Kafesin kapısı

Kafesin kapısını açıp, yanından uzaklaştı. Az ötedeki koltuğa oturarak olacakları izlemeye başladı. Kafesteki sarılı yeşilli küçük muhabbet kuşu su içiyordu. Ara sıra kapının yanına geliyor, dışarı çıkmayıp yerine geri dönüyordu. Her zaman yaptığı gibi tünediği çubuğun üstüne çıkıyor, kanatlarını açıp, çırpıyor, kafesin tabanına dökülen yem kabuklarını havalandırıyor ama dışarı çıkıp uçmuyordu. Özgürlüğünün kıyısına kadar geliyor ama gitmiyordu. Bir süre sonra kafasını dışarı uzattı. Parmaklıklar olmadan etrafı izledi. Kanatlarını tekrar açtı. Uçup uçamayacağını kontrol eder gibi bir hali vardı. Ama yine dışarı çıkmadı. Tüneğine geri döndü.

Kafesin kapısıLeyla, kafese yaklaştı;

“ Fıstık, sıkılmadın mı kafesinden. Hadi çık, odanın içinde gezin biraz.” dedi.

Genç kadın, kafesten başka bir yer görmediği için kuşun dışarı çıkmaya cesaret edemediğini düşündü. Uçmaktan korkan, hapsolmaya alışkın, kafesin dışını bilmeyen yalnızca kuş değildi elbet. Leyla da kendi mapusunda mahkumdu.

Koltuğa uzanan Leyla, gerçek hayatta denk gelemediği Mecnun’u filmlerde izlemek için televizyonu açtı. Ama izlediği film yarısına gelmeden içi geçti. Gözlerini açtığında o film karesinin içindeydi. Birbirlerine aşk sözleri fısıldayan çiftin olduğu yerde artık onlar değil Leyla vardı. Her iki tarafına da ağaçların sıralandığı ıssız bir yolun çatallanıp ikiye ayrıldığı yerin tam ortasındaydı. Yol ayrımında, elinde camdan bir kutuyla öylece duruyordu. Nedensizce kapağı açmaya çalıştı ama sıkışmıştı. Çok uğraştı fakat bir türlü beceremedi açmayı. Biraz daha zorlayınca elinden düşen kutu paramparça oldu. İçindekiler etrafa saçıldığında genç kadın hayli şaşırdı. Nasıl sığmıştı ki onca şey küçücük kutuya. Biriktirdiği, hapsettiği, görmek istemediği hatta varlığını unutmak için debelendiği ne kadar korkusu varsa yerde öylece duruyordu.

Onca zamandır sırf korkularıyla yüzleşmemek için zihnini meşgul eden düşüncelerini duymazdan gelmişti ama kutudan saçılanların başında otururken zihnini de kalbini de yokladı. Önce, eline yalnızlık korkusunu aldı. Kocası hayatında olmazsa yalnız kalmaktan korkan Leyla zaten yıllardır yalnızdı. Kocasıyla yıllardır aynı sofrada yemek yemez, iki çift laf etmez hatta ayrı odalarda yatarlardı. Kavgaları gürültüleri yoktu. Çünkü kavga bile etmeye gerek görmezdi adam. Sessiz sedasız işine gider, aynı sessizlikle evine dönerdi. Yemeğini yer, biraz kitap okur ve uyurdu. Leyla şikayet etmese yıllarca o şekilde yaşamaya devam ederdi kocası. Adam için hiçbir sorun yoktu ama Leyla artık boğuluyordu. Dünyayı karşısına alıp savaşacak gücü vardı da onu yalnız bırakanla baş edecek takati yoktu. Zira karşısındaki onu görmüyordu.

Kadın

Leyla’nın en iyi bildiği şeylerden biriydi düşünmek. Bu nedenle, kocasının neden öyle davrandığını da vakti zamanında çok düşünmüştü ta ki gördüğü o mesaja kadar. Kocasının bir sevgilisi olduğunu öğrendiğinde önce kendisini derin bir boşluğa düşmüş gibi hissetti. İlk kez, dalga dalga bedenini saran öfkesinden korkmuştu. Kendisine dokunmayan, yüzüne bakmayan hatta bir çift söz etmeyen kocası başka bir kadınla her şeyini paylaşıyordu. Leyla, adamın yüzüne öylesine yüksek sesle haykırmıştı ki kendisi bile inanamıştı sesin ondan çıktığına. Kocası o zaman bile sessizdi. Hiçbir şey demeden, birkaç parça eşyayla çıkıp gitmişti.

