl kalıp, okula gitmeyi, burada yaşamayı deneyimlemiştim… Kişisel olarak aile bireylerinin hepsinin mutlu ve bir arada, ekonomik koşullarımızın da huzurlu olduğu ve tüm hayatımda istisna bir yıldı benim için. 7 yaşından beri ayrı düştüğüm aileme kavuşmuştum, benim için ayrıca güzeldi. O yılın yaz tatilinde Türkiye’ye gelip bir daha Almanya’ya dönememiştim. Ailem de dönüş yapmış ve zorunlu olarak gurbetçiliğimizi bitirmek zorunda kalmıştık…

O yıldan sonra ailemde pek çok döngü ters dönmüş ve farklı bir karma açılmıştı bizim için. Ve hikayelerim çok da güzel yaşanmadı o döngüden sonra. Şimdi daha net görüyorum ki, Almanya çok büyük bir döngü imiş bu yolu seçen tüm Türkler için. Almanya’da kalmış olsaydım hangi yaşam potansiyellerinin içinde olacağımı, burada yaşayan kardeşlerimin hikayelerinde ve ruhlarında iz bırakan acılarında görüyorum şimdi. Onlar burada mücadele ederken, Almanya’yı kısa zamanda terk etmiş olsak da Almanya macerasının bizim ailemiz için de Türkiye’de devam ettiğini fark etmiş durumdayım şimdi tuhaf bir şekilde. Kökler yerinden sarsılmış çünkü bir kere…

Coğrafyalar ve ülke kimlikleri ile kurulan bağların, kişilerin yaşam hikayelerine önemli çentikler attığı kesin… Ailecek  aldığımız yaralayıcı çentiğin, anavatan toprağına dönsek de bizim için Almanya ile paralel bir evren olarak döngüye devam ettiğini fark ettim. Hayat hakkında çok derin tecrübe ve sorgulama yaşıyorum şu an Almanya’da… Yaptığım her seansta, açtığım her nefeste, her kök çakrada donggg diye bir şey vuruyor kafama adeta…

Tam 44 yıl sonra geldiğim Almanya benim hatıramdaki Almanya’dan çook farklı bir hale gelmiş. Fi tarihi tabi, köprüler çok değişmiş, altından da çok başka dereler akmış burada. Tabi ki değişim kaçınılmazdır, ülkeler de bireyler gibi kimlik taşır ve kendi gök döngülerine yani astrolojik potansiyellerine göre evrilirler. 70’li yılların Almanya’sının rotası hızını kaybetmiş ve  başka bir dünyaya doğru yol almış adeta. Bu değişimde Doğu Almanya katılımı ve Avrupa birliğinin çok büyük bir etkisi olduğu tartışılmaz. Lakin burada yaşayan milyonlarca Türkün Almanya’ya kattığı enerjinin, bu rotada yüksek oranda değişikliğe sebep  olduğunu düşündüm bugün.

 

Seanslarla derinine ruhlarına dokunduğum Türk kardeşlerimin enerjilerini deneyimledikçe çok ilginç tespitler oluyor zihnimde ve yüreğimde. Sosyoloji öğrencisi olmanın, ayrıca psikoloji ve ruhsal araştırmaya  bir ömür harcamanın getirdiği bakış açısı ile, pek çok açıdan dalıyorum her vakaya. Nefesin yaşamın kader yoluna etkileri hakkındaki tespitlerime katkısı ise inanılmaz.

Dün bunları düşünürken zamanlı olarak izlediğim bir videoda; Doktor, bilim adamı Joe Dispensa, “Becoming Supernatural” adlı kitabında bedenin içinde bir zihin, zihnin algısı içinde bir beden var ve birbirlerinden ayrışmışlar, buna rağmen bedenin zihni etkilemediği tek bir an bile yoktur diyor. Zihin-beden bütünleşmesinin yolunun, bedenin kök kaslarının nefes ile aktif edilmesi olduğunu söylüyor ve kitabında bu amaçla bir nefes çalışması öneriyor. Benimle nefes çalışanlar ve eğitim alanlar videoyu daha bir dikkatle izlesinler. Neden ısrarla ille de kök çakra ve Psoas kası çalışmasına yüksek önem verdiğimi ve nefesteki amacımı daha iyi anlayacaklardır. İzlemek için altaki linke tıklayabilirsiniz.

Joe Dispenza: Epifiz Bezinin yüksek frekans çözümü ve nefes tekniği

Almanya’da yaşayıp köklerinden kopmuş insanların neden nefeslerinde kök ve sakral bölgenin tamamen kapalı olmasıyla ilişkisini gördüm ve ach so! şimdi oldu dedim. Birbirini etkileyen ama ayrışık kalan, buluşamayan beden ve zihin gibi Anavatan ve Almanya… Beden sürekli enerji depoluyor kök bölgesinde, bu enerji onu sürekli mücadele ve kavgaya iterken, zihin sorguladıklarını kalpten geçiremediği için yoruluyor, kızıyor, endişeleniyor ve hastalanıyor.

İnsanların zihinlerindeki düşüncelerin çoğu bedenlerindeki duygulara bağlıdır. Her duygu durumunda beden farklı bir kimyasal üretir ve bu duygulara bağlı düşüncelerin enerjileri alt beden bölgesinde depolanır. Kök, sakral ve solar çakra olarak aşağıda yer alan hayatta kalma çakraları, bu enerjiyi depolarken savaşma ve mücadele etme aşamasındadır. Savaş sırasında insanlar genellikle kalplerini açmazlar. Kalpten geçemeyen bu enerji zihine ulaşamaz ve beden-zihin bütünleşmesini yaşayamaz. Bu depo enerji büyük bir yük haline gelip, ciddi yaşamsal ve fiziksel tıkanıklıklar yaratır. Ama alt üç mücadele çakrasındaki enerji, nefes yoluyla boşaltılıp yukarıya yani zihne gönderildiğinde ciddi uyanışlar yaşatır.

Almanya’da  yaptığım nefes seanslarında neredeyse tüm vakaların alt üç çakrası tamamen blokajlı ve kapalı. Bu durumun sonucu olarak da ciddi hastalıklar ve ruhsal sıkıntılar ile karşı karşıya kalmışlar. Almanya’da güçlü ve başarılı bir Türk iş kadını, bu sabah buradaki Türkler için bir benzetme yaptı.

“Biz Almanya’daki Türkler; Camekanlar içindeyiz, ama ellerimiz kollarımız dışarıya çıkmak zorundaydı, çünkü ailelerimiz bizim aracılığımızla bu ülke ve insanlarla bağ kurup hayatta kaldılar. Camekanı bizi özgür bırakacak şekilde asla açmadılar. Bizim onlardan, yani köklerimizden ve kültürümüzden kopacağımızdan korkarak, bize aşırı baskı uyguladılar ve tüm toplumsal görevleri de kendilerinin yerine bizim yapmamız için üstümüze yıktılar.” 

Sözleri köksel bir acıyı ve ters bir akışla dalların kökleri beslemesinin güçlüğünü anlatıyordu. Nefese olduğu kadar aile dizimi çalışmasına ve aile terapisine da yüksek oranda ihtiyaç var Almanya’da…

Evet buradaki 2. jenerasyon çok ciddi baskı altında tutulmuş, kendini yaşayamamış, hissedememiş, robotlaşmış, duygularını bastırmış ama materyal anlamda büyük sorumluluklar almış durumda. Bu sorumluluklar gereği iş yaşamında, sosyal görünümde parlak görünüyorlar. Ama duygular alt çakralarda sabit bir şekilde depolanmış, mücadele ve savaş enerjileri yüksek. Zihinleri baskın, eril enerjileri yüksek… Lakin kök-dişi enerji ile bağları kopuk. Evlilik yaşını çoktan bulmuş yüksek sayıda bekar kişi mevcut. Cinsiyetini kabul etme ve yaşama özgürlüğünden uzak kadın sayısı çok fazla. Belli ki o yıllarda Avrupa’da yaşanan aşırı cinsel özgürlük ciddi olarak korkutmuş bizim insanımızı ve çocuklarına ağır baskı uygulamışlar mecburen. Baskının geri tepmesi ya da başka alanlardan patlaması kanunu gereği ise canlar, ruhlar, yürekler çok yanık burada. Biz anavatanda çok mu farklıyız diyenleri duyuyorum. Bizzat burada ve anavatanda hayat deneyimi yaşamış biri olarak ıııhh aynı şey değil diyeceğim ısrarla…

Bugün tanıştığım burada yaşayan bir Türk terapist şöyle bir resim ve kavram kullandı:

“Burada doğan ve artık kırklarında olan tüm Türkler, kökleri yere toprağa değmeden dallar çıkarmak zorunda kalan ve havada dolaşan seyyah ağaçlar gibiler. Kökler beslenmeden dal çıkarmak için yüksek erk kullanmaktan yorgunlar.” 

Bu noktada Anavatan kelimesini dile getirelim ki; çok şey anlatıyor. Türkiye buradaki Türkler için anavatandır. Duyduğuma göre Almanlar buradaki yabancılara; “burası baba vatanınız, çünkü sizi biz doyuruyoruz” diyormuş. Çünkü, Almanya’ya çalışmak için gelenler, anasının doyuramayıp başka bir aileye beslenmesi için verilen evlatlık çocuk gibi bir enerji taşımak durumundalar. Bu tecrübeyi yaşayan birisi olarak gocunmadan çekinmeden söylüyorum bunu.

Buraya geçici olarak gelen aileler, bir süre çalışıp, parayla ana ülkeye dönmeyi planlarken yüksek oranda Almanya’da devam etmek zorunda kaldılar çünkü çocuklar burada doğdu, burada okudu, burada evlendi, mülk ve iş sahibi oldu. Evlatlık verilen çocuklar ana ocağına geri dönseler evdeki diğer çocuklar ile uyum sorunu yaşayacaklar, bunu biliyorlar bilinçaltlarıyla… Ama Almanya’ya da tam olarak kendilerini ait hissedemiyorlar… Ana dişil, vatan ise köktür. Kök çakra ve sakral çakra… Her ikisi de kapalı burada… Bu durum ciddi olarak enerji açlığı yaratır ve enerji vampirliği gelişir, kişiler ciddi olarak enerji alacakları çıkış yolları arıyorlar. Ve solar çakra yani yaşam alanları, sıra dışı hikayeler, kontrolsüz erk, yanlış kullanılan güç, acı, kızgınlık, öfke, endişe, kaygı, korku ile dolu… Solar çakra blokajlı… Blokajlar yaşama nasıl yansıyor?

Yaptığım seanslar ve ettiğim sohbetlerde aldığım bilgilere göre;

  1. Kumar çok yaygın ve yıkıcı etkiler yaratıyor. 
  2. Uyuşturucu her ailenin içinde ciddi sorun olarak mevcut.
  3. Cinsellik, dişilik- erillik konularında denge bozukluğu yaşanıyor.
  4. Psikolojik ve fiziksel şiddet ciddi oranda yaşanıyor hem aile içinde hem toplumsal alanda.
  5. Maneviyat konusunda karşı kutuplar birbirinden epey uzaklaşmış. İnanç tüccarları burada iyi iş yapıyorken, tüm inançları reddeden ve bu yüzden boşluğa  düşen çok sayıda insan var.
  6. Aitlik ve kök enerji ihtiyacı ile tüm şehirlerde gettolaşma oluşmuş. Pek çok şehirde kendimi Türkiye’de zannettim. Bu gettolarda yaşayan ilk jenerasyonda tek kelime bile Almanca öğrenmeyen, çocukları olmadan dışarı çıkamayan ve eve kapanan çok sayıda kadın var. Farklı pozitif yanları olmakla birlikte gettolar pek çok negatif enerjiye de açık. Öncelikle toplumsal uyuma sınır koyuyor ve Alman ülke vatandaşları ve devleti tarafından dışlanmaya çanak oluyor bu durum. Ayrıca tüm gettolarda olduğu gibi mafyalaşma ve çeteleşme ciddi bir sorun olmuş. 
  7. Kuşak çocukların ise çok ayrı sorunları mevcut, Türkçe konuşmayı reddeden çok fazla çocuk var. Birinci kuşak kendi çocuğuna aşırı baskı uygulasa da torunlara dayatamamışlar. Çünkü baskı alan 2. kuşak kendi çocuğunda buna izin vermemiş ve aşırı serbest bırakarak karşı kutba kaçmış, ölçü bozulmuş çoğunlukla. Zira yeni gençlerin pek çoğu, apatik, duyarsız, içe kapanık, aşırı asi, uyuşturucu ve alkol bağımlısı olmuş, psikolojik olarak alt benlik ve üst benlik sorunları yaşıyor. 

Gettolaşan Türkler hakkında en çok üzüldüğüm konu da 1960’lı yılların kültür, öğreti, etik, ahlak normlarının sert yönleriyle 2019 yılında hala sabit tutulmasına olanak sağlamış olmasıdır. Arada geçen 60 yılda Anavatanda pek çok kültür ve sosyal davranış modeli evrimleşip dönüşürken, burada hala eski katı ahlak normlarına sıkı sıkı tutunma isteği var ve bu istek ağır travmalara yol açacak baskılar yaratmış ne yazık ki.

Öte yandan Almanlar vaktiyle işi gücü göçmen işçilere bırakmanın verdiği kibir ve gururla tembelleşmişler, uyuşmuşlar ve ilerleme hızlarını yitirmişler. Onlar da aşırı özgürlük ile genç yaşta her şeyi aşırı yaşayıp, aile, birlik, yuva, kültür ve duygudaşlıklarını yitirmiş, aileler kopmuş, yalnız başlarına günlük iş hayatlarında robotlaşan suratsız mutsuzlara dönüşmüşler. Dükkanlara alışverişe girdiğinizde güler bir yüz göremiyor, çoğunlukla mekanik suratlardan ilgi ve cevap bulmaya çalışıyorsunuz.

İşçi olarak gelenlerin çocukları çoğunlukla yüksek eğitim alamamış, ticarette çaba göstermiş ve mal mülk edinmişler. Pahalı ve güzel arabaları genellikle Türkler kullanıyor desem abarttığımı düşünmeyin. Almanya da kendi ülkesinde ciddi ekonomik sorunlar yaşıyor, hiç yabancı gelmedi tabi bana. Ekonomi global bir sorun şu anda. Ülkede yemek, kuaför, güzellik, dikiş, el sanatları, kafe, restoran gibi işlerde Türkler çoğunlukta.

Kadınlar, tüm dünyayı saran markaların ortak giyim standardından özgürleşemediklerini söylüyor. Bir örnek giyinmekten rahatsızlar, çünkü küçük butik yani tasarım ve yaratım özgünlüğü kalmamış ülkede. Bu yüzden bu tür iş yapan Türkler başarılı olmuşlar, zira yoğun olarak Almanlar tarafından da beğeniyle alınıyor Türklerin elinden bu tür hizmetler. Ortak insan psikolojisinin bir talebidir özgünleşmek, kendin olmak ve kendini gerçekleştirmek isteği… Tüm dünyayı saran hızlı ve tek tip üretimden artık herkes şikayetçi. Türkler başka bir vatanda köklerini hissetmeden yaşarken bu konuda biraz daha hassas duygular ve talepler taşıyorlar doğal olarak. Bu nedenle özgünleşmek adına marjinal tavır, giyim ve tarzlarda aşırılık mevcut.

Almanya’daki kardeşlerimiz, Anavatandan gelen kişisel gelişimcilere dört elle sarılıyorlar, bağırlarına basıyorlar ve yardım istiyorlar. Özellikle seans alma talebi, eğitim alma talebinden daha yüksek, çünkü yaralarının sarılmasını bekliyorlar öncelikle. Bu  noktada nefes ve ruhsal farkındalık çalışmaları, bütünleşme çalışmaları, kökleri hissetme çalışmaları çok yoğun talep görüyor. Anavatandan ekmek uğruna gönderdiğimiz yavrularımız ve kardeşlerimiz, anne-baba sıcaklığını arıyor ve kökleri ile sevgi bağlantısı kurmak istiyor kısacası.

Öte yandan aklı burada kalıp anavatana dönmek zorunda kalan gurbetçilerin ise hala yüreklerinde yaşanmamışlıkların hasretinin olduğunu da tespit ettim. Kendi babamın ve dönüş yapan diğer babaların Türkiye’deki enerjilerinin travmalı olduğunu anlamak koskocaman bir donggg sesi yaptı beynimde… Bu da ayrı bir burukluk hissettirdi yüreğimde.

Kökler ve dallar… Anavatan ve evlatlık giden çocuklar… Ayrışmış aile bireylerinin travmasındayız hep birlikte… Ve kök çakramızı duymaya, dengelemeye, beslemeye ihtiyacımız var. Bu bakışla Türkiye’nin astroloji haritasına bakmak istedim ve yine Ach so dedim. Türkiye natal haritası yükselen yengeçtir, ay ise 12 evde yani kapalıdır, baskı altındadır. Ay anneyi, dişiyi simgeler. Kadınımız ülkede de dışarda da baskı altında ne yazık ki. Eril eylem enerjisi Mars ise 4. Evde yani kök evinde terazi burcundadır. Eril enerji kendini ve yuvayı dengeleme konumundadır. Bunu başarabiliyor muyuz, ya da bu yolda mıyız sorusu ise zor bir soru…

Haritada bana en ilginç gelen ise 11. Evde sıkışmış bir boğa burcu olmasıdır. (11. Evde ayrıca Kronos ve Lilith boğadadır, yüksek otorite ve negatif dişil enerji) Yani para ve sevgiyi temsil eden gezegenin burcu, uzak müttefik ülkelerde sıkışmış konumdadır. Sosyal en büyük topluluklarda para kazanmayı ve sevgi aramayı deneyimlemek için Türk halkı, anavatandan dışarıya çıkma karmasıyla karşı karşıya kalmış görünümdedir. Ülke haritamızın tamamında tekamül yolumuz için bütünleşme enerjisine ihtiyacımız vardır ve köklerimizdeki enerjiyi baskılamadan, sıkıştırmadan yukarıya daha yukarıya tutkuyla taşımak durumundayız. Zira Jüpiter, Güneş, Vesta, Venüs,  Fortuna 5. Evde (sahne-flört-çocuklar yani gençler evi) akreptir ve Satürn Terazidir. Ve öğrenme noktası Vertex de hepsinden sonra dizilimde yer alarak 6. Eve doğru geçiştedir. Meali şudur, kök enerji ile tepe noktası birlikte çalışmayı öğrenmelidir, birbirini duymalıdır, işbirliği yapmalıdır ve aydınlanma bu işbirliğiyle gelecektir.

Bu bilgiyi bedene indirgersek, kök çakralarımızın enerjisini nefes yolu ile tepe noktamıza taşımalıyız. Arada bunu sağlayacak olan kapı ise kalptir, sevgidir, kabuldür…

Tüm uzaklıklarımızda, tüm dallarımızda aynı enerjiyi hissedebilmek  ve dallarımızı besleyebilmek kalbin işidir. Tüm beden damarlarımız ile tüm dünyaya yayılan çocuklarımızın, ata köklerini hissetmeye ve anavatanın sevgisini duymaya ihtiyacı var. Sağlam duralım ve iletişim kuralım köklerimizle, dallarımızla ve kalplerimizde sevgiyle hep birlikte… Nefes alalım…

Almanya’daki kardeşlerimizden aldığım selamları, köklerimize-anavatana sevgiyle iletiyorum.

Nesrin Dabağlar

 

 

Exit mobile version