Doğada her şey kendi doğasına uygundur. Doğa bir güle ‘neden papatya değilsin, papatya olabilirsin, enerjini buna ver’ demez. Doğa her şeyin kendini gerçekleştirmesine izin verir. Özdeki enerji, özün kendini gerçekleştirmesi için özgürce kullanılır.
İnsan özünü hatırlamadığında, içindeki enerjiyi kendi özüne ait olmayan bir şeye ulaşmak için harcar; kendi çiçeğini doğal bir şekilde açtırabilecekken başka çiçekler açtırmaya uğraşır ve başarısız olur. Özde olanı yalnızca içeriye bakan ve içeriyi dinleyen kişinin kendisi bilir. Bütün bilgi orada mevcuttur. Onu büyütmek için ondan yalnızca bir parça kullanmak yeterlidir, büyümeye can atan öz kendiliğinden büyüyecektir; tıpkı bir bitkinin büyümesi gibi. Bir tohum, bir fidan, kök veya gövdeden bir parça, öz her nerede saklıysa, yalnızca ona ihtiyaç vardır. Yalnızca denemeye ve içten gelen şeyi uygulamaya ihtiyaç vardır.
Toplum, aile, sosyal çevre, insanı olmadığı bir şeyin çiçeğini sahte bir şekilde açtırmasını söyler çoğu zaman; çünkü özün içindeki potansiyeli göremezler, özün asıl arzusunu göremezler.
Kendi özünü keşfetmek ve gerçekleştirmek, çiçeklenmek, insanın en temel sorumluluğudur. Kendisine coşku yaşatan, zamanı unutmasını ve anda yaşamasını sağlayan, içinden taşan her ne varsa, insan onu beslemelidir, kendini gerçekleştirmek için.
Çiçeğin açması gibi, insan da özünün çiçek açmasına izin vermelidir.
Yaşamın kendisi insanın çiçek açmaya doğru yaptığı bir yolculuktur. Bu yolculuk için yalnızca bir yol yoktur. Aksine, birbiriyle bağlantılı, sonsuz sayıda yol arasından nasıl bir rota çizerse çizsin, insan her zaman kendine doğru yolculuk yapar.
Yaşamın bütün amacı kendine giden yolda, insanın rotasını farkındalıkla belirlemesi ve kendini bulmasıdır. İnsan bu yolda karşısına çıkan dönemeçlerde bazen kararsızlık yaşar, girdiğinde onu tekrar başladığı noktaya getiren yolları seçer. Seçtiği yolun onu hep aynı noktaya getirdiğini farkındalıkla anlamadığı sürece, aynı yola tekrar girmeye devam eder.
İleriye götürmeyen yola girmekte sakınca yoktur; önemli olan o yolla alakalı farkındalık kazanıp ileriye götüren yola doğru tekrar rota çizebilmektir. Farkındalık olduğu sürece, insan nereye gittiğini bilerek ilerleyecektir; farkındalık olmadığındaysa, ona olduğu yerde daireler çizdirip hiçbir yere götürmeyen yolu anlamayarak orda kalmaya devam edecektir.
Hangi yolun kendisine gittiğini anlayan insan hayatında ilerlemeler yaşarken; yuvarlak bir yolda daire çizdiği halde ilerlediğini zanneden insan, kendi hayatında hiçbir ilerleme göremeyecektir, hep yürüyecektir ama hiç yol alamayacaktır, ta ki daire çizip durduğunu anlayana kadar.
İnsanın bütün arayışları kendini bulmaya yöneliktir. Kendini bulmak için çıktığı yolda, insan için en önemli soru ‘ben kimim’ sorusudur. Bu en önemli soruyu kendisinden başka herkese soran insan, kendinden uzaklaşır. Başkalarının cevaplarına göre kendisine özünü yansıtmayan bir kimlik oluşturur; fakat bu kimlik dışarısı tarafından sürekli onaydan geçmek zorundadır, içeriye ait değildir. İnsan dışarıda aradığı cevapları bulamayıp yine kendinden geçip kendine giden yola geri gelir, kendine bu yoldan ulaşır.
İnsana en yakın olan kişi kendisidir, bütün cevaplar buradadır, içeride. Dışarıda bulunan cevaplar başkalarının kendisini nasıl bulduğunun veya bulduğunu sandığının cevabıdır. İnsan bu cevapları inceleyerek başkalarının yolu hakkında fikir sahibi olur. Bazen o yollardan birinde kendisine giden bir kestirme bulur, bir vakit orda yürümeye devam edip kendi yoluna giden ayrım karşısına çıktığında da kendi yolundan gider. Bazen ise başkasının yolunu kendi yoluymuş gibi yürümeye çalışıp kendine doğru hiç yol alamaz; başkasının yolunda gitmeye o kadar odaklanmıştır ki kendi yolunun önüne kadar gelmiş olsa dahi kendini adadığı ve başkasına ait olan yoldan ayrılmaz.
Başkalarının öğreteceği bütün yöntemler, dışarıya ait cevaplardır. Bu yöntemler birileri için yol gösterici olmuş olabilir; fakat aynı yöntem bir başka kişide hiçbir etki yaratmayabilir. Bir yöntemin, insanın kendini bulmasına aracı olması için, yürekten uygulanması gerekir.
Yürekten uygulanmadan tekrarlanan her yöntem, yalnızca ezberdir, tekrardır; içsel olarak öğrenilmemiştir. Hangi yöntemin kullanıldığının hiçbir önemi yoktur, önemli olan uygulamada yüreğin varlığıdır.
Mevlana’nın dediği gibi:
‘Kalp kilitlidir, her kalbin anahtarı farklıdır.
Ne kadar zorlarsan zorla, yanlış anahtar doğru kalbi açamaz.’ Yürek insanın kendisine giden yolu bilir. İnsanın yüreği hangi yöntemin uygulamasında coşuyorsa, onun için doğru yöntem odur. Yürekte olanı, dışarıdaki hiçbir öğretmen veremez; öğretmen yalnızca insanın kendi yüreğine bakmasına aracı olabilir.
Aranılan yegane öğretmen insanın kendisidir.