Hayatta herkesin ilham aldığı şeyler, ilham aldığı olay ve olgular vardır. Bir de bazen taşa takılıp tökezlediğiniz de kendinize sorduğunuz sorular neticesinde kendinize çizdiğiniz yollar vardır.
İşte o yolda ilerlerken hiç unutmamamız gereken belki de en önemli şey herkesin size ne yapabileceğinizi söylemesinden ziyade sizin ne istediğinize ve neler yapabileceğinize inanarak hayallerinize yön vermenizdir.
İsterseniz iş ilişkilerinde olsun isterseniz özel hayatınızda olsun fark etmez. İnsan doğası gereği ilk önce kendi çıkarlarını düşünmeye meyillidir. Bunu kötü bir şeymiş gibi söylemiyorum. Ama tam da bu sebeple ne istediğinize ve hayatınızı ne yöne götüreceğinize sizden daha iyi hiç kimse karar veremez.
İş yerinizi baz alalım. Size bir görev verirler mesela. Bulunduğunuz yerde mükemmelliyetçi bir yapı hakimse mesela o işi yaparken en iyi şekilde kendi yöntemleriyle olsun isterler. Fakat sizin yöntemlerinizle yapmanıza pek izin verilmez. O işi yaparken ya hata yapmanız beklenmez ya da hata payınız oldukça düşüktür. Halbuki insanın en güzel öğrenme şekli bence deneyimleyerek öğrenmesidir. Tabii ki işleri geri döndürülemeyecek kadar batırma taraftarı falan değilim. Ama bir işi yapmanın birçok yolu olabileceğini düşünüyorum.
Gerçekten ilham veren lider yöneticilerin çalışanını, çalışanı olarak değil de yol arkadaşı olarak görenler olduğunu düşünüyorum. Kişinin deneyim kazanma yolunda atacağı adımları seçerken kişinin kendine olan özgüvenini yükselttirecek olan en değerli düşünce biçimi o kişiye olan güveninizi hissettirmenizdir. Bazıları ‘’kişi o güveni vermezse nasıl hissedebiliriz ki? O güveni sen vereceksin ki hissedeyim’’ diye düşünebilir. Ama belki de sizin yöntemleriniz yerine kendi yöntemleriyle bir şekilde o insan yürütüyordur işlerini ama her şeyi siz de göremiyor olabilirsiniz. Bazıları her şeyin kendi yöntemlerine göre mükemmel olup olmadığına karar verir. Halbuki ‘’mükemmel diye bir şey yoktur.’’ Mükemmelliyetçi bir yönetici veya çalışan olmak hem kendinizi hem de karşınızdaki insanı yormaktan başka hiçbir işe yaramaz.
Mesela insan doğası gereği takdir edilmeyi bekler. Bir işi sırf takdir edilmek için yapmazsınız elbette ama takdir edilmek insanı mutlu eder ve işlere daha sıkı sarılmasını sağlar.
Herkes için söylemek doğru değil tabii ki ama gözlemlerime dayanarak söylüyorum çoğu yönetici bir yerde ego duvarını aşamayıp takdir etmenin kişinin işleri gevşetmesine sebep olacağı gibi ilkel bir düşünceye sahip maalesef. Halbuki duvarları kaldırıp gerçekten bu yolda beraber olduğunu hissettirmek ve kişiye değerli olduğunu hissettirmek kadar kişiye şevk verecek başka bir şey olduğunu sanmıyorum. Tabii bazılarının şevk duygusu başka olgu ve materyallerle de gelişebilir. Bu kimilerine göre daha fazla maddi gelir, kimilerine göre ünvan ve rütbe, kimilerine göre değerli olduğunu ve başarılı olduğunu hissetmektir. Ama hepsinin temelinde insanın doğası gereği kendini gerçekleştirme arzusu yatar.
Bir iş yerinde her gün aynı işi monoton şekilde sırf geçim kaynağınızın sürekliliği için robot gibi yapıyor olabilirsiniz. Ama hayatın asıl amacı kendimizi gerçekleştirmek değil midir? Bu sebeple gideceğiniz yolu çizmek ve o yolda atacağınız adımlara sadece sizin karar vermeniz çok önemlidir. Çünkü başkalarının çizdiği yolda sadece belli bir zaman ilerlersiniz ve bir süre sonra ne yaptığınız iş size zevk verir, ne de beklentileri karşılayabilirsiniz. Bu sebeple kişinin kendini tanıması, kendi ikigaisini bulup yol alması ve bu yolda desteklenmediğini hissettiği noktada sorunları açık açık konuşup iletişim kurmak çok önemlidir. Sonrasında rotanızı oluşturmak yine sizin seçiminiz olacaktır.
Sizi sizden başka hiç kimse daha iyi bilemez. Ne istediğinizi nasıl bir yolda ilerlemek istediğinizi ve nelerden rahatsız olduğunuzu sizden başka hiç kimse gelip sizin yerinize anlatamaz. Hayatınızın kahramanı sadece sizsiniz! Bu sebeple konuşmaktan ve iletişim kurmaktan çekinmemelisiniz. Kendiniz ve hayalleriniz için atacağınız en büyük adım ne istediğinizi bilip, bunu açık bir dille konuşabilmektir. Sonrası çizeceğiniz rotaya göre kendiliğinden akıp gelecektir.
Herkes, önce kendisinin sonra da çevresindekilerin insan olduğunun farkında olsa, tüm kelimeler anlamını yitirecek. Ama insanları kendilerini ve diğerlerini müdür, yönetici, patron, çalışan, çaycı, muhasebeci, sevkiyatçı, depocu, kapıcı, öğretmen, doktor, öğrenci ya da daha bir çok şey olarak gördüğü için, insanlığa da merhamete de bir olmaya da pek yaklaşamıyor. Dilerim, sözcüklerin insan olmanın merkezinden uzaklaşanlara farkındalık kazandırır. Teşekkürler Gamze…