Kutuplaşmanın darağacındaki Türkiye

Birçok etnik, dini ve siyasi cepheler gören güzel memleketimizde insanlarımız arasındaki kutuplaşma korkunç bir boyuta ulaştı. Bir ülke artık ulusal yaslarında bile birlik içinde olamıyorsa durum çok vahim demektir.

Türlü yokluklar içinde yarattığı birlik ve kardeşlik destanlarına sahip olan Türk Milleti, ne yazık ki bu duygulardan uzaklaştı, uzaklaştırıldı. Topumuz, tüfeğimiz yoktu ama en zor koşullarda bile bir ve beraber olmayı başaran yüreklerimiz vardı.

Hiç vazgeçmezdik biz birbirimizden. Kavga ederdik, kızardık, küserdik ama hiç vazgeçmezdik.

Oysa artık sadece yaşayanlarımızın arası açılmadı, ölümlerde bile kutuplaştık. Farkında mısınız? Ölülerimizi bile ayrıştırıyoruz artık…

Siyasi hesaplara kurban olduk… Dış mihrakların oyunlarına geldik… Ekonomik krizlerle yaralar aldık. Ama hiç vazgeçmezdik biz birbirimizden…

70’lerdeki sağ ve sol kavgalarında büyük bedeller ödememiş gibi ayrıştıkça ayrışıyoruz. Alevi – Sünni, Türk – Kürt, Laik – Antilaik gibi alnımıza yapıştırılan etiketlerle aramıza görünmeyen duvarlar ördüler. Son birkaç senedirse habis bir ur gibi arttıkça artan bu kutuplaşma illeti, toplumu ortadan ikiye bölmüş durumda. Bu artık öyle bir ayrışma ki, ne ulusal bir yas ne de sportif bir başarı dinliyor. Oysa Albert Einstein’ın da dediği gibi insanlar sadece ikiye ayrılırlar: İyi insanlar ve kötü insanlar…

Bölünme korkuları vardı hep bilinçaltımızda… Bu vatandan bir karış toprağın sökülmesine dahi tahammülümüz yoktu. Oysa artık kalplerde ve bilinçlerde bölünmeye başladık. En kötü bölünme bu işte…

301 emekçimizi kaybettiğimiz Soma maden faciasında bile tek kalp olamadık… Milli sevinçlerde aynı mutluluk gözyaşlarını birlikte dökemez olduk. Ve şimdi 10 Ekim 2015 tarihinde ülkemizin başkentinde meydana gelen tarihimizin en vahim terör saldırısında bile bir olamıyoruz, beraber olamıyoruz, tek yürek, tek ses, tek yumruk olamıyoruz. Milli maçta yapılan saygı duruşunda bile yuhalamalar oluyor.

Ölülerimizin mezhebine ve nereli olduğuna bakarak, ölümleri değerlendirir olduk. Bu millet, Çanakkale Destanı’nı yaratan neslin evlatları olabilir mi? Bu gidişat sadece bir trajedi olur…

Her şeyi “Biz” ve “Siz” açısından görmek, toplumsal bir körlüktür.

Siyasetçiler bir araya gelemiyor, bazılarının gözlerini oylarını konsolide etme hırsı bürümüş. Gazeteciler takım amigoları gibi davranıyor, yancılar ve yandaşlar sosyal medyayı bir çatışma alanına çeviriyor, kutuplaşma sosyal yaşamın her alanında etkisini gittikçe daha baskın halde göstermeye başlıyor.

Yüreklerdeki ve bilinçlerdeki bu ayrışma artık sokaklara, stadyumlara yansımış durumda… Bunun önü kesilmez ve devleti yönetenler ile siyasi parti temsilcileri akıllarını başlarına almazlarsa çok geç olacak. Bunun vebali çok ağır olur ve kimsenin yanına kar kalmaz. Türkiye, yönetilmesi ve yaşanması çok zor bir ülke haline gelir.

Büyük bedeller ödenerek, bize emanet bırakılan bu güzel ülkeyi darağacından alalım. Yüreklerimizdeki birlikte yaşama duygularını yeşertmeye başlayalım, nefret dilini artık bırakalım ve aynı ağacın dalları olduğumuzu unutmayalım.

Yoksa birbirimizle beraber ülkemizin ipini de çekmiş olacağız…

Yazar Hakkında

Eğitmen ve yazar Fuat Sağıroğlu 1979 yılı İstanbul doğumlu olup, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunudur. Kendisi Eğitim ve Gelişim Yönetimi alanında görev yapmaktadır. Fuat Sağıroğlu’nun “Eğitimin Mutfağından Sahnesine”, “Dünya’nın Son Savaşı” ve “Aşk Burada Çekmiyor” adlı üç kitabı bulunmaktadır. "Eğitimin Mutfağından Sahnesine - Eğitim ve Gelişim Yönetimi" adlı mesleki kitabı 2022 yılı sonunda Akademisyen Kitabevi'nden çıkmış olup, kurumsal eğitim alanına önemli bir katkı sunmayı amaçlamaktadır.

Benzer yazılar

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x