İnsanlık, taşıyabileceği ve görebileceği kadar bilgelik ile donatılmıştır. Herkes kabı kadar bilge, kabı kadar özgür, kabı kadar zengin ve kabı kadar da bilme yetisine sahiptir. Ben’lik mevzusu, taşıyabildiğin kadarıyla sınırlıdır. Bu yüzden tüm insanlık mevcut hali ile yolculuk yapmaktadır.
Kabı büyütmek mümkün müdür? Çalışarak evet…
Kabı büyütüp daha fazla bilmek mümkün müdür? Çalışarak evet…
Kabı derinleştirip, bilmek mümkün müdür? Derslerini fark edip, yeni bir ben için çalışarak evet…
Oysa kolaycılığa kaçan ve özündeki haritasını yitiren insan, bilme, görme, kazanma, büyüme ve daha birçok şeyi ya fallar ile ya da hayaller ile elde etmeye çalışmakta. Kolaycılığın yoksullaştırdığı BEN’lik makamı, tüm dünya üzerindeki insanları her alanda geri çekmektedir. Günümüzde ileri medeniyet seviyesi diye nitelendirdiğimiz şey sadece teknolojidir. Özünde insanlık ve varlık sürekli olarak gerilemekte, kendi özünden ve gerçekliğinden kopmakta, fikir oyuncakları ile kendisine yollar çizmeye çalışmakta ve hakikatini kendisini bir şey sanan kişilere endeksli olarak yürütmekte. Tüm dünya, cemaatleşen fikirlerin etrafında yolunu arayan, bilgelik, sevgi, insanlık yoksulu insanlar ile dolmuş durumda. Herkes kendisini arıyor, mevcudiyetinin manasını çözmeye çalışıyor, binlerce yıldır yüzbinlerce öğreti tarafından şekillenen kendi ruhunun ya da varlığının anlamına, anlam katmaya çalışıyor fakat geldiği noktada elinde olan tek şey, eksikliği, yetersizliği, suçluluk duygusu, kontrolsüz teslimiyeti ve acıları oluyor…
Herkes kaderine razı mı olmalı peki?
İnsanın hikayesinde durum pek öyle teslim ol düzelsin şeklinde işlemiyor. Çaba olmalı, emek olmalı, fakat tüm bu çaba enek beklentisiz bir şekilde ilerlemeli ve yolda iken asla ama asla, başkasının vardığı yer hedef olmamalı. Yani ben yaptım bu kadar oluyor, onun ki neden fazla oluyor ya da ben neden göremiyorum, o görebiliyor. Bende çalışıyorum ama o yapabiliyor ben yapamıyorum, ben yetersiz ve beceriksizim yargılarına düşürüyor. Hedefiniz bu yolda iken, kendinizin bir önceki versiyonundan daha iyi olmalı, kendinizin bir önceki halini bir adım geçmelisiniz. Bazen öğrendiğiniz bütün öğreti ve bilgeliklerin ortaya çıkardığı şu anki siz daha önceki halinizden daha geriye de düşeceksiniz fakat bu bile size bir ders ve yeni bakış açısı kazandıracak deneyim olarak elinizde kalmalı. Bu yolculukta, her şey olabilir, kayıplar, kazançlar, artılar, eksiler, yenilenen düşünceler, eskiyen bakış açıları. Hangi durumun içine girerseniz girin, kabınıza bakıp yargıda bulunmayın. Hangi duyguyu yaşarsanız yaşayın, geriye dönüp kendinize kızmayın, suçlamayın, öfkelenmeyin. Bu yolda canınızı yakan ve üzen şeyler de olacaktır. Bunlar olduğunda da üzülmeye izin verin bazen ruhunuza batan deneyimlere de maruz kalabilirsiniz buna da izin verin ve o anınıza sevgi ile bakın. Çocuğu yere düşmüş ve dizi kanamış bir anne şefkati ile dokunun varlığınıza. İyileşmek dokunmak ve sevgi ile başlar bunu her zaman hatırlayın…
Kabımız kaderimiz gibi. Küçücük bir kase olarak ya da kocaman bir kazan olarak hangisini isterseniz o şekilde var olur. Hiçbir şey bilmeyen siz bir kitap okuduğunuz anda elde ettiğiniz bilgi ile kabınızı birazcık büyütürsünüz, cebinde parası olmayan siz, çalışarak elde ettiğiniz kazanç ile kabınızı biraz daha büyütürsünüz. Bir ansiklopedi okuyarak, binlerce yeni bilgiye erişip bilme hallerinizi bir nebze daha büyütürsünüz. Deneyimlerinizi takip ederek, ondan yeni başlangıçlar sağlayarak bilgeliğinizi de birazcık büyütürsünüz. Yani kabınız her an ona ekleyeceğinize yeni bilgi, deneyim, para, öğreti, içsellik ve sevgi ile sürekli büyümeye müsait. Siz kabınızın büyüklüğüne ve neyi alıp almayacağına bakmadan, sadece çalışın, çok çalışın, daha çok çalışın ve elde her şey ile sırılsıklam ıslanın. Kendinize çoğalın, kendinize taşın, kendinize dökülün ve kendinizle barışın. Ödülünüz, haritasında bütün güzelliklerin kendinize çıktığı bir rota olacaktır. Sevgi ile