Kabullenmek

Birini, bir şeyi ya da kendimi kabullenmekten söz ederken, neyin hangi sebepten niçin olduğuna anlam yüklemekte zorlanıyorsam bu işte bir bit yeniği var demektir. Olan biten her şeyin bir anlamı olduğuna inanan biri olarak bu anlamı doğru algılamak konusunda bana epeyce iş düşüyor. Bu işin en büyük bölümüyse kontroldür. Benim, olan biteni ne kadar kontrol ettiğimi düşündüğüm, kabullenişin de temelini oluşturuyor. Bu dünya, daha doğrusu benim dünyam gerçekten benim mi? Her istediğimi, arzu ettiğimi gerçek kılmak ya da sahip olmak yeteneğine sahip miyim acaba? Cevabı evet. Ancak inanç da burada devreye giriyor. Bir şeyi istemekle onu elde edebileceğine olan inancın gücüyle gerçekleşme oluşuyor. Sadece istemek ve bu uğurda bir şey yapmamakla, isteyip bu uğurda elinden gelen tüm çabayı göstermek arasında büyük fark vardır. Yine de isteyip, çabalayarak ve inanarak yaptığında bile sonucun arzu ettiğin gibi gelişmeme ihtimali de mümkün. O zaman her şey neye göre oluyor veya oluşuyor? Bunu anlamak zaten hayatı tanımak için atılan adımlardan biridir. Atılacak pek çok adımdan ilki sadece…

kabullenmek

Basit bir şekilde anlatmam gerekirse, kitap yazıp karakter yaratmaya ve onların hayat hikayelerine karar vermeye benziyor. Önce gelişigüzel bir kaç satırı aklıma geldiği gibi not ederim. Nerede nasıl kullanacağımı bilmeden bir kenara yazarım. Epeyce birikmeye başladığında o zaman genel bir kurgu bulmaya gayret ederim. Sıra karakterleri yaratmaya geldiğinde kendi hayatımdan bildiğim, tanıdığım, bana özellikleriyle kendini hatırlatan kişilerin isimleri ile yazmaya başlarım. O kişinin, karakterin bir adı vardır sonradan değişecek olan. Gerçek hayattan seçtiğim bu karakterleri belli bir kalıba sokmak, ne düşündüklerini yazmak sonradan aralarındaki konuşmaları eklemekle kitap ilerler. Çoğu zaman karakterler kendi başına hareket etmeye başladığında kontrolün elimden gittiğini fark eder bırakırım. Nereye gitmek istiyorlarsa o şekilde sadece parmaklarımdan dökülmesine izin veririm. Sonradan nasılsa beğenmediğim yeri değiştirebilirim diye kendimce bir tavır alırım. İşin aslı onlara kontrolün kimde olduğunu hatırlarım.  Onlara ” Siz ne yapmak isterseniz isteyin. Sizleri var eden de benim, varlığınızı sürdürecek olan kişi de benim.” derim. Onların yapmak istediklerini bir kenara atıp görmezden geldikçe daha çok başkaldırı, isyan ve kaos ortamı oluşur.Belli sınırlar içinde serbest bıraksam bile sınırları zorlayıp kafalarına göre ilerlemek isteyenler oluyor. Bu da beni kızdırıyor. Evet, kontrolün elimden gidişi beni çaresiz hissettiriyor. Hâlbuki ben yarattığım karakterlere güvenmeli, onların mutlaka iyi ve doğruyu yapacaklarına inanmalıyım. Aksi halde onlara nefislerini vermemiş oluyorum. Kitap ilerledikçe karakterler ve kurgu ortaya çıktıkça daha leziz bir hale dönüşüyor. Yine de sonuna gelmeden olan bitenleri tam olarak anlamak zor oluyor. Başlayan şey nasıl bitecek ve her karakterin sonu ne şekilde gelecek gibi soruların cevapları belli olmuyor.

Gerçek hayat da aynı değil midir? Benden beklenen bazı şeyler varken, tüm uymam gereken kurallar bana bildirilmişken ben halen kendi kafamın dikine gidiyorsam buna dur diyecek bir Merci yok mu? Elbette var! Benden iyi ve doğruyu seçmem için nefsim verilmiş ve benden olunabilecek en iyi insan olmam bekleniyor. Olan biten, başıma kötü diye adlandırdığım olaylar geldikçe ben anlam yüklemekte zorlanıyorsam, kitabın, kendi hayat hikâyemin sonuna gelemediğimden kaynaklanıyordur. Kabullenmek, teslimiyettir, tevekküldür ve ulaşılması zor bir yerdir. Bir kez ulaştın mı zaten dönüşü de yoktur. Kalmak istersin dönmemek üzere… Artık ordasındır.

 

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir