Birlik sanrısı: Benliğin gölgesinde teklik arayışı

“Tanrı’yla bir olduğunu söyleyen çok, Tanrı’dan uzaklaştığını fark eden az.

 İnsanlık, bin yıllardır iki uç arasında savruluyor: Karanlık ile aydınlık, iyi ile kötü, doğru ile yanlış, Tanrı ile kul… Ve şimdi bu çağda, her şeyin hızla akışa verildiği, herkesin bir şey “olmaya” çalıştığı bu çağda, başka bir dualite çıktı karşımıza: Zihin ile ruh.

İnsan, bir olmak istiyor. “Bir” olduğunu sanmak istiyor. Ama bu, yalnızca bir fikir olarak kaldığında, teklik arayışı egonun yeni maskesi oluyor.

Birlik sanrısı: Benliğin gölgesinde teklik arayışıSözde birlikler, özde yalnızlıklar

Aynı dili konuşanlar çoğalıyor. “Birlik bilinci”, “ego’yu aştım”, “ben Tanrı ile birim” diyenler her yere savrulmuş durumda… Ama hepsinin içinde çırpınan bir “ben” halen var. Görülmek isteyen, anlaşılmak isteyen, övülmek isteyen bir ben. Oysa teklik, tanınma arzusunun değil, tanımsızlaşmanın içinden geçer.

Birlik, “biz biriz” demekle olmuyor. Aynı bilgiyi taşıyan iki kişi olabilir. Aynı öğretileri okuyabilirler. Ama biri o bilgiyi kendini parçalara ayırmak için kullanırken, diğeri kendini ilahlaştırmak için kullanır. Ve işte orada, birlik düşer. Teklik, çöker.

Bilgi tekliği mi, bilinç tekliği mi?

İnsanlar, bir öğretinin çevresinde toplanıyor. Aynı terimleri kullanıyorlar. “Yansıma”, “ayna”, “enerji alanı”, “yüksek benlik”… Ama aynı kavramları kullanmak, aynı hâli paylaşmak anlamına gelmiyor.

Birlik; bilginin kendisinde değil, o bilginin sende neyi dönüştürdüğünde saklı.

Kendine “tanrısal” diyorsan ama sabah işe giderken önüne kıran arabaya içinden küfür ediyorsan, meditasyon yapıp sonra ilişkilerinde manipüle ediyorsan, o zaman sen “bir” değil,
iki yüzlüsün.

Tanrı ile bir olmak: Bir retorik mi, bir rezonans mı?

Tanrı, insanların dilinde yüceldikçe, zihinde bozuldu. “Tanrı ile birim” diyenlerin çoğu, kendini tanrısallaştırıyor ama tanrıyı insanlaştıramıyor. Oysa tanrısallık, icraatta tezahür eder. Ve biz icraat yerine ilanlarla tatmin oluyoruz.  Tanrı, bir kuram değil. Bir niyet değil. Bir “retweet” değil. Tanrı, bilincin eğilmediği yerde, kendini göstermez, aslında onun varlığı da yokluğu da insandan ötedir. İnsan kendine yakıştırdığı sıfatlarla halden hale dolaşır ama ne tanrısına ne de kendisine varabilir.  Çünkü bilmediği, görmediği, duymadığı bir şeyi zihninde canlandıramadığı için ütopik bir tanrı kavramıyla amansızca mücadele eder durur.

Hakikat sessizdir, ezber haykırır

Dualiteyi sürekli konuşanlar, içlerinde ne büyük bölünme varsa orayı yansıtır. Birlik, yalnızca kendine dönebilenlerde tezahür eder. Zihin, ego, arzu, kıyas, ün, övgü… bunlar hâlâ oradaysa, birlik bir illüzyondur. Ve insan olan sistem, bu illüzyonla bizi doyurur.

Son söz: Birlik, benliğe ermekle değil, bırakmakla mümkündür.

Birlik; bir yerde buluşmak değildir. Birliğe doğru yürüyen yollarda, başkalarına benzemeden ilerlemektir. Ve çoğu zaman… O yolda kimse olmaz. Sadece sen ve senden geriye kalan hakikat.

O yüzden, sen kendine ne kadar sahipsen, o kadar birsin. Gerisi sadece yankıdır, sözdür, lafı güzaftır.

Bu yazı, birlik iddiası değil; dağınık bir bilincin kendi gölgesiyle yüzleşmesidir. Okuyucuya değil, önce kendime yazılmıştır.

Murat Tali

Yazar

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir