Gelecekteki olaylar ruhlardan öğrenilebilir mi?

İnsanın geleceğini merak etmesi ve bu konuda endişe etmesi, elbette oldukça doğaldır. Hepimiz geleceğimizi merak ederiz. Hatta bazılarımız bunun için falcılara veya astrologlara gider. Onların bize söyleyeceği sözlere bel bağlayıp -iyi şeyler söylemesini umarak- adeta gözlerinin içine bakarız. Merak ederiz; merakımızın temelinde ise “hayatta kalma” güdümüz yatar. Tabi bir de bilinmezliğin yarattığı “hoşnutsuzluk” duygusu vardır. Merak ederek, aslında bu hoşnutsuzluk duygusundan da kurtulmak isteriz.

Diğer bir sebep ise merakımızın sonucunda yeni bilgiler öğrenmenin, bedenimizde dopaminsalgılanmasını arttırmasıyla, kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlamasıdır. Fakat burada iki handikap var: Obsesyon(takıntı) ve bağımlılık. Bir süre sonra bize geleceğimizi söyleyecek kişilere karşı bağımlılık geliştiriyor ve yaşamımızı onların söylediklerine göre yönlendirmeye başlıyoruz. Bu aynı zamanda takıntılı bir şekilde sürekli geleceğimizi merak etmemize de neden oluyor. “Merak-bağımlılık-obsesyon” üçgeninde sıkışıp kalabiliyoruz. Dolayısıyla başkalarının -bize geleceğimizi söylediğini iddia eden- etkisi altına giriyoruz. Bu sefer hayatımızı buna göre yönlendirmeye başlıyoruz.

“Geçecek olanı iyi düşün, çünkü aklından silinmeyecek,” demiş Balzac. Geleceğimizi düşünüp, takıntı haline getirdiğimizde de bu sefer “anı” kaçıyoruz. Hele de diyelim ki kötü şeyler duyduk; işte o zaman vay halimize!

Geleceğimiz hakkında iyi şeyleri duymak hepimiz için hoştur; peki, ya kötü şeyleri duymak? Şöyle düşünelim: A kişisi oldukça hassas bir ruha sahip ve durumlardan kolayca etkilenebiliyor. Psikolojik sağlamlığı ise diğer kişilere göre biraz daha zayıf. Bu A kişisi bir gün geleceğinden endişe duyarak, bir falcıya gidiyor. Falcı da ona önündeki iki aya özellikle dikkat etmesini, çünkü bu iki ay içerisinde trafik kazası geçirebileceğini söylüyor(!) A eve geliyor ve artık tek düşüncesi, bu henüz gerçekleşmeyen -gerçekleşmemesinin de olası olduğu- kaza oluyor. Her an tetikte her an nereden ne geleceğine dikkat ederek adeta paranoya içerisinde yaşamaya çalışıyor. “Çalışıyor” diyorum, çünkü bu saatten sonra sağlıklı bir ruh hali içinde yaşayabilmesi pek de mümkün görünmüyor. Bu sefer ne oluyor? A kişisi yaşadığı hiçbir anın farkında olmuyor; adeta yaşayan bir ölü gibi oluyor. Daha da kötüsü diyelim ki bu A kişisi artık bu kaza korkusuyla yaşayamayacağına hükmetti. Bu durumda hayatına son vermeye kalktı ve bunu başardı. Ne olacak? Geleceğini öğrenmesi ya da falcının bunu ona söylemesi kime neyi kazandırdı? İşin en kötü tarafı da A’nın kaza geçirmeme ihtimali. Büyüklerimiz buna “vebal almak” der. Birinin hakkına girmek; bu da sanıyorum bir ruh için yaratılabilecek en büyük karma olsa gerek…

İŞİN PSİKOLOJİK BOYUTU

Stres, kaygı, henüz olmamış bir şeye dayalı umutsuzluk veya çaresizlik hissi gibi olumsuz duygular yaşamak, genel ruh sağlığımız üzerinde de olumsuz bir etkiye neden olabilir. Gelecekten haber almak için gittiğimiz kişiler, gereksiz yere olumsuz duygular yaşamamıza neden olabilir. Sürekli gergin hissedebilir;  “kronik stres” veya “kaygı” geliştirebiliriz. Üstelik geleceğimizi öğrenmek için gittiğimiz kişilerin mevcut ruh sağlığı sorunları -özellikle kronik stres, kaygı ve depresyon yaşaması- kehanette bulunduğu kişinin de geleceğini olumsuz tahmin etme olasılığını artıracaktır.

Bunun yanında kehanette bulunan kişinin bazı kişilik özellikleri de fal bakma eğiliminin artmasına ve felaket senaryolarına odaklanmasına neden olabilir. Mesela, fal bakan kişi mükemmeliyetçi olabilir. Mükemmeliyetçi bir kişinin başarısızlıktan korkma eğilimi yüksek olur.  Kendini koruma biçimi olarak da “potansiyel başarısızlıkları önceden tahmin etme” gibi bir eğilimi olabilir. Tabi bu da doğal olarak, olumsuz sonuçları tahmin etme olasılığını arttıracaktır. Hele de üstüne bir de düşük bir öz-saygı söz konusuysa kendi beceri ve bilgi eksikliğine odaklanması, kendini başarısız görmesi muhtemeldir. İnsanların onu reddetme olasılığının yüksek olduğunu, başarılı olmayacağını düşünmesi ve uzun süreli olumsuz düşüncelerle boğuşması nedeniyle falcılık yapması olasıdır.

Fal bakarken bilişsel çarpıtma eğiliminde olan mükemmeliyetçi biri, olumsuz sonuçların gerçekte olduğundan çok daha kötü olacağını düşünmesine ve felaket senaryoları yazmasına neden olabilir. Mesela, “Başım ağrıyor; beynimde tümör olmalı!”, “Eşim eve geç geldi; o zaman beni aldatıyor!” gibi. Fal baktıran kişide de böyle düşünceler söz konusuysa o zaman durum içinden çıkılmaz bir hale gelecektir.

Düşüncelerin Bana Diyor ki(!)

Telepat dediğimiz kişiler, kolayca zihin okuyabilirler. Bu kişilerin falcı olduğunu düşündüğümüzde karşısındaki kişinin zihnini okuyarak, az çok yakın geleceğini ya da içinde bulunduğu durumu tahmin etme olasılığı söz konusudur. Hatta bu kişilere gidenler, böyle bir durumla karşılaştığında çok şaşırır; fal bakan kişinin bu durumu nasıl tahmin ettiğini merak ederler. İşte hepsi bu sebepledir. Belki fal bakan kişi bile bu özelliğini bilmiyor olabilir. Böylece aslında kehanette bulunduğunu düşünürken, bu yolla karşısındaki kişinin zihnini okuyor olabilir. Mesela, yakın bir tarihte çok sevdiğiniz birini kaybettiniz ve umutsuzca iyi bir şeyler de duymak adına bir “telepat” olan falcıya gittiniz. Büyük ihtimal size, çok yakın zamanda sevdiğiniz birini kaybettiğinizi söyleyecek ve siz de şaşkınlıktan küçük dilinizi yutacaksınız! Ama halbuki yaptığı şey, tamamen sizin zihnini okumak. Elbette bu psişik bir yetenektir. Herkeste olmaz, fakat fal baktırırken bu hususu da dikkate almanızı öneririm.

telepati

KADERİMİZİ NE BELİRLER

“Her şey değişmez yasalarla gerçekleşir. Her şey zorunludur. Dünyanın bir bölümünün düzenlenmiş olması ve diğer bölümünün düzenlenmemiş olması; olan bitenin bir bölümünün gerçekleşmesinin zorunlu olması ve olan bitenin diğer bölümünün gerçekleşmemesi çok komik olurdu.”

Voltaire

Antik çağlardan beri insanlık olarak kendimize “Kaderimizi ne belirler?” sorusunu soruyoruz. Aslında kaderimizi gerçekten kimin kontrol ettiğini anlamaya çalışmak için yüzyıllar boyunca çok fazla zaman ve emek harcadık. Hatta hangi yasaların, tanrıların veya ilahi güçlerin kader çarkını çevirdiğini kanıtlama çabalarımız sonucunda da çok fazla acıya neden olduk.

Yeri geldi Delfi kahinlerine danışan kral, kraliçe olduk; yeri geldi falcılara giden bir beyaz yakalı olduk. Tarih boyunca merak ettik; etmeye de devam edeceğiz. Mesela, Antik Yunanlılar, kâhinlerin, Yunan Tanrısı Apollon’un habercisi olduğuna inanıyordu. Apollon; ışık, müzik , bilgi, uyum ve kehanet tanrısıydı . Antik Yunanlılar, kâhinin sözlerinin Tanrı’nın sözleri olduğuna ve Apollon’un ona fısıldadığı kehanetleri ilettiğine inanıyordu. Şimdi düşündüğümüzde bunun kulağa ne kadar saçma geldiğinin farkındayız, fakat o zamanki toplum için bu bir “realite”ydi. Çok tanrılı inançtan tek tanrılı inanca geçildiğinde ise bu realite yerini başka bir realiteye bıraktı. Kaderimizin Yaratıcı’nın şekillendirmesi ile oluştuğunu düşünmeye başladık. Hatta fatalist insanlar, iplerin tamamen Yaratıcı’nın elinde olduğunu, dolayısıyla insanın sadece tabiri caizse alnında yazılan bu kaderi yaşadığını düşünürler. Şimdi de spiritüel felsefe ile birlikte aslında kaderimizin bize de bağlı olduğunu öğrendik.

Bizler şuanki zaman-mekân gerçekliğine, önceden belirlenmiş bir kaderin hareketlerini pasif bir şekilde yapan kuklalar olarak gelmedik.  Hiçbir kontrolümüzün olmadığı, böylesine sıkıcı ve tamamen tahmin edilebilir bir hayatın ne anlamı olurdu? Veya tekâmül etmenin ne önemi kalırdı? Ama buna rağmen yine de kahve fincanlarında veya kristal kürelerinde, her gün geleceği tahmin ettiğini iddia eden birçok “peygamber” var. Ve  bu kişiler, hep felaket senaryolarına odaklanıyorlar. Çünkü böylece çok daha fazla insanın onları dikkate alacağını biliyorlar. Falanca medyum yarın deprem olacak diyor; filanca astrolog yarın sel olacak diyor. Bir bakıyorsunuz; bu kişilerin çevresinde binlerce kişi birikmiş. Sonra da eğer tahminleri de doğru çıkarsa -ki olasılık mantığına göre bu ihtimal var- “nasıl da bildim!” deyip aslında kendilerini konumlandırmak istediği noktaya götürmüş oluyorlar.

Peki, bu felaket tahminlerini öğrenmenin kitlelere ne faydası oluyor? Örneğin, deprem olacak dediklerinde, insanlar gerçekten evlerini terk edebiliyorlar mı? Hayır, sadece daha çok kaygı içine giriyorlar ve bu durum, yeterince stres yüklü günümüz insanına, daha da fazla stres yüklemekten başka bir işe de yaramıyor. Bu felaket tellallığı, modern insana has bir durum değil; binlerce yıldır hemen hemen her kültürde, bir kıyamet senaryosu olmadı mı? En sonuncusu 2012 yılında olmuştu; hatırlarsanız… Peki, ne oldu? Kıyamet koptu mu; hayır. Ama birçok insan buna inanmıştı. Önlem bile almıştı; nasıl önlem alınabilirse artık(!)

“Belirlenmiş bir gelecek yok, çünkü gelecek sürekli yeniden yaratılıyor.”

Aslında geleceğimiz; inançlarımız, düşüncelerimiz, seçimlerimiz, kararlarımız ve eylemlerimizle her gün yarattığımız bir şeydir. Biz bir nevi kendi kaderimizin tasarımcısıyız. Elbette mevcut enkarnasyonumuz için gerekli bazı “karmik-kadersel” olaylar, ilahi sistem tarafından verilir. Mesela, ne zaman doğacağımız ya da öleceğimiz bellidir. Ya da önümüze çıkacak yol ayrımları bellidir. Fakat bu süreç içerisinde bize sunulan yollardan hangisini seçeceğimiz tamamen bize aittir. Benzer durumları yaşayan birçok insanı da işte bu seçimler farklılaştırır. Bu sebeple hiç beklemediğimiz ailelerden, beklenmediğimiz kişiler çıkar. Bir bakarsınız; çok dürüst, hak yememiş, hep düzgün davranmış bir aileden bir soyguncu çıkmış. Elbette kişinin bu duruma eğilim göstermesinin altında, onu bu yöne doğru eğilim göstermesine neden olan faktörler olabilir: Sosyoekonomik, psikolojik, genetik vb. Ama yine de bu, yüzde yüz kişinin soyguncu olacağı anlamına gelmez. Çünkü bu biraz da “ruhun geçmiş yaşamları” ile ilgilidir. Ruh, her enkarnasyonunda az ya da çok tekâmül eder; dersler öğrenir. Ve bu derslerden öğrendiklerini de yeni yaşamına taşır. Elbette reenkarnasyon teorisine inanmayan kişiler de vardır; adı üzerinde bu bir teori. Ama bu durumda aynı aileden doğan, aynı koşullarda yetişen iki çocuktan neden birinin katil olduğunu, diğerinin ise olmadığını açıklamak gerekecektir. Sadece kişilik farkları mı bunda etkilidir? Yoksa aslında insanlar, çoğu kişinin düşündüğünün aksine “tabula rasa (boş bir levha)” olarak doğmazlar mı? Cevabını net veremiyoruz, fakat yine de reenkarnasyon teorisi bunları açıklıyor gibi görünüyor.

Boş Levha

Peki, ya Nostradamus?

Nostradamus, 16. yüzyılda yaşamış Fransız astrolog ve hekimdir. Kehanetleri hem yaşadığı dönemde hem de sonrasında ün kazanmıştır. Nostradamus’un yaşamı boyunca yazdığı dörtlüklerin çoğu depremler, savaşlar, seller, istilalar, cinayetler, kuraklıklar ve hastalıklar gibi felaketlerle ilgilidir. Bazı insanlar Nostradamus’un; Fransız  Devrimi, Napolyon ve Hitler’in yükselişi, atom bombasının geliştirilmesi, JFK suikastı ve 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’ne düzenlenen terörist saldırılar da dahil olmak üzere dünya tarihindeki sayısız olayı tahmin ettiğini düşünüyorlar. Fakat Nostradamus’un dörtlüklerindeki belirsizlik ve tarihlerin bulunmaması, önemli dramatik olaylardan sonra bunlardan seçici bir şekilde alıntılama yapılmasına ve biraz da çarpıtılmasına neden oluyor.

Bazı araştırmacılar, onun bir peygamber olmak için değil; kendi zamanının olayları ve o zamanın insanları hakkında yorum yapmak için bunları yazdığına inanıyor. Yöntemi veya niyeti ne olursa olsun; Nostradamus’un zamansız öngörüleri, onu, hayatın zor sorularına cevap arayanlar arasında popüler kılmaya devam ediyor. Dolayısıyla özellikle spiritüel camiada da merak edilen bir insan haline getiriyor.

Bu gibi insanları tam olarak kategorize etme konusunda hem spiritüalistler hem de bilim adamları zorlanıyor. Ruh hastalığı mı yoksa gerçekten bunun bir açıklaması olabilir mi? Kesin olarak bilinemiyor, fakat spiritüalistlere göre bu insanlar, medyumnik yetenekleri olan ve bazı durumları önceden sezebilme becerileri olan insanlar olarak kabul görüyor.  Halk arasında da “kalp gözü açık” dediğimiz insanlar bunlar. Fakat yine de her kalp gözü açık olan insan, Nostradamus da olamıyor. Sanıyorum, burada farklı denklem söz konusu. Açıkçası “kâhin” olarak adlandırılan bu insanlara, izin verildiğini ve ilahi sistemin bu insanlar aracılığıyla aslında tüm insanlığa bir fırsat tanındığını düşünüyorum. Yani toplum, o anda, geleceğine dair bazı bilgileri öğrenmeyi hak ediyorsa -Yüce Yaratıcı’nın da izniyle- bu bilgiler, bir şekilde, kâhin olarak nitelendirdiğimiz bu insanlara ilham olarak veriliyor. Bu durum bestekârlar ve bilim adamları için de geçerli. Mesela, Danimarkalı Fizikçi Niels Bohr (1885-1962) rüyasında Güneş’in kızgın gazlara dolu merkezinde durduğunu ve gezegenlerin ince ipliklerle bağlı olduğu bir sistemle Güneş’in etrafında döndüklerini görüyor. Her gezegen, Bohr’un yakınından geçerken bir düdük çalıyor ve sonra yanan bir gazla soğuyup katılaşıyor. Ardından Güneş ve gezegenler uzaklaşıp, gidiyorlar ve Bohr uyanıyor. Bu rüya sayesinde Bohr, Güneş sistemi ile atom yapısı arasında bir benzerlik olduğunu keşfediyor ve böylece “ilk modern atom teorisini” ortaya atıyor. Böylece insanlığının kolektif tekâmülünde de bir fırsat yaratılmış oluyor.

Hayatımızda önceden belirlenmiş olayların bazıları Allah’ın işleridir. Bazen hayatımızdaki negatif dediğimiz durumlar, bizi kendi özgür irademizden korumak için güvenlik mekanizmaları olarak hizmet eder. Orijinal hayat planımıza bağlı kalmamamız veya yol boyunca bazı kötü seçimler ve kararlar almamız gerekir. Ve bazen, yanlış yollara saptığımızda bunlar, tetikleyici mekanizmalar olarak devreye girerler. Bu negatif olaylar daha sonra büyük bir “fırsat yaratımını” ateşler veya hayatımızda yepyeni bir bölüm başlatır. Çok ağır hastalıklardan sonra hayata tutunan ve gerçekten hastalıkların, hayatlarında çok şeyi değiştirdiğini söyleyen nice insan vardır. Böyle olaylar bizi daha yüksek bir seviyeye doğru sıçramamıza vesile olurlar.

Bu durum sadece birey için değil; Bohr örneğinde olduğu gibi toplumlar ve milletler için de bağlayıcıdır. Bazen ilahi yardım ya da müdahale dediğimiz şeyler, hayatlarımızı değiştirir ve genellikle bunu radikal bir şekilde yaparlar. Ve her zaman daha yüksek bir amaca hizmet ederler. Belki de Nostradamus da bu amaç için bu şekilde bir yol tuttu; kim bilir… Ülkemizde de spiritüalizm denilince akla gelen ve neo-spiritüalizmin ya da Türkçedeki adıyla, deneysel yeni-ruhçuluğun kurucusu Doktor Bedri Ruhselman’ın,  yüksek varlıklardan alınan tebliğlerle yazılan İlahi Nizam ve Kâinat adlı kitabının, benzer bir hizmeti yaptığını görebiliyoruz. Keza kitabın sonunda kehanet diyebileceğimiz bilgiler de yer almakta.

Bu hayat değiştiren durumlardan kim veya kimler sorumludur? Buna yapacağınız yorum, kişisel inanç sisteminize, ruhsal kanaatinize veya dini yöneliminize bağlı olarak değişecektir. Ama ne olursa olsun yaşadığımız tüm durumlar, asla bizi cezalandırmak veya yok etmek için tasarlanmamıştır. Bu,  ilahi müdahalenin doğası veya amacı değildir. Keza geleceğimizi bilememek de bunlardan birisidir. Bizim daha fazla acı çekmememiz ve tekâmülümüzde aksaklık olmaması için gizlenmiştir.  Geleceğimizi öğrenebilseydik; sanırım bugünümüzü yaşayamazdık. Yani bir ay sonra kötü bir hastalığa yakalanacağımızı bilmek,  o bir ayı, bizim için cehennem azabından farksız yapardı. İşte tam da bu sebeple ilahi sistem bunu gizliyor ve öğrenmeye çalışanları da men ediyor.  Çünkü ne olursa olsun; yaşanacak olanlar yine yaşanacaktır.

kehanet

Ya Astroloji?

Günümüzde gittikçe popülerliği arttıran astrolojinin de bu konuda oldukça aktif bir rol oynadığını görüyoruz. Astroloji aslında gezegenlerin, bizlerin üzerindeki manyetik etkisini açıklamakta oldukça etkili ve geçerli bir yöntem, fakat bir o kadar da tehlikeli. Zira çok fazla sayıda astrolog, felaket tellallığından öteye gidemiyor ne yazık ki! Bir astrolog olarak elbette ben de takip ediyorum tüm bunları… Ve bunların,  kimseye fayda sağlamadığını düşünüyorum. Kaldı ki astrolojinin falcılık olarak algılanmasının da yanlış olduğunu düşünüyorum. Aslında astroloji bizlere sadece olasılıkları söyler. Bu olasılıkların gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini asla kesin olarak söyleyemez.

Yani falanca astrolog çıkıp Mars ile Uranüs kare açı yapıyor; o halde kesin deprem olacak diyemez ve dememelidir. Zira bu durum, her zaman böyle olacağını göstermez. Belki de insanlık öyle bir şey yapar ki bu gerilimli etkiyi azaltır. Boşuna boşuna, sırf takipçi kazanmak veya egoyu şişirmek için böyle büyük büyük ve kesin şeyler söylemek, hem büyük bir karma yaratmaya hem de astroloji karşıtları tarafından, astrolojinin iyice bilim-dışı veya falcılık olarak görülmesine neden olmaktan öteye gidemiyor. Bazen çok ünlü, oldukça iyi astrologların bile yanıldıklarını görebiliyoruz. Dolayısıyla aslında işin özü; eğer o olay öğrenilmesi gerekiyorsa bir şekilde sistem tarafından, bazı kişiler ya da durumlar ile toplumlara bildiriliyor ya da sezdiriliyor. Keza yüksek varlıklardan alınan tebliğler de bu kısma girebiliyor. Ama tabi her şey, izne tabii ve insanlığın tekâmülünde olumlu anlamda katkıda bulunacaksa oluyor.

Kısacası kehanet bilmecesinin kesin cevabını hala bulamadık ve bulabileceğimize de sanmıyorum. Sonuçta, bazı bilim insanları bu olasılığa vâkıf olduklarına inansalar da evrenin gizemlerinin hepsini de öğrenmemiz gerekmiyor.

kehanet celse

Kehanete Dair Celseden Bir Örnek

Şimdi Dr. Bedri Ruhselman’ın, ülkemizde yayınladığı 1954 basımlı Ruh ve Kâinat adlı dergisinden aldığım ve H. Görene ait “Gelecekteki Hadiseler Varlıklardan Öğrenilebilir mi?” başlıklı yazısını, günümüz Türkçesine uyarlayarak sizinle paylaşıyor ve bu konuyu burada noktalıyorum.

1895 tarihinde büyük spirit alimlerinden L. Densin yapmış olduğu bir spiritizma celsesinde, geleceğin, varlıklardan öğrenilip öğrenilemeyeceği hakkındaki konular üzerinde dikkati çeken bir tebliğ alınmıştı. Bu tebliğde geçen sözlerin birçok bakımdan faydalı olacağını düşündüğümüz için tebliğin bazı kısımlarını aktarıyoruz:

Soru: Bazı ruhlar geleceği bilip, söyleyebilirler mi?

Cevap: Geleceğin bilinmesine izin verilmemiştir. Geleceği haber vermekten beklenen faydayla karışık heyecanların meydana gelmesi tehlikesi mevcuttur. Bu durum dünyada yaşayan insanların imtihanlarını başarıyla geçebilmeleri için çok gerekli olan huzur ve ahengi tümüyle ortadan kaldırır. Eğer insanlar, başlarına gelecek olan durumları evvelden bilselerdi; iradelerini kullanamazlar ve şaşkına dönerlerdi. Meydana gelecek, fakat insanlar tarafından bertaraf edilmesi arzu edilen bir olayı, insanlar evvelden sezebilselerdi; iradelerini bu olayın aleyhine zorlamaya başlarlardı.

Biz, size kuvvet ve cesaret vermek istiyoruz. Sizi daima teselli ederek, dünyadaki yolunuzun engelsizce gayesine erişmesine ve dünyalara gelip-gitmelere refakat eden ıstırap ve güçlüklere dayanabilmeniz için gerekli tahammülü göstermeniz için yardım ediyoruz. Bundan ötürü gelecek olayları vaktinden evvel size bildirmeye, biz müsaadeli değiliz. Bir şahsın, bir ailenin,  bir milletin karşılaşacağı özel ve hatta genel olaylar, sizce önemsiz ve basit gibi görünse bile onları ifşa etmenin neticeleri, dünyanızda ve özel hayatınızda çok büyük karışıklıklar ve şaşkınlıkların meydana gelmesine sebep olabilir. Sır olarak kalması gereken gelecek olayları ifşa edenlerin akıbetleri, zor olacaktır. Onlar bu yüzden ıstırap çekmeye başladıkları zaman, işlemiş oldukları hatanın ağırlığını ve kendilerine emanet edilmiş varlıkları karmaşaya sokup, onları zarara uğratmanın sonuçlarını anlayacaklar, fakat çok geç kalmış olacaklardır. Fakat burada istisna haller vardır ki bu sözlerin kapsamından hariç tutmak gerekir. Bu istisnaiyet, ancak büyük kitleler halinde insanlığın tekâmül gerekliğini ve yollarını idrak etmiş; çok yüksek varlıklardan ilhamla almakta bulunduğu bilgileri, insanlığa aktaran yüksek vazifeli varlıklar hakkında düşünebilir. Burada daima yüksek amaçlar esas tutulmuştur.”

 

Nora G. Erdinç

 

Yazar

Benzer yazılar

3 Yorum

  1. Gülay Şimşek

    Sevgili Gülüm Hanım kaleminize sağlık, harika bir yazı olmuş. Bunları hep düşünürüm ve katılıyorum dediklerinize, bazen bu akıma kapılma kendi iç sesini dinle Gülay diyen sesi duyamıyor zihinden ben de bu felaket haberlerini görüyorum. O gün kendi merkezimdeysem korku enerjisini hissediyor ve teslimiyete geçiyorum içimde. Geleceği kimse söyleyemez, söylenmemeli diyor iç sesim. Lakin kendi merkezimde olmadığım zaman başlıyor zihnim bunu kurmaya(benim psikolojim ile ilgili) bunu ne kadar güzel anlatmışsınız toplumda bu psikolojik korkuların ne kadar çok olduğunu görüyorum. Korku frekansı önlem almayı bile engelliyor(nasıl önlem alıncaksa toplu kıyamette dediğiniz gibi .
    İçimseki hislere güzel bir rehber oldu bu yazınız sağ olun.
    Bazen de iyi şeyler duyma bağımlısı haline gelebiliyoruz dediğiniz gibi o vakit de onun için dinliyoruz, itibar ettiğimiz kişileri yani yine bunlar kendi içimizdeki uçların hala uyum içşnde olmadığı ile ilgili bunu fark ettim.
    Mutmain(eminlik hali) olduğumuz zaman kendi sezgilerimiz doğru ya da yanlışı hissettirebiliyor temennim bunun artması. Kendini bilenlerden olmak, hali ile o vakit kendi içsel rabbimizle de buluşup, içsel eminlik mertebesine, tevekkül ve teslimiyetle hayat yolunda ilerleyebilmek harika. Bol farkındalık ile, anda kalabilmek en muhteşem şey.
    Ve Tanrı istemezse yaprak bile kıpırdamaz diyor ruhum.

    Sevgiler

    Yanıt
  2. Murat Tali - YY

    Sevgili Gülüm, yazın sadece bir konuyu değil bir hissi de anlatıyor. Bilginin ötesinde bir bilme halini seriyor insanın önüne. Zihni susturup ruhu duymayı hatırlatan bir farkındalık… Geleceği öğrenmek mi? Belki de mesele tam olarak bu değil… Belki de mesele, geleceğe hangi bilinçle yürüdüğümüz. Yüreğe dokunan, sezgiyi onurlandıran, zamansız bir yazı… Okurken iç sesinle karşılaşma ihtimalin çok yüksek. Okuyucu hazırsan okuyacak, çünkü bazen cevaplar çoktan fısıldanmış oluyor bizlere. Emeğine, kalemine sağlık…

    Yanıt

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir