Yönetmek! İşte bütün mesele bu

William Shakespeare’in Hamlet’teki “Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!” sözü tüm dünyada yüzyıllardır yankılanmaktadır. Böylesi bir sözü günümüzün yönetim bakışına uyarlamak, kuşkusuz daha ilgi çekici olacaktı.

Yönetmek bir mesele mi? Yoksa yöneticiler, bunu kendileri mi bir mesele haline getiriyorlar?

Oysa yönetim, insanlık tarihi kadar eski bir kavramdır. İnsanoğlu topluluklar halinde yaşamaya başladığından beri Yönetim kavramı da ortaya çıkmıştır. Ancak bir disiplin, bir yaklaşım olarak incelenmesi ise çok eski sayılmaz.

Bundan yaklaşık 2.500 yıl önce Çinli bir general ve askeri teorisyen olan Sun Tzu’nun savaş stratejileri üzerine yazdığı “Savaş Sanatı” adlı eseri dünyanın en eski strateji ve yönetim çalışması olarak bilinir. Yani yüzlerce yıl önce söylenmesi gerekenler esasında söylenmiş.

Yöneticilikte bilimsel yöntemi ilk defa tam anlamıyla uygulamış olan kişi ise Frederick Winslow Taylor’dır. İşin yapılış tarzını incelemiş ve amirin gerçek rolünü belirlemiştir. 1911 yılında “Bilimsel Yönetimin İlkeleri” adlı eseri yayınlanmış olan Taylor; Zaman Etüdü İlkesi, Kontrol İlkesi gibi yönetsel ilkeleri ortaya koymuştur.

Modern Yöneticilik anlayışının babası sayılabilecek kişi ise Fransız Sanayicisi Henri Fayol’dur. Taylor, bireysel olarak çalışanların işi üzerinde yoğunlaşırken; Fayol ise yönetim sürecini sistemli bir şekilde inceleyerek, özel ve kamu yöntemlerine yol gösterici bir yönetim anlayışı ortaya koymaktadır. Fayol, yönetimi; planlama, örgütleme, yürütme, ve kontrol alt süreçleri altında gruplamıştır. Taylor ve Fayol tarafından geliştirilen yönetim teorileri genel olarak, “klasik yönetim teorileri” olarak bilinmektedir. Bu teorilerin ortak özelliği, organizasyon ve yönetimde insan boyutunun yeterince dikkate alınmamış olmasıdır.

Yönetim, yalnızca sevk ve idare etmek değildir. Böyle olsa sürüsünü otlak yerine sevk edip, orada koyunlarını idare eden bir çobanı yöneticiliğe en iyi örnek olarak göstermek gerekirdi. Yönetim; eldeki kaynaklar aracılığı ile bir işin planlanması, uygulanması ve kontrol edilmesidir. Bu kaynaklar; insan, zaman, bilgi, hammadde, bütçe, teknoloji, işle ilgili her şey olabilir.

Peki yöneticilik kavramı bu kadar eskiyken birçok yeniliğin ve değişimin yaşandığı günümüzün yöneticisi ise nasıl bir insan olmalıdır?

Bir yöneticinin ne gibi özelliklere sahip ve nasıl bir insan olması gerektiği konusunda kesin bir yargıya varabilmek zor olsa da, yöneticinin fonksiyonunu anlamak oldukça basittir. Bir yöneticinin en önemli fonksiyonu, gerek kuruluşunun gerekse çalışma arkadaşlarının amaçlarının gerçekleştirilebilmesine destek olacak bir ortamı yaratmaktır.

Ancak maalesef günümüzde yönetici ve yönetici adaylarının yanlış seçimi, yöneticilerin kendilerini geliştirememesi ve değişimlere ayak uyduramaması ve belki de en önemlisi yöneticinin kendisini astları ile rakip olarak görmesi, zaten zor olan yönetim işini daha da karmaşık bir mesele haline getiriyor. Oysa yönetim, kuralları ve yaklaşımları belli olan bir sistemdir ve odağına “insan” konularak, bir sanat olarak da icra edilebilir.

Günümüzde yöneticilik, sadece astlara amirlik yapılmasıyla bağdaştırılamaz. Yöneticilik, bir süreç yönetme işidir. Yöneticilik; insan, zaman, bütçe gibi kaynakların etkin biçimde kullanılarak, kuruluşun ve çalışanların ortak amaçlarına ulaştırılması işidir. Yönetici; engelleri kaldıran kişidir, engel çıkartan değil!

Bir şirkette bir tarafta karlılık oranları, verimlilik hesapları, bütçeler ve finansal tablolar vardır. Diğer bir tarafta da insan ve insana dair beklentiler, ilişkiler, motivasyon ve ekip ruhu unsurları bulunmaktadır. Bir yönetici, bu dengeyi iyi kurmalı ve hem iş hem insan odaklı bir yöneticilik tarzı geliştirmelidir.

Yönetici, sahip olduğu tüm kaynakların ve onların potansiyellerinin farkında olan ve hepsinden ne kadar kullanması gerektiğini bilen kişidir. Ancak sadece bilmek yetmez! Bir yönetici, işiyle ilgili çok fazla teknik bilgiye sahip olabilir, ama bildiklerini doğru uygulayabildiği sürece sonuç alabilir. Sun Tzu’nun dediği gibi “Bilgelik her şeyi bilmek değildir, bildiklerini uygulayabilmektir.

Vizyon koyan, yetki devreden, ikna eden, destek olan, cesaret ettiren, ilham veren, yolları açan ve sonuç elde edenler mi yönetebilir, yoksa egoları ve sığ görüşleri arasında bunu bir mesele haline getirenler mi?

Yararlanılan Kaynaklar :

1 Prof. Dr. İlhan ERDOĞAN, İ.Ü İşletme Fakültesi, “İşletmelerde Davranış”, 1994

2 Prof. Dr. C.Can AKTAN, “Klasik Yönetim Anlayışında İnsan Boyutu”

3 Yrd. Doç. Dr. Ramazan ŞENGÜL, Kocaeli Üniversitesi İİBF, “Henri Fayol’un Yönetim Düşüncesi Üzerine Notlar”, 2007

Yazar Hakkında

Eğitmen ve yazar Fuat Sağıroğlu 1979 yılı İstanbul doğumlu olup, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunudur. Kendisi Eğitim ve Gelişim Yönetimi alanında görev yapmaktadır. Fuat Sağıroğlu’nun “Eğitimin Mutfağından Sahnesine”, “Dünya’nın Son Savaşı” ve “Aşk Burada Çekmiyor” adlı üç kitabı bulunmaktadır. "Eğitimin Mutfağından Sahnesine - Eğitim ve Gelişim Yönetimi" adlı mesleki kitabı 2022 yılı sonunda Akademisyen Kitabevi'nden çıkmış olup, kurumsal eğitim alanına önemli bir katkı sunmayı amaçlamaktadır.

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir