Yaşam, bilinmezliğin izini sürdüğümüz gizemli bir yolculuk. Yaşamı her anıyla izlemek, derinlemesine anlamak ve kalben hissetmek gerek. Deneyimlerimiz ve hislerimizin rehberliğinde yaşamda hakkınca bir varoluş sergilemek, ruhun en değerli kazanımıdır. Yaşamın yegâne amacı birlikten bütüne gitmek değil midir?
İnsan madde âleminin deneyimleriyle, ruhsal olgunluk mertebelerine yol alan ve hakikati öğrenendir. Dinlersen ruhunun sesini, varoluş sebebini bilir ve hakikatin izini sürersin.
Yaşam sahnesine bedenlenen her ruh, kendi özündeki bilgiyi arar deneyimleri aracılığıyla. Bedeninin esaretinde kaldığı müddetçe, özünden uzaklaşmanın sanıcısındadır ruhu. Özünü hatırlayanlarsa bedenine her daim hükmedenlerdir. İnsan bedeninin kalıplarını aşarak, bilincinin en üst makamına erişmeli tüm çabasıyla. Sınırlı duyusal algılarının tuzağını fark eden, kendi gerçeğinin de peşine düşmüştür nihayetinde.
Uyanmışsa o derin uykusundan zihnen insan, ruhunun sesiyle sonsuzluğuna yürüyendir. Ruh, yaşama anlam katabildiği ölçüde varoluşunu onurlandırır. O vakit sorun kendinize… Nedir varlığınızla yaşama kattığınız anlam? Yaşamda varoluşunu sorgulamaktan kaçanlardan mısınız yoksa? Yaşam sizin için ne anlam ifade ediyor? Yaşama hangi güzel düşlerin tohumunu ekiyor varlığınız? Nasıl bir gelecek yaratıyorsunuz bugünden kendinize? Bilmelisiniz ki, bugün gibi yarın da kaçınılmaz kendi yarattığınız gerçeği izleyeceksiniz.
İnsan arayışları ölçüsünde bilgiye ulaşandır. İlim ve irfan sahibi oldukça, zamanla yaşamın saklı manalarını keşfeder. Beden kalıbını kırıp özgür düşünen zihniyle, ruhunun saklı cevherini tanır. Ne vakit aklını kullanmayı bilirse, yaşamın tüm sahnelerini de uyanmış zihniyle izler. Çünkü yaşam, nice kurguların iç içe geçtiği garip bir oyun sahnesidir. Oyunun farkında olanlar, gönül gözüyle izleyen ve aklını kullanmayı bilenlerdir.
Tüm değerlerimizin önümüze serildiği, tüm kavramların sorgulandığı bir sahnedir yaşam. Uyku ile uyanıklık arasında, dengeyi arayandır insan. Kim ki sınırlı algısının esaretinden kurtulmuşsa, ruhunun sonsuzluğuna uyanmıştır. Ne vakit ruh bilgelik arayışına çıkmışsa, kendini bilme yolculuğu da başlamıştır. Kendini bilen her insan, yaşam gayesinin de farkında olandır.
Kendini keşfe çıkan ve kendini tanıyan insan, her zerresiyle yaşama sonsuz saygı duyandır. Yaşama saygı duyan, sınırlarını aşmayan ve yaşamla uyum içinde olandır. İnsanoğlu düşünceleri, düşleri, deneyimleri ve ruhsal olgunluk seviyesiyle yaşamı her anıyla yeni yeniden kurgulayandır. İnsanoğlu yaşam tarlasında kendi elleriyle ektiğini biçendir. O vakit her insan düşünceleri, düşleri ve deneyimleriyle ektiği her tohumdan sorumludur. Tabii ki her insan sorumluluklarının farkında olmalıdır.
Çünkü; Dünya insanoğluna kendi gerçeğini izletir her defasında.
Öyle bir devreden geçiyor ki insanoğlu
Arafta kalmış nicesi, sancısını hissetmekte yaşamın
Öyle bir zamandan geçiyor ki insanoğlu
Her şey bilinir, görünür ve işitilir olmuş
Geçmişten bugüne dökülmüş ortaya tüm gerçekler
Hakikat bilgisi yerden ve gökten serilmiş önümüze
Uyanmış kimi zihinler, uyuyanlara serzenişte
Satırlar dile gelmiş, nice sözler söylenmekte
Öyle bir devrin yolcusu ki insanoğlu
Karanlıkla aydınlığın ezeli mücadelesinden nasiplenmiş
Düşünür mü insan peki, nereye bu yolculuk
Nasıldır başlangıcı ve nereyedir yolun sonu
İşitir mi insan, Dünya’nın feryadını
Acı, korku ve çaresizlik duyguları sarmış dört bir yanı
Görür mü insan, birimiz hepimizden sorumlu
Yaşam tüm canlılarıyla bir varoluş yolculuğunda
Hisseder mi insan, yaşananların arkasında olanı
Yoksa hâlen o derin uykuyu rüya mı sanır
Aralanmış tüm perdeler, dökülmüş ortaya gerçekler
Zamanın ezeli döngüsü
Geçmiş, şimdi ve geleceğiyle serilmiş önümüze
Kalmamış artık kaçacak hiçbir saklı gerçek
Ekilen her tohum kalplerde ve zihinlerde büyümekte
Eğrisiyle doğrusuyla yaşam sahnesinde
Bir devrin hikâyesi daha, gözlerimizin önünde
Hisseden, gören, işiten ve bilenler her yerde
Dünya insanoğluna kendi gerçeğini izletmekte
Dünya insanoğluna kendini bil diye seslenmekte