Ruhsal olgunluk düzeyidir insanı insan kılan.
Vicdanının sesinden uzaklaşmış olana ne yazık.
Kaybolmuştur kendi zifiri karanlığında.
Bir gölge olmuştur sadece…
Ürpertir yüreğimizi her utanılası eyleminde.
Kendi karanlığından çıkamayan her varlık…
Sevgisiz kuytu yaşamında
Kendiyle birlikte yok eder bütün güzellikleri.
Geride nefretle anılası gölgesini bırakır.
Kara bulutlar gibi üzerimizde…
İnsan olmanın erdemlerini yitiren niceleri
Karanlıkta kaybolmuş acizlikleriyle
Kirli elleriyle masumiyete dokunmaktalar ne yazık.
Nefret tohumları ekmekteler cennetimize.
Nicelerinin feryadıyla kendi karanlıklarında boğulmakta ruhları
Karanlıktan beslenenler, dünyamıza kara bulut gibi çökmekteler.
Oysaki aydınlıktır en büyük kaygıları.
Beden mabedinde, ruhunun cevherini hatırlayan ve sahip çıkan niceleri
İşte bugünden geleceğe…
Onlardır cennet tohumlarını ekenler.
Her sancılı dönem yaşattıklarıyla
Karanlıkta olanı apaçık serer önümüze
Sorgulayalım insanlığımızın olgunluk düzeyi nedir diye…
Ruhsal olgunluk düzeyidir, insanı insan kılan.
Umudumuz bütünün, insanlığıyla buluşması aydınlığında
Çocuklarımıza yarınları cennet kılmak arzusuyla
Önce insanlığımızı tanıyalım
Ve hep birlikte arayalım aydınlık nerede diye…
İblis midir Âdem ve Havva’nın cennetten kovulmasına sebep. Yoksa tüm mesele yasak bilgide mi saklı. Belki de tüm yaşananların sırrı, başlangıca dair bu gizemli hikâyenin içinde saklı. Cennetten düştü mü insan, yoksa kovuldu mu cennetinden. İnsanoğlu arar durur nicedir sorularının yanıtlarını.
Sorularınız olsun yaradılışa dair. Sorularıdır insanı arayışa sürükleyen her daim. Ulaştığınızı sandığınız her bilgi, size yaşamın gizemleri hakkında birçok kapılar açacaktır elbet. Siz o gizemli kapılardan geçtikçe, merakınız coşacak daha fazla soru sormaya başlayacaksınız belki. Yanıtlarından emin olamasanız da, siz arayanlardan olacaksınız anlamın kendisini.
Cennetten ayrılma hikâyesiyle başlamıştır, insanoğlunun anlam arayışı. Varoluşunu sorgulamış ve dayanak aramıştır kendine yaşama anlam katmak arzusuyla. Anlam yüklediği ve gerçek sandığı küçük dünyasında kaybolduğunu fark etmiştir sonrasında. Öğrendikçe her bilgiyle sorumluluğu daha çok artmış, çoğaltmıştır anlamları düşüncelerinde. Sonra, unutmuştur o ilk başlangıç hikâyesini. Neden ayrılmıştı cennetinden? İblis neresindeydi bu hikâyenin? Yoksa gerçekten kandırılmış mıydı? Sorular soruları kovaladı, yanıtlarıysa kendinde saklıydı.
Uzun zamanların karanlığına gizlenmiş, nice hikâyeler dinledi insanoğlu. Sonra kendi hikâyelerini yazdı ve oynadı. Gerçek ve yalan hep birbirinin içinde saklanmıştı. O saklı olanı çaresizce aradı. Neydi hikâyenin aslı, nicedir unutmuş hatırlayamıyordu. Bitmeyen döngüler içinde buldu kendini, nedendir bir türlü anlayamadı. Yoksa bunlar İblis’in oyunu muydu? Belki de kendi kendini nicedir oyun diye kandırıyordu.
İnsanoğlu karanlıktan kendini bildi bileli korktu. Karanlık bilinmeyen sırlarıyla, sanki insanoğluna pusudaydı. Karanlık neden vardı. Güneş hep aydınlatsa ne iyi olurdu. Karanlık tüm hakikatin üstünü örtmekten başka neye yarıyordu. Karanlık ardında neler saklıyordu. Sonra anladı ki, karanlık ve aydınlık birbirini tamamlıyordu. Kendi düşlerinde, düşüncelerinde ve hislerinde karanlıkla aydınlığın birlikteliğini buldu. Anladı ki, sorumluluğu bir tek kendinde aramalıydı. Seçimlerinde hür olduğu, baştan söylenmişti kendisine elbet hatırlıyordu. Hangi yoldan gideceğine, hangi yolu seçeceğine karar veren aslında kendisiydi bunu da biliyordu. İsterse yol hep aydınlık olurdu. Korkularıyla baş etmeyi öğrenmeli ve karanlığa korkusuzca meydan okumalıydı.
İnsanoğlu bunu dünya yaşamında deneyimleyerek nihayetinde öğreniyordu. Yoksa geç mi kalmıştı. Bıraktığı cennet bahçesi neredeydi. Yolun sonuna yaklaşmıştı sanki, ruhunun derinliklerinde hissediyordu. Cennet bahçesi yakın mıydı? Peki hazır mıydı o kapıdan girmeye. Kendi karanlığını geride bırakabilir miydi? Son defa düşündü. Cennetine karanlık düşleriyle giremezdi. Cennetin kapısından karanlık düşünceleriyle geçemezdi. Cennetinde karanlık hisleriyle varlık gösteremezdi. O vakit insanoğlu tüm karanlık yanlarıyla yüzleşmeli, aydınlık olan yanlarını keşfetmeliydi. Arayışa devam etmesi gerektiğini bir kez daha anlamış oldu.
Aydınlık insanoğlunun düşlerinde, düşüncelerinde ve hislerinde saklı onu bekliyordu. Önce aydınlığıyla barışıp, aydınlık yarınlar düşlemeliydi. Düşlerini aydınlık düşünceleriyle güzelleştirmeliydi. O vakit ancak cennet bahçesinde bulacaktı kendini. Ancak hislerinde cenneti yakalayabilirdi. Hissetmeliydi ruhunun aydınlığını. Hissetmeliydi o ilk başlangıcın derinliğinde neler saklıydı.
Nihayetinde anladı ki, insanoğlunun bu gizemli hikâyesi henüz bitmemişti… Bitmeyen arayışı hâlen devam ediyordu… Ve karanlığıyla henüz yüzleşmemişti.
Düşlerinizde, düşüncelerinizde ve hislerinizde aydınlığı aramanız temennilerimle.