Yeni roman kavramı vardır edebiyatta. Yeni romancıları hayli etkileyen tekniklerden biri Andre Gide’nin ilk uyguladığı erken anlatım veya eseri ‘mikro-hikayeler’ kullanımıyla ilerletmektir. Romancılar, romanlarının konusunu aynı roman içinde kişileri düzeyinde ele alıp, erken anlatı tekniğiyle bir ayna gibi yansıtmışlardır. Gide, romancının romanın kurgusal dünyasında gerçeğin yazı ile ifade edilebileceği iddiasına karşı çıkmış ve bunu sorunsal hale getirmiştir. Hedefi de aslında, bir roman yazmanın olanaksızlığını kanıtlamaktır. Bu güdüyle ‘Kalpazanlar’ eserini – ‘Roman Yazmanın Romanı’nı yazmaya girişir. XX. Yüzyılda “yazı kendi içine kapanmış; kıvrım iyice kıvrılmış; yazı yazan kişi, yazının sıkıca örtülmüş dairesi içine kendini kapatmıştır.” Jean Ricardou’nun dediği gibi “roman, artık bir maceranın yazılması değil, bir yazının macerası’ olmuştur. Yeni Romancı Robbe-Grillet, Gide ile aynı görüştedir: “yazı, artık bir olayın aracı olmayıp romancının bir buluşu olmuştur ve böylece romanın gerçek konusu haline gelmiştir”. Klasik romancılıkta yazar, her şeyi bilen bir romancı veya Tanrı -Yazar gibi hareket eder. Fakat romancının bu konumu, radikal bir çelişki gösterir. Bir yandan, yazarın ağız sıkılığı, gerçeklik teminatı gibi kendini gösterebilir: yazarın varlığını unutan okur resmen bir paradoks içindedir. Aslında bir nevi sahtekarlık gibidir: kitabı sonuna kadar okutmak için ‘azar-azar’ sır veren bir ‘Tanrı-yazar’ vardır ortada. Bu halde ya yazar tanrı değil ya o tanrı dürüst değil… İkisi de değilse, o zaman romancılık değişmek zorundaydı. Andre Gide Yeni Romancılığa bu tekniği teklif etmiştir. Neymiş-irdeleyelim.
Evvela kurguyu kronolojik anlatımla değil, dairesel anlatımla sunar. Bir özelliği de, Okuyucusunu oluşturduğu kurgusal dünyaya bir okuyucu kimliği ile değil, bir arkadaş gibi davet eder. Anlaşılmak için Onun işbirliğini ve yardımını ister. Geleneksel romancılıktaki gibi tipleştirilmiş kahramanları göremeyiz. Konu bir nevi çözüm arama konusudur. Fakat ararken zaten bir çıkış ta sunulmuştur. Romanın merkezi konusu olarak yine bizzat romanın sorunlarını ele alarak, birinci plana anlatım tekniği problemlerini koyarak, Okuyucuya araştırmacı ve yazarla işbirliği yapan bir kişi rolünü vererek, XX. yüzyıldaki Yeni Romancıların düşünce ve teorilerini müjdeleyen edebi görüşler sunan çağdaş romana öncülük etmiştir. Erkenden anlatım tekniği, Gide ile özdeşleşmiştir. Armalar bilimi (Héraldique)’den öykündüğü “mise en abyme” kavramı, bir armanın içine o armanın aynısının küçültülmüş (minyatürize edilmiş) bir şekilde yerleştirilmesidir. Edebiyatta ise bir edebi yapıtın içine aynı yapıtı temsil eden bir ya da birden fazla mikro hikaye konulması demektir. Gide’in bu tekniği kullanmadaki amacı, ne Tanrı Yazar(Auteur-Dieu ya da Demiurge), ne ayrıcalıklı sınırsız bakış açılı ne de her yerde hazır ve nazır olan kudretli bir anlatıcı sunan bir yazar olmak istememesidir. Bundan dolayı romancı, kendi yerine romancı bir kahraman yaratıp olayları onun aracılığı ile ilerletiyor. Bu konuda şöyle der: “Bir sanat yapıtında, bizzat bu yapıtın konusunun kişiler düzeyinde ele alınmasını severim. Hiçbir şey bir bütünün parçalarını bundan daha iyi aydınlatıp ifade edemez.” Mikro hikayelerde kişiler düzeyinde ele alınan yazarın romanla ilgili düşünceleri, geleneksel romanın biçimlerine ters düşer. “Romanın kendi içinde tekrarlanışı iki şekilde gerçekleşebilir: ya bu tekrarlama, hikâyenin kendi üzerine katlanması, ya da nesneler dünyasının aynada yansıması ile olur”.
Şu sözleri de bence çok önemlidir: “Kitabın, onu yazan üzerinde hatta bizzat yazı esnasında etkisini göstermek istedim. Zira eser bizden çıkarken, değişiyor ve hayatımızın seyrini değiştiriyor”. Bundan dolayı bizzat kendi yerine romancı olan bir kişiyi, romanına koyup, onunla olayları ilerletiyor. Bu tekniği geliştirirken, resim sanatından etkilenmiştir. Bazı ressamlar bu tekniği kullanmışlardır. Bu konuda Gide: “Memling’in ya da Quentin Metzy’nin tablolarında, küçük dışbükey bir ayna, tasvir edilen sahnenin oynandığı odanın içini yansıtır. Vélasquez’in Menines tablosunda da bu yansıma olayı mevcuttur”.
Romanın baş kahramanı Edourd ise de onun dışında olan birkaç yazar-arkadaşları daha vardır. Edouard’ın Romanı, Lucien’nin Romanı, Vincent’ın Biyoloji Dersi gibi mikro-hikayelerde erken anlatı tekniği uygulanmıştır. Lucien’in roman başlıyor: “Benim istediğim, bir kişinin değil, bir yerin öyküsünü anlatmaktır. (…) bak örnek olarak şöyle bir bahçe yolunu, orada olup biteni sabahtan akşama kadar anlatmaktadır”. Lucien’nin romanında önemli olan Yerdir, roman içinde anlatılırken tek değil birkaç insan ekseninde dönen ve içeri doğru yansıyan bir anlatımdır. Örneğin iki aynayı alıp karşı karşıya yerleştirip sonra arasına bir nesne koyalım. Bu karşılıklı paralel iki ayna arasında nesnenin sonsuz şekilde yansıdığını görürüz. Aynı şekilde ‘Kalpazanlar’da da “iki paralel ayna arasına konulmuş nesne gibi, her kişi, her olay sonsuz derece yansıtılır. Burada Lucien, romanın tek bir kişi etrafında değil de, birçok kişinin bulunduğu bir yer çevresinde dönmesini istiyor. Bütün kişiler, romanın örgüsünde düşüncelerini açıklamak hakkına sahiptirler. Bir olay, çeşitli kişilerin bakış açılarıyla zenginleştirilerek gerçeğe ulaşılmak isteniyor.
“Yanımda bir ayna gezdiriyorum. Karşılaştığım şeylerin hiç biri, yansıdıklarını görmediğim müddetçe, benim için gerçek bir varlığa sahip değildir”.
Edouard şöyle devam ediyor: “Ben de Athalie, Tartuffe, ya da Cinna gibi, aynı zamanda hem gerçek, hem gerçekten uzak, aynı zamanda hem özel, hem de genel, hem insanî, hem de kurgusal olacak bir roman yazmak isterdim”.
Vincent’ın arkadaşlarına anlattığı biyoloji dersi, bir erken anlatı örneğidir. Mikro- hikayedeki bitkilerin dünyası, önce simge halinde verilip, başka biçimlerde bütün romanda varyantlarla geliştiriliyor. Vincent, romancının, doğadan yararlanmasını şöyle dile getiriyor: “Zooteknide, insan bilgisinde bir yansıması olmayan büyük keşif yoktur. Her şey birbirine yakındır, birbirinin benzeridir. Ve psikolog olarak övünen bir romancı gözlerini doğanın manzarasından başka yöne çevirip de, habersiz kalırsa mutlaka cezasını göreceğine inanıyorum”. Burada, Vincent aracılığı ile Gide doğa bilgisinden yararlandığını dile getiriyor. Vincent sözüne şöyle devam eder: “Ah bir bahçe ne iyi okuldur! Bir bahçıvan ne iyi bir eğitici olabilir!”
‘Kalpazanlar’ eserinde Gide’nin romancılıkla ilgili düşüncelerini yansıtan Edourd, arkadaşlarıyla ‘Arı roman’ (Roman pur) tasarısını tartışmakta: romana ait olmayan öğelerden arındırarak, Yeni Roman yazmayı arzulamakta.
Michel Butor ‘Değişim’ adlı romanını ‘Kalpazanlar’dan esinlenerek yazmıştır. J.Saramago ve Robbe-Grillet da bu teknikten kullanmışlardır.
Yeni romancılar, edebiyata çok farklı unsurlar katmışlardır. Birçoğu isim koymadan kahraman yaratmışlardır. İsimlerin önemli olmadığı düşünülmüş olabilir. Çoğu sadece baş harf kullanır (Kafka ‘Şato’ yapıtında sadece K. harfini kullanmıştır). Faulkner iki farklı kişiye bile aynı ismi vermiştir.
Nathali Sarraut’un (Bir Adsızın Portresi) anlatıcının yazmakta olduğu eserinin adı düşündüğü bir tablonun adıdır. Bu tablonun yazarı ve başoyuncu isimsizdir.
Son olarak eserin ok konularından biri de pedagoji gibi de görünüyor: Edourd tarafınca ‘Kötü Çocuklar’ için kendi içinde çelişkiler taşıyan toplum ve aile suçlanmaktadır. Vinsent’in biyoloji dersi anlatımında bir bahçıvan gibi budama yapma metaforu pedagojiye ima ettiği düşünülmektedir.
(Erkenden anlatım tekniği ve André Gide’nin ‘Kalpazanlar’ eseri hakkında en kısa ve kapsayıcı kaynak olarak seçtiğim makaleden daha geniş bilgi alabilirsiniz: Andre Gide ve Yeni Romancılarda romanesk karşıtlığı ve Erken Anlatı Tekniği. Fuat Boyacıoğlu. Selçuk Üniversitesi)