Öncelikle kendi köyüm Yeldeğirmeni ve Moda, Cihangir, Galata, Ataköy, Ataşehir, Ulus, Etiler, Boğaz, Adalar, Taksim, Nişantaşı, Şişli, Karşıyaka, Göztepe, Çeşme, Bodrum (sanırım profili anladınız) civarında yaşayan arkadaşlarım sözüm özellikle size. Oyunu muhalefete veren, sosyal medyada iktidar ve devlet unsurlarını ironik eleştirebilen Gezici dostlarım. Okumuş, eleştirmeyi beceren ve muasır medeniyetler ile aramızdaki farkları bir bakışta görebilen asil canlarım. Solcu eskisi bir ailede yetişmiş, memleketler gezmiş, iyi kötü 3-4 üniversitede ders almış az buçuk kendimi sizlerden gören bir kardeşinizim. Haklısınız, haklıyız. Amma ve lakin haklı olmak bir yöntem kazandırmıyor. Eylemlerimizde doğru yöntemleri belirleme konusunda hayli başarısız olduğumuzu da buyurun kendimizi eleştirerek ifade edelim. Sosyal medyada arkadaşlarımızın tatlı beğenileri ile kendimizi iyi hissediyoruz. Doğrusu bu yazı da mevcut geleneğin parçası olmaktan ileri gidemeyecek olsa da bakış açımı tüm samimiyetimle paylaşacağım.
Yılbaşında daha öncekilerden farklı bir terör saldırısı hepimizin algısında farklı bir elektriklenme, dalgalanma yarattı, yeni yıl umutlarımızı kusturdu. Terör kendine Doğu’nun Roma’sında zemin arıyor. Romalılar nasıl daha makbul vatandaş olacakları ve kimden korkacakları, kimlerin Zombi, öteki filan olacağını düşünedursunlar bu zemin için de cehalet tuzakları kurulmuş vaziyette. İnanın yurdum insanının cehaleti şu anda en tehlikeli katilden dahi fazla korkutuyor. Ya yurdum insanı bu zehirli terör balçığını, mayasını kendi doğasına sırf cahilliğinden dolayı çalarsa. O zaman dostum dediğim, insanım dediğim özüne, özüme düşman olursa. Yani birlikte zombilerden kaçarken o da zombi olup bize saldırmaya karar verirse. Bir Fetöcü, Paralelci ya da PKK, DAEŞ’çi olursa ya da zaten öyleyse ve ısırıp hepimizi zombileştirirse ne yaparız? İşte ana tehlike bu, akla kara partiler belki kendi içlerinde ayrışabiliyorlar ancak halk nasıl bu kadar keskin ayrışabilsin ki? Ak görünen kara, kara görünen aka dönüşürse aniden kim ne yapabilir? İşte bu noktada muasır medeniyetlerin ilim adıyla övdüğü bir meziyete yönelmek gerekiyor. Bir başka deyişle abanmayacağız, teknik vuracağız diyorum.
İzah edeyim, ülkemizi yabancı turizm ve dövizle değil Anadolu Maya’sını çalarak kurtaracağız; yani Yerli Turizm ile. Hem karşı karşıya kalabileceğimiz kültürdeki insanları daha iyi tanımak hem de onların bizleri daha iyi anlamasını sağlamak için. Tabi Facebook’taki gibi ya da rakı sofralarında, hazır kahvecilerde ifade ettiğimiz gibi kendimizi ifade edersek pek muhtemelen ünlü modacının ürettiği algıya benzer bir algı üretip benzer sonuçlarla karşılaşabiliriz. Argoda bir laf vardır; Helva demesini de bileceksin Halva demesini de. Zaten ille de o eğitimsizlerin ya da tırnak içi konuşuyorum elit olmayanların muallimliğine soyunmak zorunda değiliz. Burada sosyolojik bir deney yapıyoruz, bilimsel yöntemler uygulayacağız. Amacımız ilk etapta sahadan veri toplamak bu yüzden mümkünse bir Naber Dergisi mesafesini korumak durumundayız. Terör ve benzeri acıları metropol hayatında daha yoğun hisseden dostlarım şimdi kendimizi ve insanımızı kurtarabilmek için tıpkı Gezi Ruhu’yla ve fakat bu defa daha zor olan Anadolu’nun Mayası’ndan Aşıklar Ruhu’nu dirilteceğiz. Bilimum hazır kahvecilerden çıkıp daha önce hiç gitmediğimiz izbe kahvehanelerde esnafın çayını içip onlara “nasıl kaynaşacağız hacı amca anlat da senden dinleyeyim” diye soracağız. Balat, Fatih, Zeytinburnu, Yenidoğan ve devamında tüm Anadolu’yu elimizde sazımız ile gezeceğiz. O kadar okumuş bilmişiz elbet hepimizin elinde bir saz vardır. Bu çok zor a dostlar, anlatırken kendim dahi inanamıyorum. Ancak bu kaynaşmayı nitelikli tarafın başlatması gerek. İnternete kaptırdığımız zamanın az birazıyla bu süreç tetiklenebilir. İnanın şu an iç dökme noktasına geldim. Kan dökmeli eylemler ideolojik bir zemin bulabilir mi? Bulmaması için o çıdarlara onlardan önce nasıl işleriz bu yöntemleri tartışalım.
Gezi Ruhu gücünü Anti-Erdoğancılık’tan değil gerçekten başka bir şeyden, içsel bir hakikatten alsın diliyorum. İnanın solcu babalarımızdan beter oluruz. Şimdi aklı kullanmanın, kafayı çalıştırmanın ve Anadolu’nun Mayasındaki Aşk’ı kuşanmanın zamanıdır. Hoşgörü ve iyi niyetle yapacağız bunları. Parklarda seviştiğimiz gibi yapacağız. Sizlere Muğla’nın en fakir, halk tabakasının (öyle deriz ya) yaşadığı semt Saburhane’den bildiriyorum. Aydın Muğla’mızın bile insanı burada bir züppe İstanbullu’yu hemen öyle kabul edemiyor tabi ki. Kendimizi kabullendirmek zaman alıyor. Sizlerin de Fatih’teki hacı amcaya kolay olmayacak. Hem önyargısız bir şekilde onun kendi olmasına izin vereceksin hem de kendini bozmadan, yadırganmadan kendin olacaksın. Canbazlık zor zanaat. Sonra ne yapacağız peki? Sonrasını onlara bırakacağız onlar yapacak, biz sadece onlardan olmanın yollarını arayacağız her ne kadar zihnen çok ötelerde olsak da. Dün yine bir arkadaş uğradı Güney Amerika’ya yerleşme kararı almış, başka arkadaşlar da var böyle Yurtdışı Turizme yönelen ve kaçarsak arayalım diye tembih eden. Ancak buyurun Yerli Turizm’e diyorum arkadaşlar. Mardin’e gidelim sevgili Şeyhdavut Amca çağırıyor, orada sokakta tanıştık, “Korkmayın ya hu bir şey yok” diyor; “Çocuk filan var ya korkuyoruz Şeyhdavut Amcam”, diyebiliyorum. Birbirimize sığınamamak çok acı. Madem korkuyoruz her hâlükârda korkumuzla yüzleşelim ve en korktuğumuz insanların yanına gidip “okumuş şehir züppesi olduğum için affedin, beni de bağrınıza basın” diyebilelim. Buna ikrar deniyor. Gidip onlara günahlarımızı sayalım. Belki o zaman bir zombi saldırırsa bize sahip çıkacaklarını biliriz. En azından internette can sıkmanın ötesinde bir deney yapmış oluruz.
Pek sevdiğim mitolojiden küçük bir hikâyecikle yazımı okunabilir seviyelerde bırakayım:
Prometheus Pandora’nın emanet ettiği kutuyu gitmiş kardeşi Epimetheus’a emanet etmiş. Bunu sakın açma demiş, (Epimetheus sonradan gören, Prometheus ise önceden gören) Epimetheus kutuyu açmış ve olanlar olmuş tüm kötülükler Dünya’ya saçılmış. Son saniye yetişen Prometheus kutuyu kapatmış kapatmasına ve içeride tek bir kötülük kalmış o da Umut, İnsanlar bunu iyi bir şey sansınlar diye. Prometheus’un zincire vurulma sebebi bu işte. Eylemi yapan Epimetheus zaten sonradan gören, öngörebilen Prometheus’tu bunu baştan öngörmeliydi, bu yüzden Kızıl Karatal onu parçalayacaktı Kaf Dağı’nda. Özümün de adı olan kavram: Umut! Eğer umutsuz yaşanmaz diyorsak naçizane tavsiyem Eylem sorumluluğumuzu üstlenip sonradan Umut etmek. Yoksa sadece Umut ile artık fakir değil Kızıl Kartal doyar. Anadolu Mayası hakkında yazmaya devam edeceğim Aşıklar, okuduğunuz için teşekkürler.
X beğeni.