Hakikat, affetme, dualite, ikilik, birlik, tanrı, yansıma, ben ve karakter üzerine…
İnsanlar dualiteden bahsediyor sürekli ve tekliğe indirgemek istiyor kendisini, zihin, ego, hırs ve arzular varken bu mümkün olabilir mi? Özellikle insanlığın büyük bir çoğunluğu için bu pek mümkün görünmüyor… Tek tek bireylerde de BEN kimliğine ait olan tekliği görmek çok zor. Fakat belirli sayıda insanda bunu tezahür ettirebilir mi sistem, bu daha mümkün ve gerçekçi görünüyor.
Teklik kavramına indirgenmeye çalışılan tüm öğreti düşünce ve fikirlerin gözden kaçırdığı bir şey var o da tüm mistik öğretilerin ve dinlerin ortak buluşma noktası olan Yaratıcının kitaplarda ve yazıtlarda geçen tanımlanmış kavramları olan; iyi ve kötü, günah ve sevap, cennet ve cehennem, yasak ve serbest gibi uzak durulması ve yapılması gerekenler listesi var. En özgür olduğu iddia edilen Budizm’de bile yapılacaklar ve yapılmayacaklar listesi var. Kutsal dinlerin listesini saymak bile istemiyorum, onlara göre fiziksel olarak var oluşunuz bile bir hata gibi görünüyor çünkü.
Kavram kargaşasında yok olan insanlık her yerde tanrıyı görme, her yerde tanrıya ait olma ve her yerde onu deneyimleme fikrinin biraz daha ilerisine gidip, kendisini de tanrısallaştırmaya başladı. Hoş o bedenin ve zihnin içinde iken bu pek mümkün görünmüyor ama yine de deniyor işte. İnsanlığın değilse de aydınlanacağım diye uğraşan kitlenin oluşturduğu Tanrı kavramı insanların düşlerinde yozlaşan ve kırılan bir kavram, tanrı ile birim dediğinde sadece tanım yapılıyor, icraatta tanrısallığın ortaya çıkması mümkün görünmüyor çünkü varlık ve beden olarak hatta zihin ve varoluş olarak o bir insan. Ama bunu engelleyen başka bir sistem var insan bilincini şekillendiren ve ona istediği rotayı çizen bir sistem. Bu iş için öğretileri ve bilgiyi kullanan insanların üstünde hareket edip, insan olan bir sistem…
Tanrı kavramının özünde yatan ve insanlığa öğretilmeye çalışılan yapılacaklar listesindeki iyi hareketler ile yapılmayacak listesindeki kötü eylemlerin bütünü, insanlığın gerçekliğini oluşturuyor bu doğru. Fakat doğru olmayan bir şey var o da karşılaştığın kötüye müdahale etmeme lüksünü haykırıyor olmak. Bir fabrika düşünün tüm atığını nehire boşaltıyor, tarlalar kuruyor, balıklar ölüyor, nehir kirleniyor, doğa tahrip oluyor ama patron daha fazla kar edecek bu onun doğasında var diye ona susmak ve yaptığı tüm o kirli işlere göz yummak gerekiyor! Neden? Çünkü ilahi işleyişte o insanın da bir rolü var! Neden? Çünkü o insanın doğası gereği bunu yapması gerekiyor! İyi de bu dünyayı düzeltmek için gelmiş, bir şeyleri iyileştirmek adına can vermiş milyonlarca ermiş, derviş, peygamber, devrimci, önder insanlar boşuna mı öldüler? Yani peygamberler boşuna mı dil döktüler, o kitapları boşuna mı indirdiler ve insanlara ulaştırdılar! Ütopik bakıyoruz her şeye ve doğrularımız gerçekten yok ya da doğru inşa edilmemiş bir yapı gibi sarsılıp duruyor, geleceğini çaldığımız çocuklar ile ihanet ettiğimiz insanlığımız arasında…
Bütün bu çözülememiş düşünceler arasında, affetmek, ben neyim ki yargılayayım, ben kimim ki düzelteyim gibi korkakça ve kaçamak bir yolculuğa çıkmakta zayıflığın en alasını deneyimletiyor insanlığa. Sen mücadele edip düzeltmezsen yarın çocuğuna nasıl bir gelecek bırakacaksın ki? Bugün dünya üzerinde var olan ve varolmuş tüm mistik üstatlara, sen teslim ol her şey sana gelir diyor. Gelir tabi o kadar teslim olmuş müridim olsa bana da gelir. Onlara yapılan bağışlar, verilen hediyeler, müritlerin getirdiği tüm gıda ve giysiler ile zaten hayatı yeterince dolu ve zengin yaşıyorlar. Sen kirada otur ve orada hayata teslim ol, hayat senin kiranı ödesin, elektrik ve su faturanı ödesin, ocağında yemeğini kaynatacak aşı, suyu raflara dizsin! Bu mümkün mü sizce? Ama bu öğretiyi yaymaya çalışan tüm mistiklere göre mümkün, bakın hepsi de çalışmadan sadece gelenleri yiyerek mis gibi hayat sürüyorlar. En uç örnektir Buda o da sekiz ay köyleri dolaşıp oralardaki zengin ve yoksul köylülerin verdiği yiyecekler ile beslenmiş, hatta Buda’nın ölümüne neden olan şey de yoksul bir köylünün hazırladığı zehirli mantarmış…
Şimdi bütün bu insanların yaptıklarını iddia ettikleri, üçüncü gözünü aç, çakralarını besle, yeme içme dua et, kötülük yok, olan bitene teslim ol, kötülük bir dualitedir, iyilik zaten yoktur, çünkü kötülük yoktur tanımları tam bir aldatmaca ve insanlığı karanlığa taşıma cümleleridir.
Birde insanların bütün bu karmaşa içinde ısrarla tekrarladıkları BİR olma kavramı var ki pratikte o bile tam evlere şenlik bir tanımdan öteye geçemiyor. Lafla yürütülen peynir gemilerinde herkes bir olduğunu iddia ediyor ama damarına basıldığında, hakkında olumsuz bir cümle kurulduğunda, menfaatlerine dokunulduğunda bir anda bu mistik abiler ve ablalar canavar kesilebiliyor. Ya da karşısındaki kişiyi henüz olmamış görebiliyor. Arkadaş hani ayna idi hani bir idik bu neyin olmamışlığı neyin tarifi ve tanımı. Bunları görmeniz ve gerçekten uyanmanız gerekiyor.
Biriyle aynı fikirde olmanız onunla bir olmamız anlamına gelmiyor. Birinin tek bir düşüncesi size iyi geliyor olabilir ama o kişi bütünde size zarar da veriyor olabilir bu yüzden, tüm karanlık ve kötü ve negatif tanımları taşıyan bilgilerden uzak durarak, kendi içinizdeki ışığa ve aydınlığa dönün. Bu sizin gerçek kurtuluşunuz olacaktır.
Kendi varlığınızı aşk ile onurlandırın…