“Geçmişle ilgili tüm bilgiler bizimle kalır. Onları tahliye etmek, ruhumuzu daraltan tüm imge ve duygulardan, kin ve korkulardan, saplantı ve düş kırıklarından da arınmamızı sağlar.”
Jack Kornfield
Geçmişi bırak, hayatına devam et.
Geçmişi deşmek, sana fayda sağlamaz.
Geçmiş, geçmiştir; önüne bak, anı yaşa.
Amma çok takıldın, geçmiş gitmiş işte!
Bu cümlelerden en azından birini, çoğumuz duymuşuzdur. Çok kolay söylenebilen, ama bu sözleri işiten için durumun üstesinden gelmesi her zaman kolay olmayan cümle kalıplarıdır bunlar. Siz, yaşadığınız olayın heyecanı belki de üzüntüsüyle, karşınızdaki kişiye durumunuzu ve duygularınızı aktarıp rahatlamak isterken; duyduğunuz bu cümleler sizi iyileştirmek yerine, karşınızdaki kişi tarafından yeterince dinlenilmediğinizi ya da anlaşılamadığınızı düşündürtebilir. Bir süre sonra da anlatmamayı tercih edebilirsiniz.
Aynı şey olumlamalar için de geçerlidir. Genellikle geçmişin unutulmasını, anın kaçırılmamasını ve negatif düşüncelerin insanı hasta ettiği söylenerek; danışana bazı pozitif düşünce kalıpları verilir ve danışanın o pozitif düşünce kalıplarını kullanarak iyileşmesi beklenir. Evet, pozitif düşünce kalıpları etkilidir ve evet, negatif düşünceler insanı hasta eder; hayatımızdan zevk almamızı engeller. Ama sizce bu tür bir yaklaşım, tamamen sorunu ortadan kaldırır mı? Tabi ki hayır. Bu temeli sağlam olmayan binaya kat çıkmaya benzer. Ve bina eninde sonunda ufak bir depremde yıkılacaktır.
Eğer kişinin enerji bedeni rahatsız ise yani bir takım olumsuz düşünce, tutum, davranış kalıpları ya da hem ruhsal hem fiziksel anlamda rahatsızlıkları var ise, o kişiye olumlama vermek ya da pozitif düşün demek etkili olmayacaktır. İsterseniz karşınıza alıp, uzun bir öğüt verin etkisi olmayacaktır. Önemli olan kişideki o olumsuz enerjiyi yani enerji bedeni rahatsızlığını dönüştürmektir. Şu unutulmamalıdır: Enerji yok olmaz, sadece dönüşür.
Her insan iyi ya da kötü bir takım durumlar yaşamış ve bu durumlardan kendince etkilenmiştir. Kendince diyorum, çünkü her insanın enerji bedeni ve yaşadığı deneyimlerden etkilenme derecesi farklıdır. Ben birinin bana bağırmasından daha az etkilenirken, bir başkası bunun üstesinden gelemeyip sinir krizi geçirebilir ve hiçbir insan sebepsiz yere sinirlenmez, üzülmez ya da sinir krizi geçirmez. Bunun sebebi tamamen, o kişinin geçmiş deneyimlerinde yatar.
Geçmiş gerçekten de geçmiş midir?
Enerji bedenimiz (aura), fiziksel bedenimizi saran bir zar gibidir. Geçirgen ve iletkendir. Yaşanılan travmatik olaylar, bu bedende hasarlara (blokajlara) yol açabilirler. Bu hasarlar ise bir süre sonra çeşitli duygulara, düşüncelere, inanç kalıplarına ve davranışlara neden olup; hayatımızı olumsuz şekilde etkilemeye başlarlar. Bu noktada o blokajları dönüştürmeden davranış ve düşüncelerimizde değişiklik olmasını bekleyemeyiz. Bu blokajlar ister 3 ister 40 yaşında oluşmuş olsun, onun yarattığı negatif enerjiyi bulup değiştirmediğimiz takdirde, bizimle ömür boyu gelecektir. Ve tıpkı zincirleme reaksiyon gibi birtakım olayları ve duyguları tetiklemeye devam edecektir. İşte bu yüzden aslında geçmiş, geçmişte kalmamaktadır. Sadece bizler üstünü örtmekteyiz. Şimdi bir danışan örneği ile yazıma devam etmek isterim:
Ayşe, annesine kızgındır. Annesi ona hiç sarılmamış, ona fiziksel olarak hiç ilgi göstermemiştir. Hatta birkaç kez şiddet bile göstermiştir. Annesinin ona davranış şekline karşı duyduğu öfke ve bunun yarattığı bunalım Ayşe’yi etkilemiştir. Üstelik işin en kötü tarafı Ayşe bu davranışları 20 yaşına kadar yaşamış, 21 yaşında evlenmiş ve şu an ise yaşı 45 olmasına rağmen 40 yılı aşkın süredir hala üzülüyor ve annesine karşı öfke duymaya devam ediyordu. Hatta midesinde ülser çıkmıştı. Ve ne zaman bu durum aklına gelse midesi ağrımaya başlıyordu.
Böyle bir şey nasıl olabilir?
Bu tür duyguları ve trajedileri neden bu kadar uzun süredir depolarız?
Bu kadar uzun bir süre önce olmuş bir olayın etkisi neden hala dün gibi aklımızdadır?
Bunun cevabı çok basittir: Geçmiş Aslında Geçmemiştir!
Enerji bedeni tıpkı bir kayıt cihazı gibi o anıyı ve yaşanılan duyguyu kaydetmiş ve Ayşe’nin onun unutmasını engellemiştir. Hatta bununla da kalmamış fizyolojik rahatsızlığa dönüşmüştür. Belki de aile hayatında istediği gibi mutlu olmasını da engellemiş olabilir. İşte bu sebeple o anıyı dönüştürmeden, bu duygular ve rahatsızlıklar geçmeyecektir. Çünkü o küçük Ayşe hala oradadır ve öfkeli, üzüntülü bir şekilde iyileşmeyi bekliyordur! Belki hayatın koşuşturması, belki de başka sebeplerle Ayşe bunun farkına varamamış ve hayatını bununla devam ettirmek zorunda kalmıştır. Tıpkı Tesla’nın da dediği gibi; “Pek çok kişi dış dünyanın seyrine o kadar çok kapılır ki, kendi içinde olup bitenlerden tamamen habersiz kalır.“