Geleceği düşünmemek mümkün mü?
Düne ait yaşanmışlıkları düşünmemek mümkün mü?
Her an anda yaşayan bir varlığa “AN’da yaşa” demekle an’da yaşatmak mümkün mü?
Biz insanlar hayat diye tanımladığımız ve içinde milyonlarca andan oluşan yaşanmışlıkları olan, zaman diye tabir ettiğimiz alanlarda yaşıyoruz. Yaşadıklarımız bize bu deneyimleri hatırlatmayı, onun üzerinde düşünmeyi, ondan fayda sağlamayı, onunla ilerlemeyi getirse de bazen, acıya sürükleyip kurban psikolojisini de dayatmaktadır. Peki geçmişi düşünmek sadece kurban psikolojisi mi yaşatıyor sadece bize. Tabi ki hayır… O anların içinde çok sayıda bize fikir verecek deneyim barındırdığımız için aynı zamanda zamanın celladı olabilecek güçlü özelliklerimizi de hatırlatmaya vakıf o geçmişin anları.
Peki geleceği düşünmemek mümkün mü? Aslına bakarsanız o da pek mümkün değil. Sadece anda kalarak “O anın gerçekliği içinde dünyanın iklim problemi yaşanmıyorsa” dünyanın iklim problemi için bir eylem planı hazırlayamazsınız. Ya da dün yaşanan bir seçim sonrası karanlık gördüğünüz (ki bu karanlığın olmadığı iddia edip duruyordu bazı mecralar) gelecek bir anda aydınlanamazdı. Aslında yarını düşünmemek tıpkı geçmişi düşünmemek kadar imkansız bir duruştur yaşayan tüm varlıklar için.
Ve anda kaldığı için değil, gelecekte olması gereken yeri içsel olarak hissettiği için göç ediyor hayvanlar. Yumurtlamak için binlerce kilometre gidip nehir boyunca her türlü saldırıya maruz kalıp geleceğinde olacak doğumlar için canını feda ediyor balıklar -ki o balıkları da hep akılsız olarak nitelendirip duruyor kendini çok akıllı gören insan- Hayvanların anda kaldığından bahsediliyor, fakat onların yaşam deneyimlerini izleyin, bunun insanın arızalı bir tespitinden başka bir şey olmadığını göreceksiniz.
Geçmiş, gelecek, şimdi, an, zaman hepsi kişilerin algısında yüklediği an’lamlardan ibaret bir tanımdır. Delinin biri bir kuyuya taş atmış binlerce yıl önce ve o taşın anlamını bulmaya çalışıp duruyor milyonlarca insan. Zamanı gelince açacak olan çiçekler gibi olmak gerek, tam zamanında ve tam yerinde, dökülen çiçeklere ağlamamak gerek, açacak meyvelere sevdalanmamak gerek, dökülen ve saçılan ayaklar altında kalan meyvelere tutulmamak gerek, o meyveleri almak için dallarına çıkan çocuklara kızmamak gerek, dal kırıldığında yenisini çıkartmak gerek.
Ama her ne yaşıyorsa insan bunu kendisinden kendisine yaşaması gerek. Bile bile dalını kırdırtmamak gerek, bile bile açan çiçeklerini soldurtmamak gerek, yani her ne olursa olsun, yaşamak gerek, daha çok ve farkında olarak yaşamak gerek…