Adam gitmişti gitmesine ama Leyla’nın başka bir korkusu hortlamıştı. Onun etrafında kendi hayatlarına bakmadan, başka yaşamları sorgulayan öyle çok insan vardı ki! En yakınları, annesi ve babası bile boşanma niyetini açıkladığında onun karşısında duvar olmuşlardı. Tek başına ayakta durmaya çabalayan kızlarına destek olmadıkları gibi, yaşananları sineye çekmesini istemişlerdi. Bir kadın olarak savunmasız ve güçsüz kalacağını, mutlaka başında bir erkek olması gerektiğini söylemişlerdi. Hatta bir adım daha öteye giderek, etraftaki insanların ona kötü gözle bakacağını ima etmişlerdi.

Anne ve babası onu desteklemese de, başkalarının ne diyeceğini göz ardı etse de büyük bir korkusu daha vardı. Kızını hayal kırıklığına uğratmaktan ölesiye korkuyordu. Babasından boşanırsa onu suçlar mıydı diye düşünüyordu sık sık. Üstelik açıklama yapma yükü de Leyla’nın omuzlarına binmişti. Kızına, babasının neden evde olmadığını açıklamaya çalışmıştı ama henüz on yaşındaki bir çocuğun sorularıyla da gözyaşlarıyla da başa çıkamayınca susmayı tercih etmişti.

Kızını düşünürken göz ucuyla bir başka korkusuna baktı. Kocası giderken Leyla’nın güven duygusunu da alıp götürmüştü. Kendisini çok suçlamıştı Leyla. Artık eskisi gibi güzel değildi belki de. Bir erkeğin dikkatini çekmek için fazla alelade olduğunu düşünmeye başlamıştı. Sevilmeye layık değildi sanki. Sadece kendine olan güveni zedelenmemişti. Leyla, yaşadıklarından sonra, başka birine güvenmekten de korkuyordu. Tüm hayatının orta yerine koyduğu kocası bile böyle yaptıysa diğerleri ne yapmazdı?

Kadın

Leyla, tüm korkularını bir arada görünce nefesinin kesildiğini hissetti. Bu nedenle tüm korkuları oldukları yerde bırakıp, ayağa kalktı. Yol ayrımında dururken önünde çatallanan yolun iki tarafına da gitmedi, zira ne tarafa gideceğini bilemiyordu.Tam ortadan ağaçların arasına daldı. Çalılar, dallar yüzünü çizdi. Ayağı takıldı, tökezleyip düştü. Tekrar kalktı, tekrar düştü, yuvarlandı. Ayakta durmak için debelenirken uyandı.

Nefes nefeseydi Leyla. Yanıbaşındaki sehpada duran suyundan bir yudum içti. Zihnindekileri dağıtmak istiyordu. Bu nedenle evden çıkıp, biraz yürümeye karar verdi. Açık kalan televizyonun fişini çekmek için eğildi. Tam doğrulduğu anda başı, televizyonun yan tarafında duran kafese çarptı. Bir anda sarsılan kafesin içinde kanatlarını çırpan küçük muhabbet kuşu, can havliyle kafesin açık kapısından dışarı çıktı. Önce odanın içinde biraz turladı. Panikle birkaç kez duvara çarptı. Sonra koltuğun üstüne düştü. Kafeste dura dura uçmayı unutmuş gibiydi. Küçük kalbinin hızlı hızlı atışı tüylerinin üstünden bile belli oluyordu. Sersemleyen kuş etrafa bakınırken Leyla onu eline almaya çalıştı ama kuşun kafese tekrar girmeye de durmaya da niyeti yoktu. Korksa da kanat çırptı, tavandan sarkan avizeye kondu. Ardından süzülerek odadan çıktı. O sırada Leyla’nın aklına açık balkon kapısı geldi. Kuşun gitmesini engellemek için kapıyı kapatması gerekiyordu. Hızla koştu balkona doğru sonra durdu. Kuş, özgürlüğüne kanat çırparken arkasından bakan Leyla kendi kafesinden çıkabilmeyi diledi.

 

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Murat Tali
Yönetici
23 Aralık 2022 09:35

Kadın; tarih boyunca erkek egemen sistemin içinde yok sayılarak süregelmiş bir yaşam sürmüştür. Özgürlüğünü elinden alacak yaşam koşullarını ortadan kaldırma şansını bile kaybederek gelir dünyaya. O tüm inançlarda, cennetten kovduran varlık olarak görülür. O, erkeğin dizginlenemeyen arzularının kaynağı olarak görülür. O, varoluşun merkezidir ve erkek egosu gereği onu merkezine hapseder ve ona hükmetmeye çalışır. Leyla’nın sancısı, insanlığın sancısıdır. Bunu tüm kadınlar görüp fark ettiğinde, yeni bir öykü daha yazılacak ve o öyküde, neşe, sevinç, kahkaha, hayat olacak. Emeğine ve yüreğine sağlık Ülkü…

1
0
Would love your thoughts, please comment.x