Mükemmel olma çabası bir tuzaktır; bir işe başlamamak için geliştirdiğimiz bilinçsiz bir dirençtir çünkü gündemde ‘yapacak çok iş’ vardır.
Önümüzde aynı anda birden fazla bilgi girdisi varsa, zihin şaşırır; hangi birini işleyeceğini bilemez.
Zihin, yeni bilgileri eskileriyle kıyaslama eğilimdedir; işlem yapabilmek için, bildiklerine başvurmak zorunda kalır.
Eskileriyle kıyaslamaya başlamak, algımızı kısıtlar; yeni bilgileri öğrenme ve daha da ötesi, işleyip uygulama becerimiz azalır…
Kıyaslama eylemi, zamanla alışkanlık yaratır; farkında olmadan kısır bir döngüye gireriz…
İşlem yapamaz duruma gelince, bir dizi bahane ve mazeret yaratmaya; söylenmeye, sızlamaya ve yakınmaya başlarız…
‘Yapmak zorundasın’ da bir zihin yanılgısıdır; bu ikinci tuzaktır. Bu kez bir şeyleri erteleme ve öteleme eğilimine gireriz…
Bu süreç, yön değiştirmelere, kaçmalara, bastırmalara, reddetmelere, yok saymalara kadar uzar gider…
Ve mükemmel olma çabası, bizi zamanla hayattan zevk alamama noktasına getirir; konu nevrotik bir sürece dönüşür.
Daha da ileri gideyim: Bence ‘Pazartesi Sendromu’ denen illet bu nevrotik sürece kapılanlar tarafından yaratılmıştır!
Burada bilinmesi gereken bir konu var: Mükemmel olmak diye bir şey yoktur ya da henüz keşfedilmemiştir.
Mükemmel olmak için bir çaba göstermek anlamsızdır çünkü öğrenmek ve gelişmek sonsuz bir süreçtir…
Mükemmele ulaşmaya çalışmak ya da onu aramak, bir akışın önüne sınır koymak olur ki bu da sisteme aykırıdır…
Başa dönersek; bilgi girdilerini azaltır ya da içlerinden en gerekli olanlarına yönelir, ardından da her birine sırayla odaklanırsak, yukarıda saydığım kargaşa sona erer, ‘entelektüel bilgi koleksiyoneri’ olmaktan da kurtuluruz.