Reklam sektörü ve kapitalist yaşam modeli insanlara “Sahip oldukları ile değerli” olduklarını dayatıp duruyor. Farklı olmanın yolunun zeka, akıl, düşünce ve eylem ile değil, telefon, araba, kıyafet hatta şampuan ile mümkün olduğunu tüm reklamları, reklam panoları, televizyonu, radyosu, gazetesi ve dergileri ile aşılıyor. Tek gerçekliğin bu olduğunu bilinçaltına kazıyor.
Gerçekten sahip olduklarımızla mı değerliyiz? Yoksa biz var oluş olarak çok değerliyiz ve sahip olduklarımız bu değerli olan bize konfor alanı mı sağlıyor?
Öğretilmiş değer duygusu, öğretilmiş var olma çabası ve öğretilmiş benlik kavramının tamamını pahalı telefonlar ve arabalar ile mümkün olduğunu her fırsatta dayatan sistem, bizlerin özde değersiz olduğumuzu, yetersiz olduğumuzu sadece onların sunduklarına sahip olursak bir değer duygusu geliştirebileceğimizi öğretir. Bu bakış açısı şu anda çocuk yaşta olanlara yönelik de aktif olarak uygulanmakta. Eee ne de olsa gelecekte onlarda bu sistemin tüketici adayları arasında yer alıyor ve ağaçta yaşken eğiliyor.
Değer duygusu satın almak için, masaya markasıyla konulmuş, araba anahtarları, cep telefonları, gözlük markaları, kıyafetler, ayakkabılar, çantalar sizi siz yapmaz ve sizi değerli kılmaz. Siz sadece o markaları üzerinde yama olarak taşıyan ve o marka ile anılan bir beden oluyorsunuz. Y marka telefonu olan kişi oluyorsunuz, N marka arabası olan kişi oluyorsunuz, ama siz siz olamıyorsunuz.
Sevgi ile kalın…