Artık bir şey deme. Hele hele “mecburum” hiç deme. İlla diyeceksen “memnun olmadığım işi, ilişkiyi, hayatı değiştirmek çok zor geliyor ve ben de zorlanmak istemiyorum” de. Sonra da, ne söylediğine yakından bak. Aslında değişmekten korkuyorsun. “Zaten canım acıyor ve başka bir yol denersem daha da çok canım acır” diyorsun. Sonra da aklında tut ki, sözün gerçekleşmeyi bekleyen kehanetindir. Dilersen aczin üzerinde çalış ve sınırlarını büyüt. Ya da sözlerine yakından bakmayı öğren; sözünle nasıl bir hayat yarattığını görmeyi ve kalben sessiz durabilmeyi… Neden mecbur olasın ki, eğer ‘seçenekler varsa’ ya da ‘durumlar her an değişiyor ve hiçbir durum aynı kalamıyorsa?
Hiç kimse, hiçbir şeye mecbur değil. “Mecburum” demek, seni kendi zorunluluk fikrinin tutsağı yapan şey… Mecburen uyanma; mecburen işe gitme; mecburen çalışma; mecburen bir kadına, erkeğe, yöneticiye, müşteriye, ilişkiye katlanma, mecburen dakikaları sayma, mecburen yaşama… Hatırla ki hayat, asla tek bir seçenekten, tek bir çıkmaz yoldan ibaret değil; olamaz. Hatırla ki, mecburiyet düşüncesi, şikâyetçisi olduğun ne varsa onu sürdüren ve derinleştiren şeydir. Mecburiyet fikri, insanın hiç değişmeden, kendini tekrarlayarak yaşamak için bulduğu en kolay ve en işe yaramayan kaçışlardan biridir.
Kendini nasıl mecburiyet çıkmazına soktuysan aksi istikametteki diğer çıkmaz yola da sokma. “Ben seçiyorum” da deme. Sen seçtiğinde eline yüzüne bulaştırıyorsun çünkü. Belli ki beceremiyorsun; belli ki ‘çok biliyorsun’. Üstelik belki de hayatın senin için yapılmış harika seçimlerini; şiirini göremez oluyor; farkında bile olmadan o lezzetten uzaklaşıyorsun. Seçme; karşına çıkanı kucakla ve ona sendeki en iyiyi ver. Zorlama, zorlanma, sürüklenme; kolayından al her işi; bırak, tadını çıkar.
Bunları duyunca hayıflanma; “ben ne yaptım kendime” deme; “keşke” deme. Tüm pişmanlıklar, hayat resmine içine fazlaca gömülerek bakmaktan gelir. Fazlaca gömüldüğünde resmin tümünü görme şansın yoktur. Hadi geçmişte bir zaman gömüldün diyelim; e artık çık o halde gömüldüğün o bataktan. Kaldır başını, düş yoluna… Hatırlasana; bu yol en başından “düş yolu” zaten.
“İyi ama kimseye güvenemiyorum” da deme. İlla insanları işaret edecek ve bir söz diyeceksen; “Beni inciteceklerinden korkuyorum” de. Sonra da ne söylediğine yakından bak. Aslında iki şey söylüyorsun; “ben incinebilirim” ve “bir sınır çizmez de açık olursam beni incitecekler”. Sonra da aklında tut ki, sözün gerçekleşmeyi bekleyen kehanetindir. Dilersen sınırlarının nerede olması gerektiği üzerinde çalış ya da en iyisi, nasıl incinemez olabileceğin üzerinde… Ya da sözlerine yakından bakmayı öğren; sözünle nasıl bir hayat yarattığını görmeyi ve kalben sessiz durabilmeyi… İnsanlara neden güvenmeyesin ki eğer ‘aldanmıyorsan’ ya da en doğrusu ‘kendini aldatmıyorsan’.
İnsanlar, ancak sen onlardan bir beklenti içinde isen seni aldatabilirler. Çünkü taa en başında, bir ihtimalin gerçek olmasını bekleyerek ve hatta ona gerçek muamelesi yaparak – kendini sen aldattın.
O yüzden kimseye “seni sevmiyorum” deme. “Seni seversem, beni ‘benim beklediğim gibi’ sevmeyeceğinden korkuyorum” de. Sonra da ne söylediğine yakından bak. Aslında iki şey söylüyorsun; “ben sevilmeyebilirim” ve “seni seversem, senin de beni nasıl seveceğine ilişkin beklenti içindeyim.” Sonra da aklında tut ki, sözün gerçekleşmeyi bekleyen kehanetindir. Dilersen beklentilerin üzerinde çalış ve onları açıkça ifade etmek üzerinde ya da en iyisi kendini neden yeterince sevemediğin üzerinde. Sözlerine yakından bakmayı öğren ya da. Sözünle nasıl bir hayat yarattığını görmeyi ve sessiz durabilmeyi – kalben. İnsanları neden sevmeyesin ki eğer ‘karşılık beklemiyorsan’ ya da en doğrusu ‘kendini sınırsızca ve bir koşula bağlı olmaksızın seviyorsan’. Sessizse sevgin, gürültüsüzse – bil ki, gürül gürül sevdin.
“Artık hayatımda sahte insanlara yer yok” deme. İnsan, kendisinde var olan sahteliği, ikiyüzlülüğü görüp, hayatından çıkarmadan, sahte ilişkiler yaşamaya da devam edecektir. O yüzden – yapabilirsen; sahteliğini fark etmeye ve kendini gerçekliğinle kucaklamaya niyet et. Çıkar artık suratındaki eskimiş paçavrayı; at üstünden ölü toprağını; silkelen ve kendine gel. Zor değil o kadar da. Gelebilirsen; işte tam orası, Dünyada her ne olursa olsun, kalben sessiz durabileceğin ve daima gülümseyebileceğin yer.
İyisi mi sen – artık hiçbir şey deme. Sükût et. Sükût boş laftan evlâdır (ve hatta dolusundan da).