Mutlak ve hakiki varlık olan O, insanın kendisinde gizlidir. Tüm yaratılış saf bilincin ilahi ışık oyunudur. Tüm ruhlar ve tüm varlıklar bu saf bilincin farklı görünümlerindeki yansımalarıdır.
Varoluşun amacı O’nun bir parçası olduğumuzu hatırlamak ve ölümü deneyimlemektir. Bizler şu anda şuurumuz kapalı, asıl kimliğimizi unutmuş bir halde birbirimize yabancı olduğumuz bir dünyada yaşıyoruz. Ancak perdenin diğer tarafında hepimiz birbirimizi tanıyoruz. Hepimiz kozmik bir senaryoyu oynamak üzere dünyaya gönderilen oyuncularız. Bir film başlamadan önce bir senaryo çizilir, roller belirlenir ve tüm oyuncular bu rollere uygun biçimde davranır. Filmde iyi ve kötü adamlar olur. Kimi taraflar kurban rolünü oynar; film trajik, heyecanlı, korku dolu anlara sahne olur. Kimi zaman karakterler birbirlerini öldürürler. Ama film bittiğinde tüm oyuncular ayağa kalkar ve birbirlerine sarılırlar. Daha sonra oyuncular tekrar farklı projeler ve farklı senaryolarla yeniden seyircilerin karşısına çıkarlar. Bizler de oyuncuyuz ve izleniyoruz. İşte dünya yaşamındaki gerçek oyun budur.
Bizler kendi ilahi kimliğimizi unutarak ve farkına varmayarak sadece sınanmak için burada olduğumuzu düşünüyoruz. İlahi kimliğimizi yeniden keşfetmeye çalışıyoruz, bunu başarmak ise aydınlanmak olarak tanımlanıyor. Aydınlanmış insanların enerjisi, ışığı çevresindeki insanlar tarafından fark edilir. Bir tek kişinin aydınlanması bile Bütün’ü yüceltir. Aydınlanmış kişi kendisini iyileştirdiğinde tüm dünyanın iyileşmesine katkıda bulunur. Kişi aydınlandığı zaman bundan tüm evren, tüm varlıklar ve tüm hiyerarşinin haberi olur, çünkü hepimiz görünmez ve kopmaz bağlarla birbirimize bağlıyız. Evrende cansız sayılan şeyler bile canlıdır aslında yani bir bilince sahiptir.
Her varlık kendisini ayrı görse de, aslında bir ve bütündürler. Aydınlanmış insan bunun farkında ve bilincinde olduğu için tüm varlıklarla iletişim kurabilme yetisine sahiptir. Çeşitli formlardaki farklı enerji boyutları görülebilir hale gelir. Böyle bir durumu yaşamak ve hissedebilmek inanılmaz bir duygudur. Çünkü aydınlanmış kişi evrende yalnız olmadığının, başlangıç ve sonun bir ve aynı olduğunun farkındadır. Kıyam etmemiş yani uyanışa geçmemiş insanlar ise bu dünyada yaşarken en ufak bir travmada yaşamı çekilmez bulur ve kendisini yalnız hisseder. 2012 yılı Altın Çağ’ın başlangıcıdır yani insanlığın yükselişinin ve uyanışa geçişinin başlangıcıdır. Artık tüm sırların açığa çıkması ve bununla birlikte de ilahi ışığın oyununu anlama zamanı başlamıştır. Bundan dolayı her geçen gün aydınlanan insan sayısı artmaktadır. İlahi ışığa ve O’nun parçalarına sevgiler…