Sevdiğim kişide değiştiremediğim o eksik özellikleri yüzünden kendimi çoğu zaman çok hüzünlü ve mutsuz hissediyorum, diyorsun.
Bu dünyanın sonu değil, insan eksiklikleriyle yüzleşip kabul etmeli ve onlara teslim olmalıdır. Bunu böyle kabul etmek için bile özgüvenin kapısından geçmelisin ve kendine oradan birazcık erdem seçmelisin. Bunu yapamazsan eksik diye gördüklerinin karşısında yenik ve çaresiz kalırsın. Eksiklik diye gördüklerin gelir seni yönetirler. Hatta daha da ileri gidip en mutlu anlarını cehenneme çevirmek suretiyle haddini aşarak beklenmedik anlarda boğazını da sıkarlar. Başaramıyorsan da başaramıyorsundur. İnsanın başarılarını kabul edip kendine değer yükleme duygusu kadar başarısızlıklarına da şefkat anlayış ve merhamet gösterip kabul etmesi gerekir.
Fazla bir şey istemiyorum sadece birazcık beni dinlesin, sözlerimi önemsesin yeter, diyorsun.
Ama diye başlıyorum cümleye tüm ama’lardan sonra gelen cümlelerin acizliğini bilerek. Ama o’nda senin neyi ifade ettiğini dinleme, sana teslim olma, senin söylediklerini anlama yeteneği yok. İşte kabul etmekte zorlandığın, görmeye erindiğin yer de tam olarak burası. Onun anlayış ve seninkiyle aynı olamayış yeteneksizliği var. Anlayışlarınız birbirinizin örtüsü değil o yüzden uzun cümleler kuruyorsunuz. Ve bu kime göre böyle? Bunu iyi anlamak gerek sana göre ve bana göre doğru olan ona göre böyle doğru değil. Eğer söylediklerimi anladıysan bu konuyu değiştirebileceğimiz bir kişi olacak elimizde ve bu senden başkası değil. Bakış açına bazı yüklemeler yaparak olayı hafifletecek, konunun kapağını açıp en derinlerine ineceğiz en azından senin açından. Zaten tüm bu düşündüklerinden şu an onun haberi yok, olsa da pek bir değişim olmayacağı ortada. Eğer bir değişim olsaydı da biz şu anda bunları konuşuyor olmazdık.
Dışarıdan baksan herkes bizim çok iyi bir çift olduğumuzu düşünüyor, gerçekte de neden öyle olmayalım, diyorsun.
Senin iyi diye gördüğün kişi herkesin gözünde farlı bir kişidir. Aynı kişi sevgilisinin gözünde çekici biri iken, annesinin gözünde kaç yaşına gelirse gelsin ona muhtaç olduğunu düşündüğü o küçük yavrusudur, kardeşinin gözünde sinir bozucu ve yaramaz biri iken, dostunun gözünde zehir gibi zekası olan kanatsız bir melektir. Her sahnede yer değiştirip başka biri olan kişi bahsi geçen aynı kişidir. Aşk ilişkinize gelince; aşkta önce diğerini bedenen ve ruhen çekici bulmak, sonra da anlayışlarınızın öpüşmesi gerekir. Ve bu anlaşabilme kısmı içi oldukça dolu olan kısımdır. Neler içerir bir göz atalım. Birlikte nitelikli sohbet edebilmek, samimiyet, aidiyet duygusu, aynı şeylerden alınan zevk, kalplerin ve hislerin birbiriyle uyumlu duygu durumları, birlikte vakit geçirmekten zevk almak ve buna zaman ayırmayı birlikte istemek, aynı dili konuşmak ve karşılıklı nefes almak, yemek yemek, uyumaya duyulan ihtiyaç gibi birbirine doymak bilmez bir ihtiyaç duymak.
Şimdi gelelim aşkın içeriğine; Aşk diğerinin bazen örtülmemesi gereken ama yine de örtmeyi tercih ettiğimiz olumsuz huylarına rağmen kabul ettiğimiz tüm davranış, his ve duygularımızın onda yaşam bulmuş halidir. Çokça dokunma, haz, tutku, arzu, sarılma duygusu içerir. Birlikte olduğun kişiyi sadece bunlara göre anlaşmaya paylaşmaya dair duygularından emin olmadan seçersen ilişkiniz eksik olur orada sağlıklı bir ilişkiden bahsetmek mümkün olmaz. Her ikisinin de el ele tutuşması bu yüzden çok önemlidir. Yani hem anlaşma hem de aşk olmalıdır ilişkinizde.
Eğer seni üzüyor ve sözlerini tam olarak anlamıyor ise elleriniz sinirden terleyip titremeye başlayacaktır. Çünkü sağlıklı bir ilişkide güzel olan orta yolun bulunduğu o dengedir. Diğerini çürütmeye çalışan, kendisi olmasına izin vermeyen o dengesizliklerle ne iletişimden ne de sağlıklı bir ilişkiden bahsedemeyiz. İlişki sadece sarılalım durmadan aşk yapalım gibi bir şey değildir. Çocukların sorunları, hastalıklar, geçim sıkıntısı, hayatla edilen mücadele gibi durumlarda sarılma ve aşk yapmak bir süreliğine aradan çekilir ki önce sorunlar bir çözülebilsin. Olaylar karşısında çiftlerin dünya görüşlerindeki uyum da en az aşk hayatlarındaki uyum kadar önemli ve dengede olmak zorundadır.
Aşk ve sevgi kolay bulunmaz, bunları bulursan diğeri zaten kendiliğinden gelir, diyorsun.
Hayır, bu da bir kalıp, aşta sevgi de, anlayış da her yaşta bulunabilir. Ancak sen sınır koyarsan elbette bu sözlerin evrenin dilinde yankı bulup söylediğin şekilde gerçekleşecektir. Söylediğin sözler ektiğin tohumlardı, hatırla. Şu an aşkı bulmuş gibisin ama bu sorun hakkında konuştuğumuza göre diğeri gelmemiş ve bir elin hala boş. Aşk ile anlayış seni hayat salıncağında kavradığın o iplerdir. Birinin yokluğu diğeri ile sağlıklı sallanmadan düşmene sebep olacaktır.
Sence benim bu anlattıklarımı düşünürsen sana göre ne istediğimi biliyor muyum, diyorsun.
Evet, sen kısmen bilgin doğrultusunda yine de biliyorsun. Sorun şu; daha kendi benliğini, içindeki seni tanıyıp, geliştirip, büyütmeden karşına çıkan ilk kişi ile evlendin ve onu doğru zannettin. Değildi ama sen bunu aradan yıllar geçtikten sonra öğrenecektin. Böyle olması senin suçun da değildi. Kimse bir ilişkiye aramız bozulsun, anlaşamayalım diye başlamaz. Kaldı ki anlayışlarınızın örtüşmesi ve örtüştüğünden emin olmanız için bir arada zaman geçirmeniz gerekirdi. Geçirmeden aşık olup evlendiğin o heyecanlı günlerinde bunu fark etmen mümkün değildi. Bir arada evlenmeden kalabilmenizin mümkün olmadığı gibi, Bu da senin de suçun değildi. Olay lavabodan aktı gitti, şimdi bunu konuşmak bulacağımız çözümlere hakarettir.
Ona karşı onun eksik olduğunu düşündüğüm için yine de vicdanım sızlıyor, diyorsun.
Bunun sebebi de; işte o hiç yoktan iyi olduğunu düşündüğün aşk hissin yüzündendir. Sadece sevmeyi aşkı yeterli gördüğünü düşündüğün o kısımdan sızan vicdansal sızılarındır. Aşk kusurları örtmeyi sever, ‘aman neyse o da böyle birisi ama ben ona sarılmayı onu hatalarına rağmen sevmeyi seviyorum..’ der. Sonra aklına onu sevdiği anları getirdiğinde onun hakkında ‘anlayışı özürlü’ diye düşündüğün yerler yüzünden vicdanın sızlar. Sende bu duygunla yüzleşip kabul edersen olayın hafiflemesine katkıda bulunmuş olursun ki unutma bu da bir tür kaçış ve uyuşmayı seçiş yoludur. Ama güzel olan senin sorunundur bu; kimseyi ilgilendirmeyen, senin seçip yaşamayı tercih ettiğin yolundur. Ve kendini suçlama, çünkü tadını bilmediğin bir duyguya arzu duyamazsın. Sen hiç anlayışın elini tutmadın ki eksikliğini duyasın. ‘Hiç anlayış yok diyemeyiz’, diyorsun tabii ki vardır hayatında az da olsa ama hiçbir yarım anlayış tam anlayış etmez bilmelisin.
