İsveçli Fizyolog Ostrand’ın bu sözü, günümüzde profesyonel sporun katettiği bütün aşamaları da kapsayacak şekilde geçerliliğini sürdürmektedir. Diğer pek çok alanda olduğu gibi, sporda başarılı olmak için de, genetik üstünlük başlangıç noktası olarak büyük bir avantajdır. Bunun üzerine inşa edilecek doğru ve etkin fizik, teknik ve psikolojik antrenman metodları, seçilmiş sporcunun en üst seviyelere ulaşmasını sağlayabilecektir.
Bireylerde bu tür bir özel yeteneğin varolup olmadığının keşfi her sosyal devletin görevleri arasındadır. Daha çocuk yaşta yapılabilecek bir takım gözlemler ve denemelerle, çocukların kabiliyetleri ve yatkınlıkları anlaşılıp, gelecekte hangi alanda başarılı olabileceğini öngörmek, bugünün spor bilimcileri için hiç de zor değil. Türkiye Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip ülkelerinden biri olarak, doğru yatırımlar ve kaynaklarla dünya çapında sporcular yetiştirebilecek potansiyele olasılık olarak ziyadesiyle sahiptir. Ancak bu fırsatlar verilmediği veya eşit dağıtılmadığı için, ne kadar üstün yetenekli olursa olsun, pek çok kabiliyetli genç, belki de rekorlar kırabilecek istidada sahipken, keşfedilemeyip, sadece bir olasılık olarak kalıp yaşamını başka alanlarda sürdürmektedir.
Bugün Türk sporundaki başarılara baktığımızda, futbol ve basketbol gibi, çok büyük kaynaklara ve desteğe sahip bir kaç spor branşı dışında gördüğümüz pek çok başarı birer bireysel başarı olarak karşımıza çıkmakta ve ülkemizde uygulanagelen yanlış spor politikalarını yüzümüze çarpmaktadır. Örnek vermek gerekirse; Süreyya Ayhan ve Yasemin Dalkılıç, kendi ülkelerinde, kendi branşlarındaki üstleriyle! ve medya ile anlamsız ve kısır bir çekişmeyi de bütün başarılarının yanısıra sürdürmek zorunda bırakılan pek çok başarılı insanımızdan sadece ikisi.
Futbol’daki hepimizi gururlandıran büyük başarımız, bu spor branşına aktarılan, ancak ne yazık ki diğer spor branşlarından esirgenen muazzam kaynakların çok doğal bir sonucudur. Benzer ölçekte bir kaynak ve bilgi aktarımı, Türk insanının genetik olarak başarılı olma istidadı bulunan, halihazırda son derece kısıtlı imkanlara rağmen kendini ispat ettiği ve pek çok başarı elde ettiği veya henüz uygun fırsatlar yaratılamadığı için, içindeki potansiyeli gerçekleştiremediği doğru spor dallarına aktarılsa, Türkiye çok kısa sürede daha nice başarılar elde edebilecek bir demografik potansiyele – üstünlüğe sahiptir.
Etkin ve sosyal bir devletin vatandaşına karşı sorumlulukları, o daha doğar doğmaz başlamalı ve ölene dek, hatta öldükten sonra bile sürmelidir. Aynı şekilde her birey de, devletine karşı görev ve sorumluluklarını eksiksiz ve zamanında yerine getirmekle yükümlüdür. Bu karşılıklı görev ve sorumluluk ilişkisi içinde sporu ele aldığımızda, etkin devlet, şampiyon olma istidadındaki vatandaşlarını daha çocuk yaşta keşfetmeli ve onlara önlerindeki bu uzun ve zorlu yolda, eğer onlar da isterse, gerekli eğitim, bilgi ve kaynak gibi fırsatları sunmalıdır. Elbette ki spor, yalnızca üstün yetenekli bireylerin yarışması ve kazanması – kaybetmesi üzerine kurulu bir mücadele veya yarışma değildir. 20. yüzyılın ortalarında şekillenen, “Herkes için Spor” kavramı, etkin ve sosyal devlete, her yaştan, cinsten ve gruptan vatandaşına spor yapma fırsatı yaratma sorumluluğunu da yüklüyor.
Büyük Atatürk, vatanı ve milleti için gerekli herşeyi düşündüğü gibi, spor konusuna da çok önem vermiş, çağına göre ilerici bir vizyonla kararnameler çıkarmış ve kurduğu Cumhuriyeti emanet ettiği Türk gençlerini spor yapmaya teşvik etmişti;
‘‘ Her çeşit spor faaliyetlerini Türk gençliğinin milli terbiyesinin ana unsurlarından saymak lazımdır. Bu işte hükümetin şimdiye kadar olduğundan daha çok ciddi ve dikkatli davranması, Türk gençliğinin spor bakımından da milli heyecan içinde itina ile yetiştirilmesi önemli tutulmalıdır’’
Spor ayırım gözetmeden herkese hitap eder, devlete de bu yüzen sorumluluk yükler; genç, yaşlı, kadın, erkek, çocuk, yetişkin, hasta, engelli, hamile, zengin, yoksul, şehirli, köylü, vb. herkes spordan bedensel ve ruhsal kazanım elde eder. Sağlıklı bireyler sağlıklı toplumlar oluşturur ve bu durum her iki yönde de işler. Bunun farkında olan Atatürk, genç Türkiye Cumhutiyeti yıllarında bile “Herkes için Spor” vizyonunu milleti için çizmişti;
‘‘ Türk sosyal bünyesinde spor hareketlerini düzenlemekle görevli olanlar, Türk çocuklarının spor hayatını yüceltmeyi düşünürken sadece gösteriş için, herhangi bir yarışmada kazanmak azmiyle spor çizmezler. Esas olan, bütün yaşlardaki Türkler için beden eğitimi sağlamaktır…’’
Dolayısıyla etkin ve sosyal devlet, ülkesinin coğrafi yapısını, vatandaşlarının sosyal ve kültürel yapısını, genetik yatkınlıklarını gözönünde bulundurarak, hangi bölgeden potansiyel olarak hangi tür spor dallarında başarılı sporcular yetiştirebileceğini saptamalı ve bu yönde ülkesinin her köşesinde doğru ve etkin, sosyal ve akademik spor yatırımları yapmalıdır. Bunun yanısıra, “Herkes için Spor” vizyonuyla, her vatandaşı için spor yapabilme koşullarını ve fırsatlarını yaratmalı ve sporu, sosyal ve kültürel bir olgu olarak vatandaşlarının yaşamına dahil etmelidir.