Hayata tutunmaya çalışırken

Uyanmak istememesine rağmen sabah yine uyandı. Otomatiğe bağlanmış sabah rutinleri bitince zihninde hiç istemediği bir şarkının yankılandığını fark etti; “Anne” şarkısıydı. Oysa o tür şarkıları dinlemeyi sevmezdi, ama bu onun ruhundaki çocuğun sesiydi belki.

Hayata tutunmaya çalışırken

Balkona oturdu, yağmur çok güzel yağıyor her şeyi temizliyordu. “Keşke ruhumu da yıkasan, temizlesen bu karanlık kederden” diye düşündü. Sonbahar yaklaştıkça, hiç geçmeyen fakat ara ara bazı şeylerin tetiklenmesiyle yoğunlaşan depresif hali baş gösteriyordu yine. Bu duruma ne kadar dayanabilirdi o da soruyordu kendine. Görünüşte hayatı öyle büyük zorluklarla geçmemişti; bir kapı kapandığında yenisi hemen açılmıştı, Hızır imdadına hep yetişmişti. Hatta kendini şanslı addediyordu.

Onu her şeyden sakınan, derin şefkatle seven bir adam vardı. Neden omuzlarında dünyanın yükünü taşıyor gibi hissediyordu, neden ruhu kapana kısılmış gibi sıkışıyordu? Cevabı bildiğinin farkındaydı, fakat içinden çıkamadığını da görüyordu. Kimleri suçlayacaktı ona olanlar için; tek kişi değildi ki. “Doğarken anne babamızı kendimiz seçiyoruz” diye bir söz vardı, doğru muydu? Ayrıca onlar da suçlu değildi. Dünyaya gelmesi başlı başına hataydı, cezaydı belki.

Varoluşsal sancılar çeken yazarların kitaplarını okuduğunda kendini buluyordu ve yazarların kendisiyle aynı ızdırabı hissettiğini görüyordu. Fernando Pessoa, Halil Cibran, Nietzche, Cioran, Herman Hesse, Dostoyevski. Sylvia Plath’ ın yaşama tutunmak için sarf ettiği zorlu çabası, Nilgün Marmara’nın son mektubunda yazdıkları tanıdık geliyordu ona. Ve evet; yaşam başlı başına ıstıraptı ve o artık ne mutlu olmak için çabalamak istiyordu ne de mutsuzluğun girdabında sürüklenmek!

Savaşçı, mücadeleci bir yapıya sahip olmadığından ya da gerçekten hayatın mücadele etmek için anlamsız ve gereksiz olduğuna inandığından mı veya tükenmişlik ve pes ediş miydi sebep? Bir yandan korkunç geliyordu aynı şeyleri hissediyor oluşu, öte yandan bunların bilincinde olma gibi bir avantajı varmış gibi geliyordu; çünkü kendini sürekli sorguluyor, böyle hissetmenin nedenselliklerini anlıyor ve kendince hayata tutunmaya çalışıyordu.

Deniyordu fakat içten içe tükendiğinin de farkındaydı. Tek merak ettiği; bu yaşam hikayesinin nasıl son bulacağı idi…

 

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

2 Yorum

  1. Murat Tali

    Varoluşsal terk edişlerin hepsini tek bir yazıya sığdırmak yerine var oluşu silecek bir silgiyi aramak daha kolay olacak sanki @lina.harem ne dersin?

    Yanıt
  2. Murat Tali

    dedi ki benim ruhumda sancı var… biraz ben, biraz benim içimdeki, biraz ruhum, biraz iç dünyam, birazcık da içine düştüğüm alem hepsi bir araya gelmiş seslenmiş ortalık yerde. yazıdaki her sözcük birimizin ve hepimizin sancısı. ne güzel dile getirmişsin. yüreğine sağlık Pembe

    Yanıt

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir