Yeni dünyanın kehaneti “Siz” kodu

Başı ve sonu bir olanda hep O vardı. Ondan başka her şey Ondan olma ve Onun eseriydi. İçindeki var olmuş olan hep gün yüzüne çıkmak istedi. Çıkacaktı çıkmasına ama bir muhatap lazımdı. “İnsan” dedi onun adına. “Taşı beni, dağlara, taşlara sığamam ama bir insanın kalbine sığarım” dedi. Sığdı da. Ancak bunu öylesine derin bir şekilde yaptı ki; sırların sırrına gidebilmek için nereye gizlendiğini kendisine de unutturdu.

Bulunmak ve bilinmek onun tutkusuydu. Kendini bileceği yer yine insan adını verdiği kendisiydi. Asırlarca yolculuktan sonra ışığını açmaya hükmetti. O artık kendini hatırlamak istedi. Nereye saklandığını görmek için baktığında da kehanet içeren bilgilerinin, bilginlerin elinde mevcut bir halde tuttuğunu gördü. Bu onun en istediği şeydi. Onlar aracılığıyla kendini hiç yok etmediğini ve hep var olduğunu bildi. O halde bilgilerin iki şekli vardı. Birisi karanlıkta kalan ve bilinmeyen yönü; diğeri de ışıkta görünen ve bilinen yönüydü. Işık yayılacaktı. O artık kendi yanılsamasından özgürleşecekti.

Bu hikayenin özünde elbette ki Tanrı’nın kendini bilmek arzusuyla yandığını görebiliriz. Efsanelere konu olmuş ilahi aşkın temelinde her zaman bu vardı. Mevlana’nın, Şems’e, Yunus Emre’nin Taptuk Emre’ye duyduğu aşkın aşkınlığında yine Tanrısalın kendisini bilmek tutkusu vardı.

İki kişi olarak alınan bu yol bugün bizim gerçekten de kafasını karıştırmış ve bilinmeyene merak salmamıza da neden olmuştur. Bugün bilinen ruhsal öğretilerdeki tüm hikayelerin “usta ve çırak” ilişkileriyle anlatılması sebebiyle; kendimizle ilgili bilinilirliği fark etmek için dışarıda bir usta arayışına giriyoruz. Buraya kadar olan kısmında bir yanlışlık yok elbette. Farkındalık yolculuğunda asırlardır aktarılmış bilgilerle kendi özümüze yolculuk ediyoruz. Tanrı’nın da muradı zaten bu yönde. Ancak bugüne baktığımızda; kendimizi dar ve sınırlı varlıklardan ibaret olarak görüyoruz, bu bir tuzak ve bu tuzağa düştüğümüzden itibaren yolculuğumuzda aşağılara düştük, bilme halinden uzaklaştık. Yazının başında belirttiğim, bilinmeyen karanlığın aslında bilinebilir olması, sadece ışığı basitçe açmaktan ibaret olması gerekirken, bugün kendi karanlığımızı başkalarının bilmesi için adeta bir sektör yarattık. Adı Falcılık..

Falcılık mı Algıcılık mı?

Hepimizin bilinçaltında yatan bilinmeyene duyulan merak böylesi bir sektörü de meydana getirdi. Şimdi söyleyeceğim noktalara dikkat edecek olursanız nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığımızın altını önemle çizebiliriz. Böylelikle, bundan sonra merak edeceğimiz her konuyu, zaten hepimizde var olmuş olan kehanetçiye başvurarak yapabileceğiz. Falcıya gittiğimizde, hadi biraz daha ileri giderek konuşalım, “her şeyi çok iyi bilen” bir falcıya gittiğimizde gerçekten de onun bizi okuması sebebiyle şaşkınlık geçirebiliriz. Bunu nasıl yaptığına asla akıl sır erdiremeyiz. Oysa o bunu basitçe yapmaktadır. Sizin zaten ona gittiğinizde açık olan enerjinizden ve geleceği bilmek merakınızdan faydalanarak, size tam da duymak, ya da onun inisiyatifine kalmış bir şekilde duymak istemeyeceğiniz şeyleri söyleyecektir. Siz allak bullak çıktığınız seanstan hemen sonra da onun söylediklerinin çıktığına şahit olacaksınız. Hemen yakınlarınızla bunu paylaşarak onun size dair birçok şeyi olağanüstü bir şekilde bildiğini ve söylediklerinin nasıl da çıktığını anlatarak o kişiyi de falcıya gitmeye ikna edeceksiniz. Buraya kadar tamam mı? Çok tanıdık geldi değil mi? Üzülerek söylemek gerekirse; bundan sonrası için hayatınız, artık o falcının size söylediği birkaç kehanetten ibarettir. Bu kadar basit. Artık algınızla oynandığı için sadece konuşulanlara odaklanacaksınız. Onların birçoğu belki de sadece onlara dikkatinizi verdiğiniz için gerçekleşecek; ancak siz bir türlü gerçek mutluluğu elde edemeyeceksiniz. Hayatınızı da iyice çıkmaza sokarak kendinizi, kendi elinizle bloke edeceksiniz. Bunun yanına da “çaresizlik” eklenecek ve onun kardeş duygusu “yetersizlik” ve onu da kuzeni olan “değersizlik” duygusuyla yaşamınızı parçalara bölmeye devam edeceksiniz. Zaten bu da sektörün en istediği yaşam biçimidir.

Oysa o kadın/adam size her ne söylediyse sizin sadece tek bir potansiyelinizi görerek bunu yaptı. Siz sonsuz sayıda potansiyele sahip olduğunuzu bilseydiniz, bırakın falcıya gitmeyi, kimsenin sizin hayatınızla ilgili tahminde bulunmasına bile müsaade etmezdiniz. Birkaç potansiyelle yaşamak yerine, sınırsız potansiyellerle, seçimleriniz neticesiyle hayatınızı nasıl muhteşem hale getireceğinizi fark ederdiniz. Siz hayatınızla ilgili neyi seçiyorsanız zaten öyle olacaktır. Bunun için tek yapmanız gereken şey -tıpkı o falcının size yaptığı gibi yani, şüphesizlik ve kendinden emin olarak aktarımı- kendinizden şüphe etmeyerek bir niyet dalgası yaratmaya izin vermektir. Bu, içimizdeki kayıt sistemine ulaşmamız için harika bir farkındalıktır. Peki nedir bu kayıt sistemi?

yeni-dünyanın-kehaneti-siz-kodu

Akaşik Kayıtlarımız- İçimizdeki Kehanetçi

Yazının başından beri söylediğim gibi bilinmezliğe duyduğumuz merak “usta”yı mutlaka karşımıza çıkartmıştır. İsimlerini saydığım ve sayamadığım nice yüce üstat bize aslında sadece kendi içimize bakmayı miras bıraktılar. Bunu göstermek için içsel yolculuklarını ve Tanrısal olana kavuşmanın sırlarını verdiler. Yeni Çağ bilincine açılanların çok iyi bildiği gibi, içimizdeki bilge kehanetçiye sahip olduğumuzu fark etmeye başladık artık. Bunu ruhsal DNA’mızın içinde mevcut olan akaşik kayıtlarımız olarak açıklayabiliriz. Tüm bilgilerin, geçmişin ve geleceğin hepsinin bu kayıt sistemimizde olduğunu, bugün o iyi falcılar da gayet iyi bilmektedirler ve sizi o kayıtlarınızdan okumaktadırlar. Ancak sadece birkaç tanesiyle.

Hal böyle olunca da söylediği şeyler doğru da çıkınca bilinçaltınız olduğu gibi bunları kayıtlayarak işleme sokar ve üst bilince komut verir. Fal çıkar ama siz bitersiniz… Diğer potansiyeller yok edilmiştir, çünkü hepsini görme yetisi sadece size verilmiştir, bir başkasına değil. O, siz açıldığınız sürece okuma yapabilmiştir; ama siz bunun farkında bile değilsiniz. Peki sonra ne olacak? Yeniden falcının yolunu tutmaya başlayacaksınız. Bu böyle epey bir gider ve de bazılarının da söylediği gibi “Hep aynı şeyleri söylüyor ve artık ona gitmeyeceğim. Mars’da biri varmış şimdi ona gitmek istiyorum.”

Şaka bir yana öyle bir imkan olsa bu yazıyı okuduktan sonra bile gitmeye devam eder miydiniz?

Artık kendimizi bilme arzumuzu, sadece hayatımızın küçük bir kısmını bilmek adına sabote edemeyiz. Durum sandığımızın çok dışında olabilir. Bilinmeyeni illa merak ediyorsanız, bunu gerçekten kendi özünüzü bilmek adına yapın. Göreceksiniz ki orada çok doğru bir rehber var ve asla yanılmıyor. Size sadece duymak istediklerinizi değil, ettiğiniz niyet her neyse onu zaten işleme sokmak için bekliyor. Diğer bir deyişle; siz kendinizin en yüksek potansiyellerini deneyimlemek için kendi içinizdeki sizden, kehaneti harekete geçirerek saf mutluluk halinde, dışarıdaki arayışları bitirerek realitenizi belirliyorsunuz. Bunu sadece siz yapabilirsiniz…

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir