Kehanet, öngörü geleceğin nasıl şekilleneceği ile ilgili bilgiyi görünmeyen alemden indirmektir. Binlerce yıllık bu ilim, kahinlerin özel yetenekleri ve inisiyasyon dediğimiz el verme yöntemiyle günümüze kadar devam etmektedir. Ortak bilinç alanından kişisel bilgileri elde edebildikleri gibi, gelecekte o anın neler getirebileceğini hesaplayabilen Kahinler aynı zamanda hükümdarların da sağ kolu olmuşlardır. Hala daha da devam etmektedir bu gelenek. Bilinmeyeni bilme ihtiyacı ve geleceği kontrol edilebilme isteği özünde korku ve güvensizlik barındırsa da kozmik alem ile temasta bulunan kahinler bu insani kaygıyı doyurmaya çalışırken ne derecede tarihi etkilemişlerdir bilinmez ancak tarihe geçmiş çoğu kehanet gerçekleşmemiştir.
Milattan öncesine dayanan bu gelenek kimi zaman insan kurban etmek de dahil olmak üzere çeşitli ritüellerle, yıldız konumlarıyla, farklı boyutsal varlıklar aracılığıyla bilgi edinmeye çalışılmış, Çin, Mısır, Babil daha sonrası Müslüman uygarlıklarda da kehanetlere sık başvurulmuştur. Osmanlı’da müneccimbaşıları devlet adamları için takvimler hazırlamış, seferler için uygun zamanları belirlemiş hatta tahta geçme, düğün ve padişahın akıbeti ile ilgili öngörüleri yüksek rütbedeki devlet adamlarına vermişlerdir.
Babil’de doğum günleri ile yapılan hesaplamalar ile tıpkı Asur ve Mezopotamya’da olduğu gibi kaderin yıldızlarda olduğuna inanmışlardı. Hititlerde hayvanların organlarına bakarak geleceğin olumlu ya da olumsuz olacağına karar verilirdi. Türk kültüründe yıldız okuma Tengri’den gelen mesajları algılama yoluydu. Şamanlarda ise Kahinler seçilmiş kişi sayılır, sonsuz saygı duyulurdu. Sadece gelecek hakkında bilgi vermezler ayrıca şifacılık, kötü ruhları temizlemek, huzursuzlukları gidermek de asli görevleriydi. İnsanlığın her şeyi bilme arzusu, manevi varlıklarla iletişim kurma isteği çeşitli yöntemler doğurmuş, uzun süreli oruçlar tutmalarına, izolasyon ve istiareye yatmaya, yani rüya yoluyla bilgi alma gibi bireysel çalışmalar yapmalarına sebep olmuştur.
Kehanet, sabit bir gelecekten bahsederken günümüzde kuantum çalışmaları göstermiştir ki “Gelecek sabit’ değildir“. Sonsuz olasılıklar havuzunda o anın getirilerine göre yapılan kehanetler o an için doğru olurken, ilerleyen zamanda sapan bir seçim ya da eylem ile gelecek de değişir. Yorum yapılan anın zaman hattı okunabilirken, ne seçim yapacağı katiyen belli olmayan insan her bir düşüncesiyle geleceğini olası başka bir yaşamsal hatta kaydırır. Yani kendi geleceğini insan, seçimleriyle her an kendi belirler. Kehanetin çöküşü işte kader yolunu eline alan insanın öz bilincine sahip çıkmasıyla gerçekleşti.
‘’ Gelecek hakkında yorum yapmak tüm olasılıklar arasında ki bir olasılığa güç vermektir. Enerjiyi mühürlemektir. Dile gelen her şey olasılıktır, içinde zıttını da barındırır.’’
Her şeyin olası ve ihtimal dahilinde olması, farkındalık sahibi bir insanın yaşamına sınır koymadan geniş perspektiften bakışıyla gerçekleşebilir. Kehanetin ve falcılığın aslında semavi dinlerde yasak olmasının sebebi de budur. Sabit bir geleceğin olmayışı, insanın hangi düşünceye güç ve inanç yüklerse onu yaratışındandır. Kötü bir kehanete tam inanış kadersel yönü değiştirebilirken, anda seçimlerini yaratan bilinçli insanın kaderini değiştiremez. İnanç aslında geleceği yaratandır. Kehanet özgür iradeye gasp sayıldığından, kâhin de kişinin karmasal yükünü alır. Kaderini başka bir insanın sözcüklerine bırakan insan da yaratılışının gücünü kavrayamamış, kehanetin esiri olmuştur.
Yaşamımızda her seçim, bizi yatay düzlemde hali hazırda yaşanmakta olan paralel hattımıza kaydırırken, seçimlerine sınır koyan insanın ıstıraptan beslenmeyi seven ve ders alan yapısı kendine ancak güzellikleri de layık gördüğünde dengelenecektir. İnsan, insan olmayı başardığında; anda yaratacağı geleceğin hâkimi, deneyimlerinin de tam farkındalığına erişecektir. Bunu idrak eden varlık için ne gelecek korkusu kalacak ne de geleceğin nasıl olacağının merakı. Neye güç verirsen O’sun… İnancın kim olduğunu belirler.
Seçimler size değil, siz seçimlerin sahibi olun…
Sevgiler
Çok güzel bir yazı.severek eksiklerimi bilerek okudum.Lakin geçmiş medeniyetler de dahil,insan kurban etmeye fikir olarak katılmıyorum.
Ölüm, doğum anları bedende en yüksek dmt nin salgılandığı anlardır. Ve çıkan yüksek enerji bir çok ezoterik gelenek için güç amaçlı kullanılmıştır. Bazı örgütlerin ayinlerinde kıyımlar yapılmıştır.
Fantastik bir yazı olmuş….:D insanlar yani ortak akıl dünya yı pozitif algılamanın kıymetini anladığın da her şey rayına girecek.Ne yazık ki bu yazılanları bilen karanlık güçler kehanet adı altında dünyayı negatif düşünceye boğdular ve insanları çoklu presleme yöntemi uyguluyorlar.Bilinci yükseltmek farkındalık yaratsada ,çoğunluk kolaycılıktan yana…:D