Hayat yolculuğunda ilerlerken her ne kadar kalabalığın içinde yürüyüp ilerleseniz de her zaman bir yerde biraz yalnızdır insan…
Bazı şeyler belki de hiçbir zaman düzelmeyecektir bilemezsiniz. Çünkü insan denen varlık her ne kadar bir beklenti içinde olmamayı defalarca öğrenmiş olsa da farkına bile varmadan beklentiler denizinde kaybolup gider durur. Çünkü bu insan doğası gereği böyledir.
Duygularınızı yönlendirdiğinizi sanırsınız. Kırgınlıklarınızı unuttuğunuzu sanırsınız. Ama bir bakmışsınız bazen küçücük bir sözde , en ufak bir olayda unuttuğunuzu sandığınız kırgınlığınız tam göğüs kafesinizden yakalar sizi. Çünkü farkına bile varmadan aç kalan kısmınız yine beklentiye girmiş ama yine duvara toslamışsınızdır. Hayal kırıklığı kaçınılmaz olur.
Peki neydi bizi bu denli aç yapan duygu? Neden bir yanım doymuyor, neden bir beklenti içine giriyorum diye düşünseniz de cevabı bulamazsınız.
Belki çok derinlerde bir yerde yaşadığımız kırgınlıklar aç bırakmıştı bizi bu denli aç! Belki de cevabını hiçbir zaman bilemeyeceğimiz bir şey, bilemiyorum…
Eksik kalan bir şeyler var biliyoruz ama nedenini belki de hiçbir zaman çözemeyeceğimiz soruların içinde buluyoruz kendimizi.
Belki de cevap çok basit… Ama uygulamak mı çok zor acaba? Uygulamayı biraz beceremiyoruz sanırım.
‘’Her şeyi olduğu gibi olduğu şekliyle kabul etmek!’’
Bu belki de hayatta sahip olabileceğimiz ve tüm kapıları ardına kadar açıp , içeriye ışık dolduracak bir anahtardır. Ama bütün mesele o anahtarı çevirebilmekte!…
Hangimiz her zaman yapabiliyoruz ki? Mükemmel değiliz ve aslında olduğu gibi kabullenmemiz gereken bir olgu da o anahtarı her zaman çeviremeyebileceğimiz… Bu böyle kendi içinde bile paradoks. Çünkü yine dediğim gibi mükemmel değiliz… Ama mükemmel olmadığımız gerçeğini de kabullenmemiz gerek… Bu böyle sonsuz bir döngü de sürüp gider…
İşte bu sebeple, en güzeli bırak aksın gitsin!
Ne bir barikat kurmaya çalış olayların önünde yanlış yöne gidecek diye, ne de taşacak kadar biriktir içindekileri… Bırak nehir sadece aksın gitsin! İster gürül gürül , ister durula durula… Sadece aksın gitsin!
Kimse üzülmesin, kırılmasın diye kendinden verdikçe bir yerde kendinden çalmıyor mu insan?
Sonsuz bir gamsızlık içinde olmayalım elbette ki her şeyin bir sınırı var tabii ki…
Fakat bir söz var ya ‘’sen katlanabiliyorsan, onlar da katlanabilir… ‘’
Gerektiği yerde ver tepkini içine atma! O sebeple ne kadar çabalayacağına bırak suyun yönü karar versin…
Bazen de gerektiği yerde tepkisiz kalmak en güzel tepkidir hayata!
Sus, dinlen, geri çekil ve dinle yüreğini… Suyun sesi kulaklarında şırıldasın…
Her ne olursa olsun insan en çok kendine sarılır bu hayatta!
Bu bir vazgeçiş ya da sevdiklerin, seni seven insanların olmadığı anlamına gelmez ve onlara sahip olduğun için şükretmediğin anlamına da…
‘’Bu sadece seni senden başka hiç kimsenin daha iyi anlayamayacağı gerçeğidir! ‘’
Bu sebeple insan en çok kendine sarılmalıdır! İnsan bu yalın gerçeği kabul ettiği vakit özgürleşir ancak tüm beklentilerinden, kırgınlıklarından, öfkesinden… Ve kendi yüreğine sarıldığı zaman kalabalıklaşır, çoğalır…
Zaten insan sevdiği için güzel değil midir her şey? Sevmediğinizde anlamsızlaşır…
Dümen her zaman biz de… Sadece biz de… Rüzgara seslenelim yeter… Su akacağı yönü zaten bilir!
Bu hep böyledir…
Sevgilerimle