İyice biliyor musun?

“Ne istediğimizi iyice bilseydik, hiçbir şeyi hararetle istemezdik.”
(François de La Rochefoucauld)

Gökyüzüne yükselen bir kuş tüyü gördüğümde boş boş bakmadığım, denk gelişlerin artık sadece bir denk geliş olmaktan çok öte olduğu zamanlarda… Bakıyorum bir sürü insan şikayet ediyor da ediyor: ‘Bu böyle olduğundan böyle gidiyor, şöyle olsaydı böyle asla olmazdı. Düzen böyle, böyle gelmiş böyle gider vs. vs.” Çok yakın hissetmemekle birlikte böylesi ‘şikayet etme’ durumlarına; bu durumun bir yerinden (daha çok kendi kendine atışma) kendime alan tanıdığımı fark ettim.

İyice biliyor musunSonra neden böyle acaba diye düşünüp dururken; konu örneğin maddiyat olsun: Sen acaba geçim sıkıntısını istiyor olabilir misin? Kredi kartı borçlarını, asgari ödeme tutarlarını…İnsan farkında olmadan bunları istiyor olabilir mi? İnsan farkında olmadan
kendine sıkıntı istiyor olabilir mi? Bazı insanlar hayallerini anlatır da anlatır; yok Miami tatilleri yok katlar yok matlar. Böyle bir şeyi anlatmadığımı fark ettim. Dahası önüme düşen yapması kolay zenginlik ritüellerinden hiçbirini yapmadığımı fark ettim.

Yapması en kolay olanlarını bile elimle kaldırdım geçtim. Neden denemeye değer olmasındı peki onlar? Neden hiçbirini yapmıyorum neden? O kadar meşakkatli rüya çalışmalarına dalmayı bilen ben, iş zengin olmaya gelince kılını bile kıpırdatamaz halde. Herkesin ballandıra ballandıra anlattığı ultra lüks hayallerine istinaden bir tekne olsa iyi olurdu yaklaşımı bana ister istemez şu soruyu sordurtuyor: Yoksa sen bu zenginliği istemiyor musun?

Bu göçebe ruhun oralardan geçmiş olmalı ki kendisine açmış olduğu alanda; ekonomik durum, ancak kendisinin tetikte olmasını sağlayabilecek gereken baskı unsurunu yaratabilecek mahiyette olması gerekir. Maddesel taraftan beklenti: Üstümde sadece bir stres bir baskı unsuru olarak kal. Senden beklentim bu. Çünkü sadece bu tetikte ruh hali ona yaratıcılıkla ilgili istediği alanı açabiliyor; rahat ve stressiz kafanın veremediği…Bu sıkışmışlık hissi veriyor ona bir şeyler aramakla ilgili mecrayı…

Adeta zamanın içinde zaman yaratırcasına. Bir diğer konu da kendi değerini yaptığı çalışmalar sonucunda aldığı rakamla özdeşleştirme tutumuna girenler…Bir diğeri de; para sekansını koluna yazan kadının girdiği bekleyiş sonrasında karşılaştığı tablo karşında girdiği hayal kırıklığı…

Hararetle istiyorlar sanırım iyice bilmiyorlar…Ritüelden payına düşen görece ‘az’ miktarda bulduğu miktarı küçümser. Bahsedilen bolluk bereket alanından payına düşen miktarla ilgili umutsuzluk silsilelerine bir yenisini ekler. Hatırlamadığı bir şey vardı orada baktım ki: Ya senin değerin bu dünyanın metasıyla boy ölçüşemeyecek kadar fazlaysa? Yine de anlamayacak mıydı acaba? Ritüelin karşılıksız değildi. Hemen karşılığını görmemiş de değilsin üstelik. Buna rağmen kendi değerini bir metayla biçiyorsun.

Ritüelin sonunda karşılaştığın tablonun değeri sadece sembolikse? Şanslı gördüğünü şanslı zannettin. İşte senin en büyük yanılgın burada idi. Ya o şanslı gördüğün kişinin gerçek değeri, ancak bu dünyanın nimetleriyle ölçülebilecek kadarsa? Buyur buradan bak!

‘Zamanım daralıyor’ hissinin baskınlık derecesi nispetinde ‘hayattan alacaklı’ hissetme durumunun görece değişmesi; bizim maddi ya da manevi beklenti derecelerimizi değiştirmekte. Hâlbuki senin değerin; istediğin ya da beklediğin şeylerin çok daha ötesinde ve üstünde…

 

Emine Ağırbaş Kocaköse

Yazar

Benzer yazılar

1 Yorum

  1. Murat Tali - YY

    Bazen en iyi bildiğimiz şey, aslında hiç anlamadığımız oluyor… Kendimize ne çok şeyi ezberletmişiz de, hiç sormamışız: “Gerçekten biliyor musun?” Okudukça insanın iç sesi yükseliyor, susturduğu sorular konuşmaya başlıyor.

    Yanıt

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir