Gizli Hazine

Biliyorsun işte

Cehalet olmasaydı bilginin hiçbir anlamı yoktu.

Eksiklik olmasaydı bütünlük aklına bile gelmeyecekti.

Korku olmasaydı sevginin farkına dahi varmayacaktın.

Siyah olmasaydı diğer renklerin parlaklığı seni böyle sevindirir miydi?

Zalimler olmasaydı senin kahramanlığına gerek kalır mıydı?

Yalan olmasaydı dürüstlüğün ne değeri vardı?

Sınırlılık, azlık, darlık olmasa bilir miydin ferahlığın, bolluğun, enginliğin kıymetini? Şükreder miydin?

Sadece cennet olsaydı cehennem hiç yokken; böyle arzular mıydın o cenneti?

 

Tekamül ;

Korku ve sevgi arasındaki mesafedir.

Cehalet ile bilgelik arasındaki yolculuktur.

Eksiklik ile bütünlük arasındaki farktır.

Beden kafesinde evrenin merkezine temas edebilme sanatıdır ki kalbindir senin evreninin merkezi.

Cehennemden cennete geçebilme gücüdür ki sen bu iki kavram arasındaki mesafeyi aşarak bu gücünü idrak edersin. Yoksa böyle muhteşem bir güç ne işe yarayacaktı?

Gizli Hazine

Şimdi;

Birkaç dakikalığına şuna buna öfkelenmeyi kenara koy.

Kendine acımaya bir saatliğine mola ver.

Bırak haklı ile haksız bir günlük ateş kes yapsınlar.

Şimdi şikayet etmeyi unut birazdan hatırlarsın nasıl olsa…

 

Ve düşün;

Bütün bu zorluklar, kötülükler, yanlışlar olmasaydı sen nereden nereye ilerleyecektin?

Kötü” yerine “iyi”ye gitmeyi seçemeyecektin.

Kahramanın o muhteşem yolculuğunu yapamayacaktın.

Ne dürüstlüğünün kıymeti olacaktı ne de zekanla göz kamaştırabilecektin.

Kusurlar olmasa kusursuzluk ne işe yarayacaktı?

Düşün;

Yargıladığın ve dışladığın her şey, sen bu dünya sahnesinde şu tekamül oyununu oynayabilesin diye sana hizmet etmek için yaşanıyor olsaydı nasıl olurdu? Ya hakikat buysa.

Ya bu kuantum evreni baştan sona potansiyelden ibaret ise ve bir gözlemci olmadığında hiçbir dönüşüm, hareket veya anlayış yoksa. Ya saf potansiyel olan bu evren senin rüya benzeri gözlemlerinle bir gerçeklik simülasyonuna dönüşerek maddeye çöküyorsa ve bu rüya / gözlem sen bir hayali kutuptan diğerine döne dolana gidip gelirken sana senin potansiyellerini tanıma ve anlama imkanı veriyorsa.

Hani “ben” dediğinde kendini et, kemik, sinir hücreleri, organlar falan sanıyorsun bazen. Ya sen bu et, kemik değilsen. Ya sen bu et ve kemikten oluşmuş ölümlü bedenin rüyasını gözlemleyen bilinç isen.

Bu durumda senin için;

Cehalet, bilgi, korku, sevgi, eksiklik, tamlık, yalan, dürüstlük, sınırların ve farkındalık alanındaki her şey maddeye çökmüş gerçeklik olarak algılanan potansiyeller olurdu.  Ve sen, bunları rüyanda gözlemlediğin bu beden aracılığı ile anlamış, tanımış olurdun.

Tasavvufta bir rivayet var. Sanki bu durumu özetlemek için söylenmiş gibi. Rivayete göre alemlerin rabbi diyor ki;

“Ben bir gizli hazineydim, bilinmek istedim, alemleri yarattım. Bilmek istedim, Adem’i yarattım.”

Ya gözlemci, Adem’i yani insanı rüyasında gözlemleyerek kendisini biliyorsa. Ya Adem yani sen, ben, herkes bu gizli hazinenin kendisini bilmek için kendinden yansıttığı kendisi ise..

Fark ettin mi? Bu yazıda  “fraktal” resimleri var.

 

 

Yazar Hakkında

Her şey şu ana dek söylendi. Şimdi bir kere de ben söylüyorum. Sonsuzun tekrarı benim belki ilk deyişim. Her tekrarda kendini yeniden keşfetmenin o tatlı oyunbazlığı derinde hissettiriyor var olduğumu. Böylece biliyorum hep varım, hep seyirde ve bazen de içinde. Bu yüzden yazıyorum.

Benzer yazılar

1 Yorum

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir