Mutsuzluk ve mutluluk aynı anda aynı yerde. Mutsuzluğun kaynağını görmezden gelmek için mutluluk alanı yaratacak bir yere geçiyoruz. Bunun büyük resimde bir faydası yok. Kısır döngüde içsel boşluk ve mutsuzluk devam edip duruyor.
Bu dediğim şeyi ben kendi içimde de yaşıyorum bakmayın böyle bilmiş bilmiş konuştuğuma. Örneğin, temizlik yapmak ve çevrenin temiz olması güzel. Yarattığı duygu da güzeldir ama merkezinde sürekli olarak temizlik yapma ve temizleme dürtüsü olduğunda pek de güzel görünmüyor. Yani kaçtığınız şeyin büyüklüğü, tutunduğunuz şeyin geçici olmasıyla tezat… Temizlik yaparsın sonra tekrar kirlenir, kaçarsın ve tutunursun ama her şey orada içinde durur ve seni bırakmaz… Bir soru sormak gerekir, bu temizlik ve düzen ile hayatımda neyi temizlemeyi ve düzeltmeyi amaçlıyorum? Belki de başka bir soru da sorulabilir ama özetinde her birimiz farklı yöntemlerle kendimizden kaçıyoruz. Kimiz alkole kimimiz spora, temizliğe, kumara, uyuşturucuya, alışverişe vuruyoruz kendimizi. Hepsinin temelinde kendimizde görmek istemediğimiz ya da kabul etmediğimiz bir şeylerin olduğu gerçeği yatıyor.
Peki görmek istemediğimiz bu gerçeklik ne olabilir? Kaçıyoruz ama neyden kaçıyoruz, nereye kaçıyoruz? Bilmediğimiz ve tanımlayamadığımız ve bizi rahatsız eden o şeyi farkında mıyız? Yoksa içsel bir huzursuzluk var ve o bizi esir almış hep onun tutsağı bir yaşam sürdüğümüz için anlam veremeden başkalarını suçlayarak bir yaşam mı seçiyoruz?
Kendimizle olan mücadelemiz tam olarak ne zaman başladı derseniz, karmacılar; seçip geldiniz önceki hayatlarınızdan kaynaklanıyor diyebilir, psikologlar ise çocukluğunuzdan izler arar ve aile içindeki dinamikleri incelemenizi ister. Kişisel gelişimcilerin enerji boyutunda yolculuk yapanları ise mevzunun enerjisel bir şey olduğunu frekans ve enerjinle ilgili olduğunu frekansını değiştirirsen konudan özgürleşeceğini iddia eder. Sadece bu değil tabi işin içine inancı bütün birini dahil ederseniz, bunun tanrının bir lütfu olduğunu, teslim olmanı önerir. Tek konu çok çözüm ama finalde yine biz ve kaçtığımız şeyin belirsizliği hayatın içinde aynı döngüde kalmaya devam ediyoruz. Nefes al, nefes ver, sal gitsin… Ama neyi?
Sonuç olarak, bizim hikayemiz bizim gerçekliğimiz ve bizim yolculuğumuz. İçinde elbette keder, üzüntü ve mutluluk olacak fakat denklemin iki tarafının da eşitliği sağlaması iyi olur. Şöyle düşünün yüz lira harcıyor ama elli lira kazanıyorsunuz. Günün sonunda sürekli borçlu olarak devam ediyorsunuz yaşamaya. Duygular ve deneyimlerin toplamı sizi mutlu ediyorsa sorun görünmüyor ama mutsuz ediyorsa sorun var gibi algılanıyor. Sorun olarak görmenize neden olan şey bu hayattaki geçmişinizin size öğrettiği bilinçsiz farkındalıklı halleriniz.
Kaçtığınız şeyi yaratan şeyler belki de sizin saran dünyanın içindedir ve onlardan kaçamıyorsunuzdur? Belki de zamanında o kadar çok sizi aşağı çektiler ki yukarı çıkmanın başka bir yolu aklınıza gelmiyordur. Ve kaçtığınız şeyin büyüklüğü ya da küçüklüğü de deneyimin bıraktığı izlerle ilintili. Arabanızdaki bir çiziği pasta cila ile kapatabilirsiniz ve sorun görünmez bazen o çizik çok derin olur ve orayı komple boyamanız gerekir. Çiziğin derinliğine göre işlemlere maruz kalan bilincimizin sergilediği tüm davranışlar özgün ve gerekli gibi görünüyor. Bize düşen, izlerin sebeplerini ortadan kaldırmak ya da kendimizi ona maruz bırakmamak olur. Ya sokakta kalır kıskananların çizdiği bir araba ya da garaja kapatıp sadece sizin görüp dokunduğunuz ve temizlediğiniz bir araba… Seçim sizin…
Nefes al, nefes ver, sal gitsin… Her şeyiiiiii
Kalemine sağlık