Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Kişisel gelişim kavramı üzerine

Kişisel gelişim kavramı, işleyiş ve sistem olarak dünyanın en tehlikeli silahıdır” diyerek yazıya giriş yapmaya kalksam linç yer miyim? Yerim sanırım… Peki gerçeklik öyle midir? Haydi biraz irdeleyelim bu konuyu…

Bugün dünyaya hakim olan ana akımlardan biri de kişisel gelişim çatısı altında toplanan yeni yaşam modelidir. Tüm yazıyı, işini gerçekten hakkıyla ve doğru yapanları hariç tutarak yazmaya başlıyorum. Evet neden en tehlikeli silah? Çünkü…

İnsanlar; yaralarını iyileştirmek için ilk adımlarını atarlar bu dünyaya. Yaşadıkları travmaları çözmek, hastalıklarından kurtulmak, düşünce yapısını değiştirmek yani kısaca hayatına yeni bir yol çizmek isterler. Bu niyetle yola çıkanlar içine düştükleri dünyaya tamamen yabancıdırlar. Çevrelerini saran ilaç endüstrisi, üfürükçü din adamları, derdine çare bulamayan papazlar/rahipler/keşişlerden kaçarak yeni bir keşfe çıkarlar. Onların bu arayışında karşılarına çıkanlar; var olan dünyanın bir illüzyon olduğunu anlatarak konuya giriş yaparlar. Bu tarz tiplerin çoğunluğu da Matrix filmini izlemiş ve o filmin etkisinde kalarak tüm dünyayı yazılımsal bir kod olarak tanımlamıştır. Bazıları da üstün fizik bilgileri ve matematik dehalarıyla kuantum fiziği ve bilgeliğine terfi ederek oradan yardımcı olurlar. Köyden kente inmiş bir çiftçi edasıyla kendisini arayan karakterlerimiz, bu bilimsel kodlar içinde yabancılık ve eksiklik çekerek kendisini onarmaya çalışır.

Çalışır diyorum çünkü kuantum alanından dünyaya seslenen üstün varlık, yüce üstat, ışık savaşçısı hoca karakteri; gördüğümüz her şeyin gerçek olmadığını, her şeyin olması gerektiği için olduğunu, tecavüze uğradıysa onun kişinin kendisini istediğini hatta talep ettiğini söyler. Şiddet mi? O da ne diye sorar… Onun evreninde her şey sevgidir ama yüz dolarla başlayıp on binlerce dolara çıkan bir sevgi. Bu tipler genelde kişisel gelişimin, yoz kültürünü büyüten ve ondan nasiplenen tiplerdir. Çoğunluğunu dinle ilgisi yoktur ama dini mesajlar vermeyi severler. Çünkü insanların içindeki Tanrı kavramının; korkutucu, koruyucu, sarıp sarmalayan enerjisinin farkındadırlar ve bunu çok iyi kullanırlar. Ona havale et ve yaşa mantığıyla din adamlarından ayrılmazlar. Aslına bakarsanız din adamlarından ayrıldıkları tek yer; ibadet şekilleri. Onlar kilise, cami, havralara gidip dua ve ibadet etmezler. Ama evde meditasyon yaptırıp, olumlama cümleleri ile evrene mesaj göndertirler.

Bu açıdan baktığınız zaman, size ters gelen bir şey var mı? Yok değil mi? Biraz aklınızı karıştırmamı ister misiniz? Öncelikle, bu karakterler size iki şey öğretiler; birincisi ve en önemlisi, ortada suç, kötülük, ölüm olmadığını söyleyerek, sisteme hakim olan egemen güçleri görmemenizi sağlarlar. İkincisi, benlik kavramını bencillik olarak kazırlar dünyanıza. Bir kendinize bir de ona tapınmanızı isterler. Dünya kişisel gelişim dünyasındaki lider görünümlü insanlara bakın, içinizdeki bombayı patlatmak için sizden binlerce lira/dolar alırlar ve lüksün ihtişamın içinde yaşarlar, size de bolluk enerjisi aşısının ipuçlarını verirler. Yerseniz uğraşır bir iki kuruş kazanırsınız. Saadet zincirine giren binlerce kişi arasından bir iki kişinin en çok para kazanması gibi. Üstelik bu en çok kazanan kişi de genelde vasat görünümlü biri olur ki size de kazanabileceğinizi göstermek için yeterli gazı vermesi gerekir. Neyse saadet zincirleri bu yazının konusu değil ama onlarda kişisel gelişimcilerin taktiklerini kullandıkları için birazcık da onlara değinmek istedim.

Ne diyorduk? Yaralarını iyileştirmek insanların, yaralarının bir illüzyon olduğunu anlatan üstatları anlatıyorduk. Evet… Senin yaran onlar için bir illüzyon olabilir, senin sancıların da onun için bir illüzyon olabilir. Fakat o senin gerçeğin. Senin kendi içinde yaşadığın, deneyimlerinle oluşturduğun ve yaralanmana sebep olan bir sürü yaşanmışlık var. Bunları tek kalemde silemezsin. Onları yok sayarak da iyileştiremezsin. Abartısız 20 yıldır, öyle ya da böyle binden fazla insan ile bu konular üzerinde sohbet ettik, fikir alışverişinde bulunduk, bildiklerimi aktarmaya çalıştım, kendi içlerinde dönüştürmeleri gereken şeylere nasıl izin verdiklerini birlikte bulduk… Onlara ne benim ne de bir başkasının sonsuz iyileşmeyi mümkün kılamayacağımı anlattım sürekli. İnsan, gerçek anlamda sadece ve sadece kendini şifalandırabilir. Diğer bütün dış yönlendirmeler sadece ona bu yolculukta harita olabilir ve taktik sunabilir. Yani o bilgiler kişileri iyileştirmez, o bilgiler kişilerin kendilerini yani yaralarını iyileştirmek için bir destek kuvveti olur. Dikkat ederseniz bilgiler diyorum. Kişiler sadece anlık ağrınızı alır, hayallerinizi besler ve sizi mevcut halinizden bir adım öteye taşır. Onu bıraktığınız anda düşüyorsanız, tekrar ona giderek yaralarınızı iyileştirmeye çalışıyorsanız, başka yollar arıyor ve deniyorsanız, haritayı kullanmayı öğrenememişsinizdir. Bu yüzden, kişisel gelişim camiasının bazı üstatları, harita kullanmanızı öğrenmenizi de çok istemez, sizlerle on yüz bin kere çalışmak onu da besler. Üstelik sadece maddi olarak değil, manen de beslersiniz onu. Çünkü onun iyileştiricisi olarak gördüğünüzde sunduğunuz minnet duygusu (bazılarında tapınma halini alıyor) o kişiyi büyütür de… Eğer bu işin birazcık içine girmişseniz bu mürit olma ilişkisini çok rahat görebilirsiniz.

Peki hayatı sadece şefkat ve iyilik iyileştirebilir mi? Elbette iyileştirir. Fakat sevmeyi bilmeyen milyarlarca insanın var olduğu dünyada onlara sevgiyi öğretmeden nasıl dönüştürebilirsiniz ki? Dünya üzerinde din adamlarının ve siyasetçilerin yarattığı düşmanlık ve ortaya koyduğu “biz ve onlar” ikiliğini çözmeniz gerekiyor öncelikle. Herkese tek tek, düşüncelerin insanlığın bütünü için gerekli olmadığını ama sevgi ve şefkatin tüm insanlığın ihtiyacı olduğunu anlatmalısınız. Dindarlık, din adamları tarafından altı beslenen ve “inançlılar ile kafirler” olarak nitelendirilen ilk ayrıştırma yeridir.  Milliyetçilik sadece kendi sınırlarındaki kişileri besler ve en çok da orada “biz ve onlar yaratılır” bunu da siyasiler büyütür ve yayarlar. Irkçılık, renginden ötürü “biz ve onları” yaratır ve diğer ikisi kadar tehlikelidir. Ön yargılar rengi belli olduğu için diğerlerine (kıyafet ile kendini aşikar etmemişse) göre daha bariz ve nettir. Siyahsındır, beyazsındır, sarısındır, esmersindir uzar gider liste. Bütün bu hengamede birilerinin çıkıp avazı çıktığı kadar bağırması gerekir “Siz İnsansınız”. Ne din ne milliyet ne ırk ne de dilden ibaretsiniz, onlar coğrafi konumlara göre değişir ama İNSAN dünyanın her yerinde insandır. Bunu anlatmalısınız. Sevgi, şefkat anlayış böyle anlatılır.

Daha çok anlatmalısınız, AŞK’tan bahsetmek dava aşkını besleyebilir. SEVGİ’den bahsetmek, inandığı doğruları ve kişileri besleyebilir, şiddeti anlatmak mücadelesinde haklı olduğunu gösterebilir ama onun bütün bunların üstünde bir varlık olduğunu ona anlatmalısınız. Kişisel gelişimcilerin tam olarak yapması gereken şey budur. Negatifi beslemek değil bu, kanayan bir yara var oraya pansuman yapıp yara bandı takmaktır. Yara kanamıyor dediği için insanlık bugün yaşam kangren oldu. Yakında kangren olan yerlerin kesilme vakti gelecek o zaman da aynı cümleyi kurabilecek miyiz? SEVGİ’yi anlat… Tamam, söz bir dahaki yazıda sadece sevgiyi anlatacağım ve içinde senin kalbinin derinliklerindeki o mucizeyi uyandıracağım, peki sen ne yapacaksın, o cümlelerin sahibine ulaşıp ona minnet duygusunu mu aktaracaksın. Yoksa bu sevgiyi, düşünceyi daha çok insana yaymalıyım diye düşünerek bunu daha fazla insan ile mi paylaşacaksın.

Dünya, kutsal olan değerlerimiz diye yakılıyor. Kutsal olan tek değer varsa o da İNSAN’ın kendisidir. Öğretilerin insanlara bir harita olarak verildiğini unutup, o yol çizgileri için katliamlar yapan insanlara bunun doğru olmadığını elimizden geldiğince anlatmamız gerekiyor. İşte kişisel gelişim dünyası burada, bütün bunları yok sayarak, O Tanrı/Allah/Rab/Nirvana/Yahova/İlah’ın işidir, o varken bize halt yemek düşer. Biz meditasyonumuzu yapalım, derin derin nefes alalım, evrene sevgi enerjisi yollayalım, kendimizi ve içimizdeki çocuğu sevelim, ışıkları yakalım ve dünyayı güzelleştirelim diyerek kuantum evreninden seslenmeye devam ediyor. Hepimiz sevgiyi ve aşkı arıyoruz, nihai mutluluğu istiyoruz. Bu tüm insanlığın hakkı… Bu hakkı elimizden alanlara karşı sevgi enerjisi göndermek, ne yazık ki dünyaya barışı getirmiyor ve getirmeyecek de… Bunu fark edersek tüm dünya insanları olarak, işte o zaman vaat edilmiş mutlu hayata kavuşacağız. Kişisel gelişimcilerin 5-6-7 boyutları, dindarların cenneti ve siyasilerin iktidara gelirsek size özgürlük ve mutluluk vereceğiz söylemleriyle kavuşamayacağız o güzelliklere… Bilin istedim…

Sevgi ve saygılarımla…

Exit mobile version