Gitmek

“7-8 yıldır geziyorum; yürüyerek, otostopla, bisikletle, motosikletle, arabayla, trenle, helikopterle, uçakla, yada o anda fonksiyonel olan herhangi bir şeyle, bazen önceden belirlediğim bir hedefe doğru, bazen de Baudelaire’ìn gerçek gezgini gibi amaçsız-hedefsiz, yalnızca gezmek, yalnızca gitmek için.

En az dağların zirvelerine tırmanmak kadar beni mutlu eden bir şey de, yollarda tanıdığım, her birinin torunlarına anlatacak bir dolu şeyi olan insanlar.”

Aristo`ya göre, “Bütün insanlar doğal olarak bilgiyi elde tutmak isterler”, çünkü bilgi güçtür.

Bence kişiye kendine güveni veren şey işte bu bilgiden gelen güç. Bilgi deyince hem kişinin kendisini, kendi yeteneklerini, tutkularını, korkularını hem de çevresini, dünyayı, yaşamı içeren bilgiden bahsediyorum.

Öyleyse mümkün olduğunca çok şey öğrenmeye, bilmeye çalışmalı. Nasıl mı, kolay; isteyerek, üşenmeyerek, korkmadan inatla ve kararlılıkla aramalı, bulmaya çalışmalı, okumalı, dinlemeli, seyretmeli, düşünmeli ve GEZMELİ.

deniz ve çocuk

Kendinizi ve yaşamı bilmek için önce tanımalısınız, tanımak içinse dağlara tırmanmalısınız, denizlere dalmalısınız, yükseklerden uçmalısınız, ruhsal ve bedensel limitlerinizi öğrenmeye çalışmalısınız, riske girmelisiniz, yada en kolayı GEZMELİSİNİZ.

En iyisi , en güzeli GEZEREK, görerek tanımak, öğrenmek, yaşamak ve bilmek.

7-8 yıldır geziyorum; yürüyerek, otostopla, bisikletle, motosikletle, arabayla, trenle, helikopterle, uçakla, yada o anda fonksiyonel olan herhangi bir şeyle, bazen önceden belirlediğim bir hedefe doğru, bazen de Baudelaire`ìn gerçek gezgini gibi amaçsız-hedefsiz, yalnızca gezmek, yalnızca gitmek için.

En az dağların zirvelerine tırmanmak kadar beni mutlu eden bir şey de, yollarda tanıdığım, herbirinin torunlarına anlatacak bir dolu şeyi olan insanlar.

20-21 yaşlarında gençlerin, okullarından bir yıl, iki yıl izin alıp tek başlarına yada arkadaşlarıyla dünyayı gezmeye-tanımaya çıktıklarını gördüm. Güney Nepal’de bir filin sırtında yaptığımız cangıl gezisinde tanıştığım Alman kadın, Kathmandu’da bir barda tanıdığım gencecik Yeni Zelandalı kız, yada Tibet`in uçsuz bucaksız platosunda Lhasa’ya gitmek için günlerdir yoldan bir kamyon geçmesini bekleyen Koreli genç, Patagonia Andlarında haftalardır yürüyüş ve kamp yapan İsviçreli çift, Şili’de bir cafede tanıştığım yalnız gezen 60 yaşındaki musevi kadın, Patagonia’yı pedal basarak gezen Avusturyalı genç çift, – bizim Hülya`mızı da unutmayalım- 10 yıldır Borneo’da yaşayan İngiliz genç, kendilerine “Awesome Foursome” diyen aylardır uzak doğuyu gezen Avustralyalı 4 genç kız ve onlar gibi arayan, öğrenmek bilmek isteyen pek çok kararlı, ne istediğini bilen, yere sağlam basan genç insan. Hepsi hafızamda tatlı bir lezzet bırakıp yollarına devam ettiler.

gitmek nasuh mahruki

Aynı özgür ruha sahip insanların 20-30 yıl sonraki halleriyle de tanıştım, 1970’lerde daha 20 yaşındayken evinden ayrılıp 2 yıl dünyayı gezdikten sonra cebinde ancak bir sandöviç`e yetecek para ile evine varan İngiliz, bugün karşıma Antarktika`da çok ciddi bir organizasyonun şefi olarak çıkıyor, olağanüstü sert ve zorlu koşullara rağmen, kendisi gibi işinin ehli ekibiyle birlikte çarkı döndürüyor-sistemi işletiyor. Aynı özgür ruhla bazen Borneo’da bir araştırma laboratuarı’nın lojistiğini üstlenmiş İskoç, bazen Arjantin`in Atlantik kıyılarında yaşayan Deniz memelilerinin yaşamını inceleyen bilim adamı, bazen Amerika`nın en iyi çalışan Kurtarma örgütü`nün şefi, bazen de dağcılıkta yapılabilecek hemen hemen her şeyi yapmış Fransız dağcı olduğu halde yollarımız kesişiyor.

Gözlerinin derinliğinden, yüreklerinin sıcaklığından, ses tonlarının yumuşak gücünden hemen tanırım onları, içimde ne hayranlık, ne kıskançlık, ne özenme, ne gıpta, sadece saygı duyarım onlara ve seçtikleri yola. Bilirim ki her biri kendi “svadharma”‘sını yerine getirmektedir, kendi doğruluk yollarında ilerleyerek Hint felsefesinin dediği gibi kozmos`un düzenine kendilerince katkıda bulunurlar. Dünya’nın herhangi bir yerinde karşılaştığımızda bütün paylaştığımız basit bir göz selamı da olabilir, saatler süren hoş bir sohbette. Ve sonra, içinde tatlı-buruk bir lezzetle herkes kendi yoluna gider, görecek başka yerler ve tanışacak başka insanlar vardır.

Kipling’in kaşif“i bir süredir bir ses, bir çağrı duymaktadır;

“Something hidden. Go and find it. Go and look behind the Ranges
Something lost behind the Ranges. Lost and waiting for you. Go!”

“Bir şey saklı. Git ve bul onu. Git ve uzaklarda ara onu
Uzaklarda kaybolmuş bir şey. Kaybolmuş ve seni bekliyor. Git!”

Böylece kaşif gider ve kendisi için saklanan şeyi bulur, bulduğu şeyi insanlara bırakır, onun ödülü aramaktır.

Gençliğinde büyük bir gezi tecrübesi olan insanların, yaşamlarını çok daha verimli ve sağlıklı kurduğunu düşünüyorum, insan bağımsızlığı ve bunun sorumluluğunu ne kadar  erken yaşar ve öğrenirse , kendi yolunu o kadar doğru seçer ve o denli güçlü ve üretken olur.

Bence ilk fırsatta toplayın çantanızı ve olabildiğince uzaklara gidin, ilk anda çok zor gibi görünse de ilk adımı attıktan sonrası çok kolay gelir. Dışarıda olağanüstü güzel bir dünya var, kendinize bu şansı verin, sonuçlarına inanamayacaksınız…..

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir