Tanığı olduğumuz Küresel Pandemi, ister kendiliğinden ortaya çıkmış bir zoonoz, isterse, bitoteknoloji laboratuvarı kaçkını bir virüs olsun; her tür varsayım ve komplo teorisi bir yana, insanları mekanik bir izolasyon çemberine hapsetti. Özellikle sağlık çalışanları ve doktorların verdikleri özverili hayat kurtarma savaşı eşliğinde, herkesin, belirginleşmiş yaşamsal bir tehdit altında hissettiği, zorlu, ayrıca acı kayıplar getiren bu salgında; zorunlu yapılan kısıtlamalara tepki vermek veya kendimizi disipline etmeye karar vermek arasında kalınan bir geçiş aşaması yaşanıyor. Ayrılığı ya da uyumun yapıcılığını tercih edenler var. Olaya adaletsiz olarak bakıp, mağdur hissedenler var.
Durumun kabulü veya reddi ile, çeşitli gerçeklik analizlerini seçebiliriz: Belirsizliğin, sararmış donuk tablosunda, eskisinden farklı, ortalama, ancak sürekli dijitalleşen bir dünya mı? Bazen güçlüler ve seçkinler adına yeniden düzenleneceği söylenen, diğerlerinin uçuruma itildiği bir dünya mı? Bazen de ümidin neşeli, pembe ışığında, eskisinden iyi ve herkese mutlu bir dünya mı? Bu örnekler, sayısız teorilerle, sayısız modellere evrilebilir.
Şimdilik; bu büyük, kaynağı tartışmalı ve göze görünmeyen düşmanla yapılan savaşta, hayatın verdiği kartları kabul etmek zorunda iken, kazanmak için kartlarla nasıl oynayacağımıza karar verelim. Her savaş, önce kendi içimizde kazanılır. O halde, mantıkla, her zorluğu uzlaştırmak da bir savaştır.
Çocuklarımızın ve yaşlıların ise, şu zamanlarda, içinde bulundukları soyutlanma hissine, gerginliği öteleyen her türden çözücü tutumla yaklaşmamız çok değerli.
Bize virüsün getirdiği iyiliklerden söz edenler olabilir, oysa sözünü ettikleri her yoksunluk ve basit yaşamlarla içe dönüş, sabır, tüketimin gözden geçirilmesi, israfın azaltılması, temizlik, doğanın arındırılması, sağlığın korunması, insani empati ya da birbirimizden farksızlık hissi; zaten olması gerekendi ve evrensel etiğin, ayrıca büyük dinlerin de bilinen önerileriydi.
Bilim kaynaklı bio teröre dair sorular veya bir biçimde çıkan virüslere bilimin getireceği yeni çareler hakkındaki soruların yanıtları beklenirken, sorulardan biri de şu olmalı; ”Ahlaktan uzak bir bilim anlayışı ve bilimden soyutlanmış bir din anlayışı düşünülebilir mi?”
Bu gezegende, her gün daha çok ortaya çıkan ve çıkacak olan, farklı şok dalgalarını tutabilecek ”maddi-manevi sütunlar”a ihtiyacımız artıyor.
Yaşam, belki bir kalp atışı kadar ve bugün elimizde tutmayı düşündüğümüz şeyler; evrenin ifadesinin sadece bir nefesi olduğu için elimizden uçabilir. Ancak, ellerimizde seçtiğimiz anahtarlar bulunacak ve herkes bir portal açacak.
Bunun için duyularını, aklını ve ruhunu eğiterek, başına gelenlerden dolayı, her gün tam sorumluluk alan; çaresizlik ve acının gözyaşlarını kurutacak bir Güneş’e benzeyecektir.
Sabır, en büyük kozmik inşa sanatlarından bir tanesidir ve gerçek bir savaşçı, her zaman, önce kendi içinde kazanır !
Kaynağı açık, net tatışmalı, hatta tartışmadan irdelemiliyiz, konuşa konuşa, çeşit fikirler ortaya atılarak hep beraber çalışmalıyız, Portal, fırıncı babanın ekmek pişirdiği bir yer, biz onun ekmegı isek, o neden mahcup ve üzgün gibi görünüyor. Mesela sadece bir soru bu. Puzzlar her keste parça parça tutuluyor. İlk, bir merkez lazım. Oraya ellerindeki anahtar parçalariyla gelecekler. Ortaya dökecekler. Birligi ogrenmek icindir belki. Çok güzel yazı. Keskin akıl, sorumluluk, dinginlik esiyor her sözden. Teşekkurler