“Hakim tarafgirdir. Kararları arasında çelişki vardır. Davadan çekilmelidir” dedi salondakilerden biri. Bir anda uğultu yükseldi mahkeme salonundan. AMA’nın davası görülürken ilk dakikalarda ortama hakim olan sükunet yerini tedirginlik ve gerginliğe bırakmıştı. Hakim elindeki tokmağı sertçe vurdu üç kez. Sorun yaratan kişi dışarı çıkartılınca salonda kalan diğerleri mecburen sustular.
AMA kararlıydı. Kendisine ülkenin en iyi avukatını tutmuştu. Yaptığı iş, anlamı, görevi.. Ona ait olan ne varsa değişmeliydi.
Üç harfti altı üstü, yükü ise dağlardan büyük. Siliveriyordu işte kendinden önce geleni. Dudaklardan dökülen cümleleri bir silgi gibi yok edendi AMA. Kendinden önce geleni geçersiz kılan, gerçekliğini elinden alan, ondan öncesini yok sayandı.
Artık birbiriyle çelişkili cümleleri bağlamak istemiyordu. Kendinden önceki cümlenin tüm varlığını silip atmaktan yorulmuştu. İnsanlar AMA’ yla başlayan cümleleri duyunca tedirgin oluyordu. Kimi zaman bir hayal kırıklığının, kimi zaman bir ayrılığın, çoğu zaman da bahanelerin ilk cümlesinde yer alıyordu AMA. Sırtındaki yük ağır geliyor, değişmek, başka bir kelimeye dönüşmek istiyordu.
Derdini tek tek anlattı hakime. AMA’ yı dikkatle dinleyen hakim sonrasında davanın sanıklarından birine söz hakkı verdi. Genç kadın bu üç harfli kelimeyi en çok kullananlardandı. Hakim neden bu kadar sık kullandığını sordu, kadın yanıtladı:
“O olmadan her şey eksik kalır. İfade edemem kendimi. Sadece ben değil siz, burada bulunan insanlar hatta hepimiz. Bir düşünün hayatınızdan tamamen çıktığını.” dedi. Hakim farkında olmadan kafasıyla onayladı genç kadını. Belli etmemeye çalışsa da kadınla aynı fikirdeydi.
İtiraz etti AMA’nın avukatı. “Hanımefendi bu kelimeyi en fazla kullanan kişi olarak mahkeme heyetini yanıltmaya çalışmaktadır” dedi.
AMA söz isteyip ayağa kalktı
“Bu kadını çok iyi tanıyorum. Daha dün kendi cesaretsizliğini bana yükledi. ‘Seni seviyorum ama…’ diye başladı konuşmaya. Yapamadıklarını, yaşayıp isteyip de yaşayamadıklarını anlatırken beni kullandı her zaman. Bahanelerine de cesaretsizliğine de beni paravan yapıyor her defasında. ” dedi.
Hemen arka sırada oturan bir adamı işaret edip;
“ Kendisi çalıştığı kurumda müdür. ‘Yaptığın iyi görünüyor ama…’ diye başlar insanları eleştirmeye. Yapılan iş eksiksiz olsa bile beni kullanıp mutlaka bir kulp takar. İnsanlara nerede eksik olduğunu bile açıklamaz. Tek amacı eleştirmek olduğundan sürekli beni kullanıyor.”
Az ötedeki yaşlı kadını gösterip;
“Bu hanımın da iki lafından biri benim. Bayılır insanları beni de alet edip çekiştirmeye. Bir arkadaşını diğerine çekiştirirken ‘İyi kadın ama’ diye başlar konuşmaya. Karşısındaki sadece olumsuzlukları hatırlar. Hele bir de yaptığı gıybet kulaklara gidince kıyamet kopuyor. Beni cümlelerin başına koyarak kalp kırıyor, incitiyor, sonra da “ Sen yanlış anladın ama…” diyerek işin içinden sıyrılıyor. Şikayetçiyim hakim bey. Artık dayanamıyorum insanların beni kullanarak yaptıkları pervasızlığa ” dedi.
Hakim, “ Derdini anladım anlamasına da senin isteğin nedir?” diye sordu.
“Sil baştan yeni bir anlam yükleyin bana. Kurtarın beni insanlardan. ”
“İsteğini yerine getirmek hayli zor” dedi hakim.
Duruşmaya ara verildi. Mahkeme heyeti kendi arasında toplandı. Konuştular, tartıştılar. Bu ilginç davayı karara nasıl bağlayacaklarını ölçüp tarttılar. Sorun büyüktü. Üç harf de olsa bu kadar önemli bir kelime nasıl olup da dilden, sözlükten çıkacaktı, yeni bir anlam yüklemek ise başlı başına bir sorundu.
Sonunda bir karara vardı hakimler. Toplantının ardından davanın görüşülmesine devam edildi. Mahkeme salonundaki sessizliği bozan hakim oldu.
“Yaz kızım. Karar; karşıtlıkları, çelişkili cümleleri bir araya getiren, öte taraftan içinde bulunduğu cümleye bir şart, bir uyarı anlamı katan AMA sözcüğü yükünün ağırlığı konusunda haklı bulunmuştur -ama- kısa bir süre bile kullanılmaması durumunun söz konusu olamayacağına, aksi takdirde insanların bahanelerini sıralarken ya da açıklama yaparken zorda kalacağına, yaşanacak kaosun engellenmesi ve çoğunluğun yararı gözetilerek AMA’nın görevini yapmak zorunda olduğuna karar verilmiş, dava düşürülmüştür.”
Hayatlarımızdan gün, neşe, huzur, sevgi eksilten ne kadar çok “üç harfli” varmış meğer. Ama kelimesini iletişim dersleri aldığım zaman üstünkörü görüp geçmiştim ve ama kelimesini kullanmayı da pek sevmem. Fakat çok fazla “ama”ya maruz kaldığımızı fark ettim. Seni severim, “ama”, seninle bu yola çıkarım “ama”, senin için bunu yaparım “ama”, bunu sana söylerim “ama”, başarılısın “ama”… Bunlar bizim duymak istediğimiz şeyler mi? Yoksa bize bunu ifade edenlerin kendi içsel yoksunlukları mı bilemedim? Hangimiz neye eksilip, neye çoğalııyoruz da cebimizden, dilimizden “AMA”yı eksik etmiyoruz. Yaz çok güzeldi “ama” gerçekten çok güzeldi… Emeğine sağlık Ülkü…