Ulu Mentor Aden

Tanrı’nın büyük bir hizmetkarı vardır. Ulu Mentor Aden. Bilenler bilirler, Tanrı canları dünyaya gönderdiğinde onları o yatılı okulda yalnız bırakmaz. Her gece merhameti ile onları İbrahim peygamberin kuşları gibi yanına çağırır. Her bir can sura üfürülmüş gibi tam bir itaat ile Tanrı’sına gider. Tanrı onları mıknatısın iki kutbu arasında tam ortadaki nötr kısımda duran demir bilye gibi rehabilitasyon alanına bırakır. Her bir can dünyada alt bilinçaltının tesiri altındaysa aşağı, üst bilinçaltının tesiri altında ise yukarı çekilir. Bu tesirlerin miktarına göre yerini bulan her bir cana eğitim filmleri izletilir. Ulu Mentor Aden her bir can ile o cana özel yapılmış filmi izler. Her birine bazen yerdeki bir eşyayı, bazen bir hayvanın uzvunu bazen de bir duyguyu işaret ederek o filmin en iyi şekilde anlaşılmasını sağlar. Böylece insan kendini başka birini izler gibi izler. Gölgeleri ile karşılaşır. Gölgelerinden ibaret olmadığını kavrar. Hatta bazen dünyada yapamadığı hesaplaşmaları orada yapar ve bir yere takılı kalan hayatını kurtararak önüne bakar. Çekecek çilesi bitmeyeni Tanrı sabah yine dünyaya salıverir, diğerlerini ebedi yanında tutar. Dünyaya dönen filmi kah hatırlar kah hatırlamaz.

Ulu Mentor Aden

Bu anlattıklarımı inkar eden çoktur. Ben de şöyle bir ispat getiririm. Öyle olmasaydı insan bu dünyada varoluş ıstırabına, o kadar acıya ve sıkıntıya başka türlü nasıl katlanırdı? Dayanamaz çatlardı. Dedim ya Tanrı yarattığını yalnız bırakmaz.

Denilen o ki Ulu Mentor’un eşi, kadını bir gün aldatmış. Öte alemlerde de böyle şeyler oluyor demek ki. Üzüntüsünden olsa gerek Ulu Mentor bir gece bir şey yapmaya karar vermiş. Aksi gibi o gece de benim dünyadaki kırkıncı yılımın ilk gecesine denk geldi. Aden her canın hayatına giren herkese ait hatıraları küçük cam şişelere koymuş ve o gece herkes aynı rüyayı görmüş. Aden herkese bu şişeleri göstermiş ve her bir şişe için o kişinin adını ve küçük bir hatırasını sormuş. Cevaplananlar kalmış, cevaplanmayanları kırmış atmış. Ben de gördüm o rüyayı. Kusur kalır mıyım hiç? Kabus gibiydi. Anne babamdan başladı. Anne baba işte dedim,  olmaz dedi. Biri kalbim diğeri dayanağım dedim zor bela bıraktı bizimkileri. Sonra kardeşime sıra geldi. O olmasa bana yanlışlarımı kim söyler dedim. Güldü. Onun da kardeşi var belli ki. Kardeşimin eşini sordu. Canımın canı dedim. Yüzünde bir soru işareti belirdi. Koktum ekleme yapma ihtiyacı duydum. Gerçekte doğru mudur bilemem? ama benim için öyle dedim. Adamı babamın yanına koyuverdi. Kendi kendine sallanan bir şişe ilişiverdi gözüme. Fark etti onu aldı eline ve sordu. O benim en sevdiğim, muhabbetle bağlı olduğum, çocukluğum, mutluluğum dedim. Daha açık ol dedi. Yeğenim dedim. Güvenli bir yere koydu bizim zıpırı. Öğretmenlerimi sordu Abraham ve Teodor dedim biri nasıl öğretmen olacağımı diğeri nasıl bir öğretmen olmayacağımı öğretti dedim. İkisini yan yana koydu. Üzüldüm. Anladı. İkisini ayırdı. Ulric dedim rol modelim. Dostlar, öğrenciler nasıl desteklenir? Tek başına herkes başarılı olunur da yanındakiler başarıya nasıl taşınır? Hep ondan öğrendim. Birkaç akraba hatırlayıp işaretledim. Umarım işaretleme yaparken kaydırma yapmamışımdır. Arkadaşlardan hatırladıklarım oldu. İlginçtir kazık atanları ilk hatırladım. Sevgililere geldi sıra Cali ve Mark ikisi geldi aklıma. Birinde sevmeyi öğrendim, diğerinde sevilmeyi dedim. Acı acı gülümsedi. Biliyor tabi hatıralarımı. Kendini gördü herhalde. Bir de hayatıma nasıl girdiğini bilmediklerim var. Yolumu kaybettiğimde olmam gereken yeri kah bir cümle ile kah kötülük yaparak kah güzel ve daimi bir destek ile gösterenler onlar. Kötülük yapan için de aynı kelimeyi kullanmak doğru mu bilmem? ama onlar benim ilahi yol göstericilerim. Hayes doktora kararımı vermemde yardımcı oldu. Sam üniversiteye geçmemi sağladı. Marc, edebiyat öğretmenim Anne’ye inat yazmayı ne kadar sevdiğimi hatırlattı. Haklarını ödeyemem.

Aden kalan bir sürü şişeyi kırıp attı. Anlayacağınız hafızam zayıf olduğundan kırkıncı yılıma birçok insanı unutarak girdim. Tanrı’nın yardımcısının da bildiği vardır belki ama ben de birkaç bir şey bilirim. Tanrı boş iş yapmaz. Onca insan sebepsiz hayatımıza girmez. Kırıp atmak da neymiş? İnsan Zihni’ne akıl sır ermez. Canını en çok acıtanı ilk hatırlar, acısını saranı unutur. Hem bir kıssa vardır. Herkes aklını pazara koymuş da dönmüş yine kendi aklını almış. Beğendiğinden değil bence sahip olduğu bildiği tek şey o olduğu için. İnsan sahip olduğunu sever kötü olsa da bırakmak istemez. Alışmıştır hiç yoksa. Tamam diyelim ki kırdın attın. Bendeki izleri nasıl silinecek? Silinecekse o zaman nasıl ben olacağım?

Ah Aden. Tanrı yardımcın olsun. Boyundan büyük işlere kalkıştın. Şimdi diyeceksiniz ki Tanrı madem Tanrı idi. Tüm bu olanlara neden izin verdi? Tanrı’nın kaidesi öyle her önüne gelenin bozabileceği gibi olsaydı. Tanrı, Tanrı olmazdı değil mi?

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

1 Yorum

  1. Murat Tali

    Yanılgılar ve rüyalar aleminden çıkışın öyküsü ya da uyanmanın ironik tanımlaması. Nerede olduğun ve neyi kaybettiğini bilmeden yürürken, karşına çıkan bu satırlarda irkilmek, silkelenmek ve tekrar başa sarıp okumak… Ben çok beğendim, emeğine sağlık Elif….

    Yanıt

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir