Türk usulü başkanlık sistemi

Bir şeyin başında “Türk Usulü” ifadesi kullanılıyorsa muhtemelen standardı bozulmuş, içi boşaltılmış bir şey olmuştur algısı oluşuyor maalesef. Orijinal fikirler, icatlar, keşifler yapmak yerine mevcut bir şey üzerinden Türk usulü yöntemlerin bugüne kadar ülkemize yeteri kadar fayda vermediği ortada duruyor.

Başkanlık sistemi, temel itibariyle doğrudan halk tarafından seçilen devlet başkanının aynı zamanda yürütme gücünün başı olduğu ve erkler arasındaki dengenin tam olarak sağlandığı hükümet sistemini ifade eder. Yasama ve yürütme güçlerinin görevler ve organlar bakımından birbirinden ayrı tutulması gerekir. Yargının ise apayrı tutulması gerektiğinin ve hukukun üstünlüğünün esas olduğunun belirtilmesine gerek bile yok herhalde.

ABD’de bütün yürütme gücü, dört yıllık süre için seçilen başkana aittir. Senato ve meclis temsilcilerinin oluşturduğu kongre ise yasama gücünü tam bir bağımsızlıkla kullanır. Yani yasama bağımsız, yargı zaten bağımsız.

Oysa bizdeki mevcut parlamenter sistemde bile siyasi partilerin tek adam egemenliğinde olduğu, hükümetin yasamada meclis başkanını yönlendirdiği, yasama ve yürütmenin iki ayrı erk gibi değil, kol kola olduğu bir sır değil. Hele hele yargıya dahi müdahalelerin olduğu, yargının siyasallaştırıldığı da su götürmez bir gerçek olarak gözümüzün önünde dururken tüm bu erkler ile denge ve kontrol mekanizmalarını sağlıklı bir biçimde kurmadan Türk usulü başkanlık sistemi adı altında tek bir kişiye bağlı sistem kurmak, koyunları kurda emanet etmek anlamından öteye geçmeyecektir.

Üç dava arkadaşı Gül, Arınç ve Erdoğan başkanlık sistemi için ne diyor?

11. Cumhurbaşkanı Sn. Abdullah Gül 20 Şubat 2015 tarihindeki konuşmasında;

“Türk tipi bir başkanlık sistemi olmaması gerekir. Bir başkanlık sistemi olacaksa ABD’de olduğu gibi gerçekten kuvvetler ayrılığının açık seçik sarih bir şekilde yazıldığı, her şeyin çok iyi tarif edildiği gelişmiş demokrasilerde hukukun üstünlüğüne dayalı şekilde olursa şüphesiz o da, demokratik bir sistemdir.”

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Sn. Bülent Arınç 2 Nisan 2015 tarihindeki konuşmasında;

“Yani birileri diyorsa ki; ‘Meksika’da var, Arjantin’de var, Paraguay’da var, Bolivya’da var, orada var, burada var. Biz bunların hepsinden kendimize göre bir şeyler alalım. Ona göre bir başkanlık sistemi getirelim.’ Bu, çok doğru olmaz.”

 

Başbakan Sn. Ahmet Davutoğlu ise 2015 seçim beyannamesinde parlamenter sistemin demokratik gerekleri karşılamaktan uzak olduğunu savundu. Oysa daha önceki seçim beyannamelerinde cumhurbaşkanının yetkilerini kısıtlamaktan ve parlamenter sistemi güçlendirmekten bahseden Ak Parti, 7 Haziran seçimi öncesinde başkanlık sistemini hedeflediğini beyan etti.

12. Cumhurbaşkanı Sn. Tayyip Erdoğan 19 Nisan 2015 tarihindeki Kazakistan seyahati dönüşünde yaptığı konuşmasında;

“Şu anda Amerika’da iki kamaralı bir yapı var. Orada iki yılda bir değişen sistem olmamış olsa Sayın Obama çok daha rahat sürecini devam ettirebilirdi. Bakın Obama, istediği gibi yasa çıkaramıyor. Görüldüğü gibi oradaki sistemin de sıkıntıları var. Başkanlık sisteminde yasama, yürütme ve yargı tamamen birbirinden ayrılıyor. Ayrıldığı için de, denetim noktasında en ufak bir zaaf yok. Ancak ben, iki kamaralı sisteme de karşıyım. Çünkü iki kamaralı sistem, adeta kilitleme üzerine inşa edilmiştir.”

Yani Sn. Erdoğan, Amerikan Başkanı olsaydı, oradaki sistemi bu şekilde değiştirmek isteyecekti. Oysa Amerikan Başkanları iki yüzyılı aşkın bir süredir bunu değiştirmeye kalkışmamışlardır ve bu durumu demokrasinin temel unsuru olarak görmüşlerdir.

Türkiye’de başkanlık sistemi olur mu?

Öncelikle bir hükümet sisteminin bir ülke için iyi olup olmayacağını kişilerden ve ideolojilerden bağımsız olarak değerlendirmek gerekir. Siyasal kültürün gelişmişliğine ve demokratik kurumlarının gücüne bakılmalıdır.

Hukukun çiğnendiği ve demokrasinin güçlenmediği bir ortamda başkanlık sistemi olabilir mi? Yargı bağımsızlığı ile yargı tarafsızlığı sağlanmadan ve demokratik teamüller geliştirilmeden bir ülkenin hükümet etme modelinin başkanlık sistemi yapılması, sonucu çok ağır travmalara yol açabilir. Şu an Türkiye’de basın üzerindeki baskıları, hukuka müdahaleleri ve toplumun kutuplaştığı gerçeklerini görmezden gelemeyiz.

Türk usulü başkanlık sisteminin varacağı nihai nokta, hukuksuz ve dengesiz bir ortama sürüklenmiş olan bir seçilmiş krallık olacaktır. 7 Haziran 2015 genel seçimleri artık sadece milletvekilliği seçimleri değildir; bu yola sapılıp, sapılmayacağının seçimi de olacaktır.

Yazımızın sonunu 2012 yılında kaleme aldığım Baş-kanlık Sistemi adlı yazıda sorduğumuz soruyla bitirelim:

Demokrasiyi güçlendirmeden devletin başının kim olması gerektiğini mi sorgulayalım, yoksa öncelikle sağlam ve gelişmiş bir demokratik kültürü inşa etmenin derdine mi düşelim?

Soru, baş sorunu mudur? Yoksa öncelikle başı ayakta tutan gövdenin sağlam ve sağlıklı olması gerektiğine karar verilmesi midir?

Not: Fuat Sağıroğlu’nun 2012 yılında yazdığı “Baş-kanlık Sistemi” adlı yazısını okumak için:

http://fuatsagiroglu.com/?p=1336

Yazar Hakkında

Eğitmen ve yazar Fuat Sağıroğlu 1979 yılı İstanbul doğumlu olup, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunudur. Kendisi Eğitim ve Gelişim Yönetimi alanında görev yapmaktadır. Fuat Sağıroğlu’nun “Eğitimin Mutfağından Sahnesine”, “Dünya’nın Son Savaşı” ve “Aşk Burada Çekmiyor” adlı üç kitabı bulunmaktadır. "Eğitimin Mutfağından Sahnesine - Eğitim ve Gelişim Yönetimi" adlı mesleki kitabı 2022 yılı sonunda Akademisyen Kitabevi'nden çıkmış olup, kurumsal eğitim alanına önemli bir katkı sunmayı amaçlamaktadır.

Benzer yazılar

1 Yorum

  1. Çiçek Sekban

    Çok güzel bir yazı olmuş Fuat kalemine sağlık. Başkanlık sistemini bu denli arzulayan bir bireyin psikolojik yapısı da incelenmeli kanımca. Çünkü pek sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Geçmişten gelen ideolojik arzularini dayatma yöntemiyle gerçekleştirmeye niyetlenen sağlıksız bir şahıs ile karşı karşıyayız ve umarım milletimiz aydınlanır. Yoksa Son pismanlik fayda etmeyecek.

    Yanıt

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir