İnsan hep çocuk kalmayı ister, çünkü orada her şey kendisine servis edilir. Sınırsızca sevilir, elde avuçta olan ne varsa önüne serilir ve yaşamın kralı/kraliçesidir çocuk, merkezdedir. Ana rahmindeki kadar olmasa da beslenen ve korunandır çocuk…
Çocuk, kendisine sunulanlar ile büyür. Büyümek onun doğasında var çünkü. Büyümenin odağında tam bir özgürlük vardır. Oyun içinde kendisini var eder. Orada; yani çocuk hallerinde, benlik duygusu gelişmemiş gibi görünse de benliğin açığa çıktığı her deneyimi yaşamayı seçer çocuk. Seçtiğini oynar, seçtiğini yaşar ve seçtiği gibi davranır. Henüz kayıtlarında, suç, ceza, günah, ayıp, yasak terimleri yoktur. Belki tehlikeli olabilecek şeylere karşı kullanılan, cısss kelimesi vardır literatürüne kayıt edilen.
Büyümek doğmak kadar sancılıdır. Dizleri kanatır, dudakları patlatır. Acıyı öğrenir insan. Emeklemeyi söker ve düşe kalka büyümeyi öğrenir.
Düşmeden kalkmayı deneyimleyemeyeceği için, ilk deneyiminin düşmek üzerine olduğunu düşünür. Kendiliğinden, yani bilinçsiz bilinçli haliyle ayağa kalktığı için bu kalkışı önemsemez ve asıl olan şeyin, düşmek olduğunu zanneder. Oysa asıl deneyim ayağa kalkmaktır ve emeklemeye son vermektir. Bu ayağa kalkış, istediğini almak için adım atmayı ve hedefine doğru gitmeyi de öğretir insana.
Her atılan adım, bir an daha büyütür insanı.
İnsan, en ulaşılmaz görünen yükseklere çıkmayı ve erişebileceği şeylere dokunmayı dener yürümeye başlayınca. Büyümek erişmek ile eşdeğer olur. Büyüyünce yapacağı şeylerin başlangıcıdır, ilk deneyimler. Düştükçe, canı yandıkça, tekrar tekrar denemeyi seçer. Dışarıdan yani anne ve babadan, her düşüş için bir can yanması tepkisi aldıkça, düşmeyi kötü bir şey zanneder ve yürümeyi terk eder ya da ayağa kalkmaktan korkar hale gelir.
Büyümek, tutunmaktan da geçer aynı zamanda. Tutunarak büyümek. Önce nesnelere tutunursunuz, sonra, duvarlara, sonra insanlara, sonra paraya ve güce, sonra öğretilere ve tekrar insanlara… Bu döngü böyle devam eder gider. Her düşüşte tutunacak bir şey arar insan. En çokta insana tutunmak ister. Çünkü ilk düştüğünde yanında olan anne ve babası artık yanında yoktur ve o düştüğünde ona acıyıp kaldıran birilerini arar durur. O düşüşlerde tutunacak dal bulamadığında da alkol, sigara, uyuşturucu, seks ya da kölesi olabilecek bir öğretiye tutunur ve onlarla kaçar durur kendinden.
Oysa büyümek dediğimiz şey, özgürlüktü. Her şeyden özgür olmaktı. Yürümekti, gerektiğinde koşmaktı. Düşünce tekrar ayağa kalkıp hedefe doğru gitmekti. Hayat denen okul insana bunu öğretmişti ilk olarak. Ağlayarak bir yere kadar doyuyordu çünkü. Ağladığında bir yere kadar seviliyordu. Sonrası, yeterdi, bıktımdı, sıkıldımdı… Şimdi bütün dı’lardan özgürleşip, BEN olmak zamanıydı.
Büyümek, kendi varlığının sorumluluğunu almak demektir. Büyümek, en çok kendi elini tutup ilerlemek demektir ve büyümek, kanatlarını açıp, en uzağına gitmek demektir. Kır kanadının inadını, bırak kendini boşluğa, büyümenin özgürlüğünü yaşat varlığına.
Hayat denen farkındalık okulu, bizi sınıfta bırakıp, sıra dayağına çekmeye hazır bekleyen binlerce sınav sorusu ile kapımıza dayanmış halde gelmemizi bekliyor. Ya bilip/bildiklerimizi hatırlayıp onun kucağına kendimizi atıp koşar adımlarla ilerleyecek. Ya da keşmekeş görünen çetrefilli yollarda, ayağımıza basıp, tökezleyip yere düşecek ve dizlerimizi kanatacağız.
Sınıfta kalmak en zor olan deneyimimizdir. Kolay olanı ise; tüm soruları cevaplandırıp ilerlemek, düşmekten korkmadan tahtaya kalkıp, derslerimiz ile yüzleşmek ve sınıfı geçmektir. Dersler bizi hayatımız boyunca bırakmaz, her düştüğümüz yerde bir şey görmemizi ister ve deneyimlediğimiz her düşüşün ardına bir gerçeklik saklar hayat ve onu görmemizi bekler. Başkalarını suçlamadan, yerdeki taşa kusur bulmadan, dünyanın eğikliğine dem vurmadan, aklımızı, zihnimizi ve bedenimizi anın bilgeliğine taşıyarak, büyümeye devam etmemiz gerektiğini öğretir bize büyümek. Ders alıp, öğrendiklerini aktarmaya ve örnek olmaya başlayınca büyüyor insan. Böylece kendi bilgeliğini pay ederek, diğer doğmuş olanlarla, birlik kavramını pekiştiriyor. Dünya mekanında, benden bize yolculuk yaparak, doğumunu ve var oluşunu kutsuyor.