Kendimi bir halt zannettiğim zamanda bu cümle ile karşılaşdım. ” Senin gibi ayı nasıl yazar olur? ” Diyen kişi eski sevgilimdi. Katıldığım bir kitap fuarda kadınlarla çektiğim bir fotoğrafı görüp bu cümleyi kullanmıştı. Kıskançlığından dolayı bu cümleyi sarf etse de aslında bir noktada haklıydı.
Kaba saba, sürekli kadınları kızdıran, yeri geldi mi çoğunu küçümseyen bir adam olmama rağmen, kitaplarım da sürekli kadınları yazar, onları ilahlaştırıp, gerçek dünyada onları küçümserim. Bendeki bu tutarsızlık, gerçek dünyada kadınlarda rahatsızlık yaratır. İlişkilerim fazla sürmez, yazmakla baş başa kalırım…
Sonra fark ettim ki insan olmak isteyip , beceremediği karakterleri hayal edip yazıyor. Ve bu kandırılmışlığın verdiği süreçle zaman kazanmaya çalışır…
Ayılıktan nasibini almış bir yazar olarak, hiçbir zaman yazarlığın arkasına sığınıp yazar modeli oluşturamadığım için, yazdıklarımı benimle pekiştiremediler. ” Bu kitapları senin yazdığına inanmıyoruz. ” diyen çok sese şahit oldum…
Bazen yazdıklarıma, kendim bile inanamıyorum. Çünkü ; yazdığım yazılarla karakterim uyuşmuyor. İçimde beni zorlayan başka biri olduğuna inanıyorum. O aslında olmak istediğimiz her şeye bizi dönüştüren bir şey. Kabuklarımızda sıyrılmamızı ister. .. Katıldığım bir televizyon programında sunucunun “Şu ana kadar aldığınız en iyi övgü nedir?” diye sorduğunda; cevap olarak, eski kız arkadaşımın ” Senin gibi bir ayı nasıl yazar olur ? ” ifadesini söyledim.
Hayatımda iz bırakan bu cümle sunucuyu güldürse de aslında cümle çok açıktı. Yazar olmadan önce insan olmak gerekir…
Niyazi Koluş