Yuvadan saçıldık dünya tarlasına
Sevgiyle beslendi özümüz
Rengârenk çiçekler olduk
Dağıldık dört bir yana
Zaman rüzgârı esti sonra ve solduk
Güzelliklerimizi göremez olduk
Unuttuk aynı elden saçıldığımızı
Koşulsuz sevgiyle sulandığımızı
Unuttuk toprağa geçici kök saldığımızı
Solgun yüzlerle bakar olduk birbirimize
Unuttuk canlı kalmanın güzelliğini
Yok ettik usulca en kıymetli değerlerimizi
Yüreklerimizde dinmeyen bir kor
Ruhlarımızda derin bir yara
İnsanlığımız gerçeğine uyanışta
İNSAN maddesel olmayan varlığıyla Ezelî Âlem’den gelen bir yolcudur. Beden mabedinde saklanmış cevherini arar durur. Ebedi var olan yanıyla dünya yaşamında yolculukta olan ey insan! Beşeri yanından geçip Sen… Kendini bilerek çıktın mı ruhsal yolculuğuna?
Gölgeler diyarında ışığı aramak gibidir yaşam. Manevi olan yanımızı maddesel yanımızla deneyimleyerek hal etmek değil mi ki yegâne amacımız. Çözdükçe biz yaşamın sırrını, biter mi acep yolculuğumuz. Eflatun, Farabi ve İbn-i Sina gibi isimler bugünlere miras bırakmışlar arayışlarıyla ortaya koydukları eserlerini önümüze. Kadim geçmişimiz nice satırlarla gizlenmiş, biz yolcular sabırla iz sürelim diye.
BİR ile başlayan ezelî yolculuk, evrenin dört temel kuvvetiyle zenginleşerek yaradılışın çokluğunu oluşturmuş. TEKLİK’ten türeyen her şey maddesel tezahürüyle yolculuğuna başlamış. Teklikten çokluğa dağılmış olanın oysaki çoktan başlamış geri dönüş yolculuğu. Tekâmülün sırrı bu mudur bilinmez. Aslında bir damlayız hepimiz yaradılış deryasında. Her zerremizle dürülmüş Âlem, zuhur etmiş bizimle burada.
Çokluk illüzyonunda ayrılık var mıdır? Düşünmez mi TEKLİK’ten gelen… Ayrılık bedene esir olmuş olanın algıda yanılmasından öte değil midir? Zıtlıklar içinde tekliği gören gözler, nicedir uyanışta hakikatine. Bütünün içinde zıtlıklar oysa sadece bir perde. Ey insan! SEN uyan ve arala tüm perdelerini. Kalbini merkezine al ve dön tek gerçeğine bir an evvel. Yaradılış gereği var olan tüm zıtlıklar diyarında bul hakikatini. Teklikten gelen Sen, HİÇLİK diyarında erit tüm benliğini.
Ezelî Âlem’de başlayan yolculuğunda, BENLİK algından kurtulmadıkça Sen! Sanal âleminde avare dönüp durursun ne yazık ki… Önce kaldırmalısın yaşam algını perdelemiş olanı. Düşünmelisin nedir yaşama gayen? Tüm dayatmalardan arındırıp fikirlerini. Deneyimlerinle inşa ettiğin değerlerinle birlikte, ruhunu olgunlaştıran erdemlerini giyinmelisin üstüne. Ardından aşkla yürümelisin bilgelik yolunda. Okumalısın varoluşa dair her şeyi birer birer.
Duygularının esaretinden kurtulup yaşamla uyumu yakalamalı insan. Hür iradesiyle yaptığı her seçimde ruhsal farkındalığını korumalı. Cesaretle ve güvenle yol almalı yaşam yolculuğunda. Zihnen, ruhen ve bedenen uyumu yakalamalı. Aklıyla kalbi arasında kurduğu köprüden emin adımlarla yürümeli sınırlı zaman boyutunda. Yaşam sahnesinin kurgularına kaptırmadan zihnini. Deneyimleriyle öğrenmeli nedir ruhsal gereksinimleri? İnsan ne için var olur… Bu gerçeği bilmek uğruna hakkınca yaşamalı.
İnsan yolcusu olduğu dünya yaşamını gönül gözüyle bir daha okumalı. Zihninin tuzaklarını fark edip, yaşama ruhunun makamından bakmalı. Ruhsal anlamda olgunlaşma yolunda, yaşamla sezgileri arasında güçlü bir bağ kurmalı. İnsan yaşam sahnesinde varoluş nedenini tutkuyla aramalı. Yaşamın her anından, her deneyiminden ve her karşılaşmadan yeni şeyler öğrenmeli. Öğrendikleriyle bir daha düşünmeli nereye yolculuğu. Nedir ezelden arayıp bulamadığı? Nedendir toprağa kök salamadığı? Nedendir çokluktan birliğe varamayışı?
Arayışla başlar okuyanların yolculuğu. Okumak bir erdemdir. Okumak emek ve sabır ister. Okudukça ruhsal anlamda insan kendini, beden ve zihin kalıplarını fark eder. Okudukça insan çok boyutlu bir varlık olduğunu keşfeder. Ve kudretini sınırlayan engellerini idrak eder. Oysaki yolcunun ruhsal varlığıyla sonsuzluktur asıl yuvası. O vakit SEN bir daha OKU.
Önce kendinde kendini OKU. Ardından yaşamın amacını OKU. Boş yere tutunma sığ fikirlerine. Özgürleş tüm tutunduklarından ve dön gerçek özüne. Kulak ver ve dinle ruhunun sesini… Neler var orada BAK. Tanı ve GÖR hakikatini. Yaşamın sonsuz çeşitliliğinde, maddeye tutunup benliğinin tutsaklığıyla sınırlama kendini. Geç maddenin ötesindeki mana âlemine. ARA neler var yaşamın sırrında. KABUL ET tüm gerçekliğiyle hakikatini. Yoktur ayrılık yaşam deryasında.
Ne SEN gerçeksin. Ne de BEN oysaki. Bizler nicedir Yuvaya Yolculuk yapanlarız. Çokluk içinde kaybolan ve her daim arayışta olan EZELÎ olanlarız. Öyleyse ne vakit ayrı düştük bu dünya yolculuğunda BİZ.
Zaman döngüsü hızla ilerlerken SEN!
Bir an evvel UYAN!
Ve bir daha DÜŞÜN!
Kimsin SEN?
Ve yolculuğun NEREYE?
Yeter ki UYAN
Ve FARKINDA OL!
Yuvaya Yolculuk elbette koşulsuz sevgiyle ve arzu eden yolcularıyla devam eder.