Nasıl yani, diyorsun?
Aşkın o anlayışı kıt elini bırakır ve yeni bir ele açık hale getirirsen ellerini ve geleceğine tüm kalbinle inanır isen ancak o zaman seçim hakkın doğabilir ve hak ettiğini düşündüğün o aşk ve anlayışın sana birlikte gelebilir. Bu ancak izin verdiğin vakit mümkün olacaktır.
Yine de böyle anlayışı kıt olduğu için ona acıyorum, diyorsun
Acıma duygusu; kendini fazla üstün ve kibirli görmekten kaynaklanan bir duygudur. Duyarlı olmak ile karıştırılır. Acımak çirkin bir duygudur, duyarlı olmak ise güzeldir. Kimse diğer bir insana acıyacak kadar diğerinden üstün olamaz. Acımak onun eksiğiyle kendini tatmin edip mutlu olmaya çalışma duygusudur. İnsan kendine bile acır çoğu zaman ve tüm ağlayışlarının sebebi de budur zaten. Kendine ve diğerine acımanın yerine merhameti ve duyarlı olmayı koymak gerekir. Bu herkes için sağlıklı olan yoldur. Acıma duygusu zehir ise panzehri merhamet ve duy’arlılıktır.
Onun bu anlayış eksikliğini nasıl değiştirebilirim, diyorsun?
Sen değil bunu ancak kendisi izin verir ve farkına varırsa o vakit değiştirebilir. Sen kendince yolu gösterebilirsin lakin ayağa kalkıp kapıya yürüyecek, elini kapının tokmağına uzatacak, değişimi kucaklama arzusunu içinde duyacak olan kendisidir. Sen kimsenin yolunu onun yerine yürüyemezsin. Şimdi en azından kendi payına ne yapman gerektiğini biliyorsun. Öyleyse çık yola, bakış açılarına göz gezdir, fazla gereksiz ve eskimiş olanları at çöpe, yenilerine yeniliklere yer açılsın. Tıpkı Japonların her yılsonunda yaptıkları gibi evdeki tüm gereksizleri at ve enerji rahatça yürüsün yüreğinde, merkezinde, dönsün ekseninde…
Bu değişim biraz zor olur, ayrıca mecburiyetlerim de var, diyorsun.
Kendinle yüzleşmek başkasını karşına alıp sorunlarıyla yüzleşmesini sağlamaktan daha zordur. Kolay olduğunu da kimse söyleyemez. Seçtiğin her neyse bu da bir yaşam şeklidir. Böyle de yaşanır yaşanmaz diyemeyiz. Mecburiyet diye bildiklerin değişimin önüne çektiğin korkuların, engellerin ve direnişlerindir. Yapılması gereken işler mecburiyet maskesi takmış, bazen toplum bazen de ailemiz tarafından bizlere yüklenmiş olan sarsılmaz kalıplarımızdır. Eğer istersen tamam dediğin her an kendi bakış açısı değişimini başlatabilirsin, başaracağına inanmanı sağlayıp soruna doğru yürüsün. Birinizin ki o en sağlıklı düşüneniniz olmalı bu sorun dümenini çevirip yolu bulmak için yola çıkması gerek.
Üstünü kapatmak sorunların gübreleridir. Sorunların üzerini aç, uzaklaştır onları topraklarından artık, besleme onları, buhar olup havaya karışsınlar. Ve bu sayede her ikinizde özgürlüğünüzde tüm gücünüzle kanat çırpın. Tüm bu olanları kabul etmeyen kısım aklının olduğu kısımdır, aklın haklıdır. Kalbinin evet dediğine aklın hayır derse değişimini asla başlatamazsın. Sağlıklı değişimin anahtarı; akılla kalbin el sıkışıp anlaşmasından geçer. Sorunların çözümsüzlüğünden kurtuluş ancak bu yolla mümkün olur.