“Herkes öldürür sevdiğini./ Her biriniz bilin ki,/ bazısı acı bir bakışla,/ bazısı okşayıcı bir kelamla,/ Korkak bir öpücükle yapar,/ Cesur adam ise kılıçla!” – Oscar Wilde
“Wilde’ın ismini anmak, “dandy” bir şairden söz etmek olduğu kadar, kendini kravatları ve metaforlarıyla insanları heyecanlandırmak gibi değersiz bir işe adayan bir beyefendinin imgesini de hatırlamaktır,” der Borges, 1946 tarihli “Öteki Soruşturmalar” kitabında. 9 Kasım 2000 tarihinde, “Bologna Üniversitesinde gerçekleşen Oscar Wilde hakkındaki bilimsel toplantı”da, Umberto Eco, Wilde’ın metinlerine serpiştirdiği sayısız aforizma ile dönemin burjuva sınıfında şok etkisi yapmak istediğini; aforizmalarında ne dönüştürülebilir ne de paradoks özellikte bir ayrımın görülmediğini; bu nedenle budala bir yazarın, bir dandy’nin (züppe) yapıtları karşısında olduğumuzun kabullenilmesi gerektiğini, bazı olumlamalarının üzerindeki zeka parıltısı kazındığında ise altından beş para etmez basmakalıp ifadelerin çıkacağının tespitini yapar.
Neredeyse elli yıllık bir zaman diliminde Wilde, hem Eco’nun hem de Borges’ın farklı metinlerine konu oldu. Her iki yazar da, Wilde’ın bir hayal kırıklığı olduğunu düşünmelerine rağmen, Borges, Eco kadar acımasız davranmaz görünür bu İngiliz dandy’e. Borges ve Eco’nun, Oscar Wilde yorumlarına bakarak, her iki düşünürün metinlere bakış açıları ve yaratıcılıkları hakkında ipuçları elde edilebilir.
“Wilde üzerine görüşümüzü söylememiz gerekirse, bu görüş oldukça sert ve acımasız görünebilir. Kendisi züppenin ete kemiğe bürünmüş halidir,” diyen Eco’ya karşılık; Borges, Wilde’ın yazı tekniğinin zayıflığını, aslında onun büyük sanatçı olmasına sayar. Ancak, yapıtlarının kendisinin sahip olduğu ünün gölgesinde kalmasından dolayı yazıları onda bulunan birçok ustalıkları içermemektedir. Wilde’ın, düzyazısı ve şiirlerindeki sözdizimleri Borges’e göre oldukça yalındır ve İngiliz yazarlar arasında da, yabancı okurların bu kadar kolay okuyabileceği bir başka yazar yoktur. Hatta Kipling’ten bir paragrafı ya da William Morris’ten bir şiir kıtasını çözemeyen okur, Wilde’ın, “Lady Windermere’s Fan’i” bir öğleden sonra yorulmadan tümüyle okuyabilir.
Aforizmanın, Zingarelli sözlüğüne göre tanım şöyledir: “Felsefi düşünceyi ya da bir yaşam ilkesini ifade eden kısa maksim.” Eco’nun yorumunda ise, “Aforizma ortak fikre şiddetle karşı çıktığında, ilk başta yanlış ve kabul edilemez görünür ve mübalağa yapısında hüküm veren bir indirgeme yaptıktan sonra, güçlükle kabul edilebilir olan bazı hakikatların taşıyıcısı olarak görünür.” Bu noktada Eco, Wilde’ın gelişi güzel eserlerine serpiştirdiği aforizmaları içi boş ve basit bulmaktadır. Neden?
Umbert Eco, aforizmaları dönüştürülebilir ve paradoksal olarak bir değere ulaşabileceğini, ancak bu noktadan sonra bilgi üretebileceğini belirtmektedir. Dönüştürülebilir aforizma, nüktedan görünmek kaydıyla, karşıtının da aynı ölçüde doğru olacağını dert etmeyen bir maksimken, paradoksu anlamak için harcanan çaba bilgiyi üretmektedir. Bu bilgiyi doğru kabul etmek gerekirse ortaya ince bir espri çıkmaktadır. Dönüştürülebilir aforizma, hakikatın bir kısmını iletir. Dönüşümden sonra karşımıza çıkan iki bakış açısının da doğru olmadığı görülür, ancak esprili olduklarından doğru gibi görülür. Eco, Wilde’ı bu noktada beğenmez. Wilde’a göre, hiçbir aforizma ne yararlılık ne de hakikat ya da ahlaksallık önermesi gerektiren bir şey değildir; salt güzellik ve üslup zarafeti sunmaktadır. Paradoksal kışkırtma ile aptalca yapmacıklığı birbirinden ayırt etmeyi beceremeyen Wilde’ı, bu estetik kaygıları temize çıkartamaz.
Borges, Wilde’ı, İrlandalı Moreos’tan çok fazlası olarak görür. Gerçi zaman zaman sembolizmin oyunlarını oynamaya gönül indiren bir on sekizinci yüzyıl kişisi olduğu gerçeği değişmese de, Gibson, Johnson, Volteire kadar dâhidir. Çünkü Wilde, yüzyıla kendisinden istenilen, çoğunluk için sulu gözlü komediler, azınlıklar için Arabiler verir ve farklı konuları kayıtsız bir nükteyle gerçekleştirir. Mükemmelliği bundan dolayıdır ki, olumsuzluğa dönüşür. Evreni, Wilde’ın nükteleri olmadan düşünmemiz çok zor, der Borges; ama onsuz da evreni kavramamız zor olmadığını özellikle belirtir. Bu noktada Eco, kendine özgü nükte anlayışını Wilde’ı eleştirirken açıklamakta, fakat Borges göre nükte nedir, bilinmemektedir. Eco’nun dediği gibi, Wilde’ın, metinlerine serpiştirdiği sayısız aforizma ile yarattığı şoktan mı etkilenmiştir Borges?
Borges,Wilde’ın, Raymond Lully tarzında, bir çeşit karışık sanat yapmakla suçlandığı, yorumunda bulunur. “Wilde’ın, müziğin bize bilinmeyen, belki de gerçek olan geçmişi açtığına ilişkin olan inancı, herkesin sevdiğini öldürdüğü, bir eylemden pişman olmanın geçmişi değiştirmek olduğu, her insanın her anda hem olmuş, hem de olacak olan olduğu, Leon Bloy ya da Swedenborg’un söyledikleri kadar değerlidir,” diyerek sanatçının özgünlüğünü ve aforizmalarını övmektedir. Wilde, on dokuzuncu yüzyılın tuhaf alacakaranlığını, bir konservatuarı ya da maskeli baloyu çağrıştıran boğucu ihtişamı düşündürtmektedir. Wilde, eleştirmenlerin, bazen de okuyucularının onayı olmadan yazabilen bir yazardır ve ona eşlik etmekten alınan hazza karşı koymak olası değildir.
Umberto Eco, Wilde’ın üslubu hakkında Borges gibi düşünmemektedir. Eco, “Dorian Grey’in Portresi” romanının üslubunu, gözler önüne serilen yapmacılık olarak adlandırır. Bu yapmacıklık ve gösteriş merakı Wilde’ı sinizmin kurbanı yapar çünkü. “Dorian Gray’in Portresi”nin, Balzac’ın, “Tılsımlı Deri’nin bir taklidi, Huymans’ın “Tersine” isimli yapıtının bir kopyası olduğunu belirtir. Wilde’ın “Hiçbir şey sıradan değildir ama sıradanlık bir suçtur,” maksiminin ise, Baudelaire’nin, “Bir züppe asla sıradan bir adam olamayacaktır; eğer bir suç işlerse, şan ve şerefinden bir şey kaybetmeyecektir, ama söz konusu suçun nedeni sıradan bir şeyse, şerefsiz damgasından kurtulamayacaktır,” ifadesinin bir versiyonudur.
Dorian Grey’in Portresi’ni yeniden okumamızı öneren Eco, en sıradan sözcüklerin aynı ölçüde sıradan olan başka sözcüklerle kurdukları saçma ilişki nedeniyle okurda hayranlık uyandırdığını ve Wilde’ın kendine özgü bir liste tekniği ile maksimleri birbiri ardına sıralayarak zırvaladığının tespitini yapar. Romanın kahramanı Lord Wotton’un çukulata kağıtlarına bile yazılamayacak düzeydeki ifadelerini tersyüz ederek nükteli hale getirilmeye çalışan Wilde’ın, okurunu aldattığını iddia eder.
Kitap: Bayram SARI
indigobayram@gmail.com
Edebiyata Dair: Umberto Eco; Çeviri, Betül Parlak; Can Yayınları,
Öteki Soruşturmalar: Jorge Luis Borges; Çeviri, Türker Armaner, Peral Bayaz Charum; İletişim Yayıncılık.