Bir tarafımız dolunay, diğeri ise hilal

Sessiz, kuru ve durgun ama yıldızlı bir gece. Ay ise incecik bir hilal. Zaten birazdan gecenin karanlığında gökyüzüne çizdiği o ince sarı ışıltı da kaybolacak. Bu sarı ışıltılı rengi kaybolmadan hafızama kazımak istercesine seyrediyorum o muhteşem güzelliği yine güzel bir müzik eşliğinde. Tam bir ay tutkunuyum. Gökyüzünün durumu ne olursa olsun, hangi mevsim olursa olsun her gece mutlaka başımı kaldırıp ay nerede hangi halinde diye bakmadan duramam. Kısa da olsa, bir an da olsa onu arar gözlerim, her akşam benim için sanki bir ritüeldir bu.

Bir tarafımız dolunay, diğeri ise hilal

Gece gökyüzünde ay bazen hilal, bazen de dolunay. Bazen tamamlanıyor, buluyor tam olarak kendini, dolup taşıyor duyguları ve güneşten ödünç aldığı ışığı yayıyor etrafına mutlu mesut ama içinde gizem saklı bir tebessümle. Bazen ne aradığını, kim olduğunu kendi de bilmiyor, işte o zaman karartıyor bir yarısını, içine kapanıyor sanki. Diğer yüzünü görebilene ise aşk olsun. Hilal hali hüzünlü bir hikâyeyi barındırıyor içinde. Bulunduğu yerden izlerken dünyayı, hilal halinde gizliyor yeryüzünde şahit olduğu tüm gerçeği. Belli ki içine atıyor kederini.

Dolunay hali ise bazen muzip muzip gülümsüyor, her şeyi açığa çıkarıyor. Kıyısında köşesinde ne varsa saçıyor ortalığa. Sanki bir an için uzanıp da gelip oturacak balkonda kurduğumuz sofraya. Hafif meşrep hali ve şuh kahkahalarıyla baştan çıkaracak bizi. Âdem ile Havva’nın yediği yasaklı elmayı onun yaydığı ışığın etkisiyle yiyeceğiz ve kovulacağız sahip olduğunu zannettiğimiz sahte cennetlerden.

Ayın dolunay hali bir o kadar da günaha davetkâr tabi. Bazen hafif meşrep dolunay, bazen de gizemli hilal gibi gidip gelmekteyiz an be an. Her an taşıp dolmakta içimiz, her an tutmaktayız nefsimizi ve hatta bazen nefesimizi. Bir tarafımız bazen dolunay, bir tarafımız her an hilal. Bir açığa vurmaktayız tüm duygularımızı, bazen gizlemekteyiz hilal gibi yarıdan fazlamızı.

Hayatın içinde döngülerimiz, dolunayla hilal gibi. Bir muktediriz yaşadığımız her şeye ve her ana, bazen de hiçbir şey elimizde değil, hilal gibi görünmez öbür yarımız. Bazen tamamlıyoruz kendimizi bir sevgilinin yüzünde bazen de kaybediyoruz yarımızı bir dostun cemalinde.

Bir tamamlanıyoruz, bir kaybediyoruz öbür yarımızı hayatın içinde. Tıpkı ay gibi döngümüzü tamamlarken bir hilal bir dolunay tarafımızla yaklaşıyoruz tüm gerçeklere. Dolunay tarafımız içimizi taşırıyor, kendimizi yansıtıyor, güneşimiz her ne ise ondan aldığımız ilham ve ışıkla yaklaşıyoruz çevremizdeki tüm her şeye. Dolunay tarafımız gizlenemez, tüm gerçekliğiyle ortada. Hayatımızdan bir şekilde de olsa geçip giden her beşer onu görüp fark eder. Aslında görülsün ve fark edilsin isteriz bizde bir nebze. O bizim taşan, yansıyan ve parlayan yanımız. Onun yarattığı coşku ve ışıkla ilerlemeye dair tüm çabamız.

Bir de hilal halimiz. O karanlıkta kalan yarımız. Kimse fark etmesin, gizemi kimse çözmesin isteriz. Belki kendimizde buna dâhil. Hilalin görünen yüzü kadarı yetsin her şeye. Ama yetmiyor, denk gelmiyor hiçbir şeye ve böylece eksik kalıyor pek çok şey. O karanlıktaki yüzü aydınlatabilirsek her daim dolunay. Ama tamamlanamaz, bulunamaz o diğer taraf. Gizemlidir, karanlıktadır, hiç bir ışık kaynağı aydınlatamaz, ulaşamaz o yanımıza.

Ruhumuzun hilal hali kişiliğimizin en gizemli süsü, dolunay hali ise karanlık bir gecede yolumuzu aydınlatan bir kandil misali…

Maide FİKRET

Yazar

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir