Aylardan ben, mevsimlerden spiritüel

Merhaba ben spiritüel olanım. Hepinizden üstünüm, olaylara hepinizden farklı bakarım. Siz ağlarsınız ben gözyaşı dökerim. Siz gülersiniz ben gülümserim. Siz korkarsınız ben olayın arkasındaki bana verilen dersi görmeye çalışırım. Ben spiritüelim psişik yeteneklerim var çok az kaldı üçüncü gözümün açılmasına bir süre sonra da duru görüm açılacak astral seyahatlerimde dünyayı gezeceğim, o çok merak ettiğiniz farklı boyutlardaki varlıklarla iletişime geçeceğim, uçuşa geçeceğim en derin meditasyonlarda. Siz hala spiritüel olamadınız mı? Bence hemen bir yerlerden başlayın üzülüyorum sizin adınıza…

Aylardan ben mevsimlerden spiritüel

Tanıdınız mı yukarıdaki kişiyi? Yoksa siz misiniz? Çalışma arkadaşınız veya kardeşiniz mi? Sizi de rahatsız etti mi bu cümleler yoksa gülüp geçtiniz mi? Peki neydi bu davranış kalıbının adı?

Son dönemlerde lügatımıza “spiritüel ego” diye bir kalıp eklendi. Biraz kendi üzerinde çalışan biraz oradan biraz buradan psişik enerjilerle çalışmalar yapan ve bazı farkındalıklara ulaşan insanların bir kısmı maalesef bu enerji alanına girmiş durumda.

Varlığımızda gören, duyan, hisseden her şey egodur aslında. Ego, olmaktır. Çoğu din kitabına göre tanrının bir unsuru, ben demek. Üzerine onlarca kitap yazılan bir şekilde tatmin etme uğraşı, özellikle dışarıdan gelenlerle tamir etmeye çalıştıkları olgu. Bizi yaşatan unsur, her türlü diyete doğuştan dirençli olan bir doymak bilmez yeni doğan. Buna bir de uyanış sancıları eklenince kişi kendisinde fark etmediği ben dediği alanları çoğu zaman dengeleyemiyor. Bunda da yine içsel ve dışsal rehberliğe ihtiyaç duyuyor.

İçinde bulunduğumuz dualite evreninde insanlar rehber olma uyanma ve yuvaya dönme kaygısıyla uyanmaya çalışıyorlar. Bu kaygı da çoğu zaman farklı kişilerce ve kendine şifacı diyen güvenilir görünmeye çalışanlarca yapılan eksik ve yanlış eğitimler çarpık bilgilerle beyinleri bulandırıyor ve kişi bedenindeki kalbindeki ve ruhundaki dengeyi yakalayamadan kendisini diğer insanlardan üstün görmeye başlıyor. Bunun sonucu olarak da yargılama enerjisine girerek kendilerini üstün görmeye başlıyorlar.

Bir olay karşısında karşımızdaki kişinin içinde bulunduğu tavrı eleştirmek, yargılamak, sormadan akıl vermek ve içsel olarak aşağılayıp küçük görmek spiritüel egonun zihinlerdeki deformasyonudur ki bu hiç fark etmeden sinsice işler ruhlara. Sosyal ortamlarda paylaşılan sadece pozlardan ve kıyafetlerden oluşan yoga fotoğrafları, belki de hiç okunmadan paylaşılan kitap isimleri, dünyevi olan her şeye tahammülsüz kaldığını gösteren cümleler, insanları sınıflandıran bakışlar ve kendince diğer gördüğü insanlarla ilişki kurmayı becerememeler. Günün sonunda kalplerde bir eksiklik ve kaygı hali, sonra bitmeyen kısır döngü…

Bu durumları yazan yazıcı da yargılama enerjisinden elbette uzak durmayı seçmekte ve bu durumun belki de uyanışa öncü olduğu ve bir geçiş dönemi olduğunu düşünmektedir. İyinin, kötünün, karanlığın, aydınlığın her güzelliğin karşısında her pisliğin olduğu dünya gezegeninde içinde bulunduğumuz dönemde uyanmaya çalışan yuvasını arayan ruhlar olarak zihnimiz kalbimizin önüne geçtikçe kimi zaman kaybolduğumuzu düşünsek de hepimiz iyilikte buluşmaya programlandık.

Kendi üzerimizde çalışarak kalp beden ruh bütünlüğümüzde doğru rehberlerle çalışmak, egodan dengeli şekilde arınmaya niyet ederek eleştirme ve yargılama enerjisinden uzak kalarak olanı olduğu gibi kabul ederek sevgi enerjisinde kalmak, bize uymayan kişilerle aramıza doğru mesafeyi kurmak ve bu mesafede kalmak kendimize yapacağımız en iyi yatırımların başındadır. Şifalanma yolunda en güzel adım niyet etmek ve gözümüzü kapattığımızda iç sesimizin doğru yolda olduğu sözüne kulak vermektir. Herkesten her şeyden üstün olan bir ses varsa o da mutlak sessizlikte kalp sesimizdir. Yuvaya yolculuğumuzda hepimizin kalbine en güzel sesleri diler bu yazıcı.

 

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

2 Yorum

  1. Murat Tali

    Kendine yabancı, dışarıya tanıdık olan milyarlarca ruhun yolculuğunda her türlü bakış açısına ve davranış biçime denk gelmek, bizim olağan yolculuğumuzun tabiatında var. Fark edip dönüştürmeyi bilmek ise bilgelik gerektiriyor. Ben oldum egosu bir yerden sonra hem kişinin kendisini hem de çevresindekileri yormaya başlıyor. İdeal olan, bütünden soyutlanıp, biçimsellikten özgürleşip, kendinle kalabilmek. Öyle değil miydi yoksa? Hayat, doğru olanı göstermekle mükellef, insan çocuğu ise kendi cevabını bulmakla.

    Yanıt

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir