Her şeyden evvel hiç vardı. Mevcudiyetinin yokluğu, varlığını da doğurduğundan işler biraz karışmaktaydı. Ayrıca bu hiç kopkoyu bir karanlıkta ve boşlukta bulunmaktaydı. Bu durum bir yandan yokluğunu var etmekte, bir yandan da varlığının durumunu şüpheli hale getirmekteydi. Var ile yok yer değiştirip, biri diğerinin içinde kaybolup, diğeri öbürünün içinde mevcudiyet kazanırken, kimilerine göre ilâhi bir dokunuş (bir fiske belki), kimilerine göre devasa bir patlamayla karanlık ışığa boğuldu ve hiç evren oldu. Her şey böyle başladı ve böyle aktı zaman.
Peki ama sonsuz bir var ya da yok oluşta, kimin içindi zaman? Ve kim ihtiyaç duyardı zamanı ölçmeye, hatta en küçük birimlerine kadar ayırmaya? Her halde ezelden ebede bu durağanlıkta fazla tutunamayanlar.
Tarih boyunca zamanı gün, ay ve yıl aralıklarına bölen çeşitli yöntemler ortaya çıkmış. Temel prensiplerini ayın dünyanın, dünyanın ise güneşin etrafındaki hareketlerinden alan yöntemleri ay, güneş ve ay-güneş takvimleri olarak sınıflandırmak mümkün.
Bilinen en eski takvim sistemi İskoçya’da bulunan ve günümüzden neredeyse on bin yıl öncesine tarihlenen, yay biçiminden sıralanmış on iki oyuk vasıtasıyla hem ayın, hem de güneşin hareketlerini senkronize takip eden bir ay-güneş takvimi.
Öte yandan, ay yılı esasına dayalı ilk takvimi Sümer Uygarlığının, güneş yılı esasına dayalı ilk takvimi ise Antik Mısır Uygarlığının kullandığı kabul ediliyor.
Yaşadığımız çağda en yaygın kullanılan takvimler, Hicri ve Miladi takvimler. Ayın dünya etrafındaki hareketini esas aldığından 1 yılı 354 gün kabul eden Hicri Takvim, Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç ettiği 622 yılını başlangıç sayıyor. Dünyanın güneş etrafındaki hareketini esas aldığından 1 yılı 365 gün ve 6 saat hesap eden Miladi takvim ise başlangıcını Hz. İsa’nın doğumundan alıyor.
Gregoryen Takvimi olarak da bilinen Miladi takvim, Mısırlılarca oluşturulmuş, Roma İmparatoru Jül Sezar’ca düzeltilmiş (Jülyen Takvim), son haline ise Papa XIII. Gregorius’un geliştirmesiyle kavuşmuş.
Türkler ise çağlar boyu pek çok takvim kullanmışlar. Bunları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
– On iki Hayvanlı Türk Takvimi: Güneş yılını esas alan ve Türklerin kullandığı ilk takvim. Yıllar hayvan adları, aylar sayı ile belirtiliyor.
– Celâli Takvim: Güneş yılını esas alan ve Büyük Selçuklular’ın kullandığı takvim.
– Hicri Takvim: İslâmiyet’in kabulünden sonra ağırlıkla kullanılan takvim. Ülkemizde halen dini gün, ay ve bayramların belirlenmesinden kullanılıyor.
– Rumi Takvim: Osmanlı Devleti’nin 1839’dan sonra Hicri Takvimin yanı sıra mali işlerde kullandığı ve güneş yılını esas alan takvim.
– Milâdi Takvim: 1926 yılından beri ülkemizde kullanılan takvim.
Günleri haftalara, aylara ve yıllara kavuşmalarını sağlayacak şekilde saatlere ilk kez bölenlerse Mısırlılardı muhtemelen. Zira bilinen en eski güneş saati örneği Firavun III. Touthmosis zamanına -aşağı yukarı günümüzden 3500 yıl öncesine- kadar ulaşıyor.
Büyük İskender’in Babil’i fethinden sonra Grekler güneş saatini öğrenmiş, Romalılar da geliştirmiş ve çeşitlendirmişler. Çağlar boyu geçirdikleri evrim neticesinde saatler açık havadan kapalı mekânlara girmiş, duvarlara asılmış, sonra masaların üstüne çıkmış, bileklere takılmış, nihayetinde de dijital dünyanın vazgeçilmez emtiası haline gelmişler.
Aylara-yıllara, yetinmeyip günlere-haftalara ayırdığı zamanı, dakikalar hatta saniyeler ve nanosaniyelere bölerek bilme tutkusu karşısında belirmekte gecikmiyor başka bir soru: Zamanı mükemmel biçimde ölçmek mümkün mü?
Alternatif takvimler ve ölçüm teknikleri bu ihtimali düşündürse de, dünyanın dönüş hızının giderek yavaşladığı, evrenin ise durmaksızın genişlediği dikkate alındığında bu tür mükemmelliği yakalamak kolay görünmüyor.
Hem her şeyin sonunda belki de bu kez tersine bir patlamayla yok yine vücut bulacaksa varda ve kaybolacaksa var yokta ve her ikisi de buluşacaksa hiç’te böyle bir mükemmelliğe ihtiyaç var mı gerçekten? O karanlık boşlukta eğer duracaksa zaman da…
Kaynakça:
AKGÜR, A. Necati: Takvim, TDV İslâm Ansiklopedisi
https://islamansiklopedisi.org.tr/takvim
ÇAM, Nusret: Güneş Saati, TDV İslâm Ansiklopedisi
https://islamansiklopedisi.org.tr/gunes-saati
KARDAN, Nihan: Takvimler I: Takvimin Doğuşu ve Jülyen Takvim, İstanbul Üniversitesi Astronomi Kulübü
KARDAN, Nihan / DEMİRER, Mustafa: Takvimler II: Gregoryen Takvim ve Diğer Takvimler, İstanbul Üniversitesi Astronomi Kulübü
KARDAN, Nihan: Takvimler III: Alternatif Takvimler, İstanbul Üniversitesi Astronomi Kulübü
KAYGISIZ, İrfan: Tarihe Giriş 08 – Tarih Boyunca Kullanılan Takvimler
PARLAK, Yavuz: Türklerin Tarih Boyunca Kullandığı Takvimler: Toplumlar Neden Takvim Değiştirir, Evrim Ağacı
https://evrimagaci.org/turklerin-tarih-boyunca-kullandigi-takvimler-toplumlar-neden-takvim-degistirir-11422
Hiç, varlık, yokluk, ay, güneş, takvim, zaman…iç içe , hem kolay hem zor anlaşılır . Öğretirken düşündüren, kalemine kuvvet, gönlüne sağlık, tebrikler.
Zamanın kendisi de öyle değil mi zaten? Hem kolay, hem zor… Teşekkür ederim.
insan zaman kavramını icat ettiğinden beri kendi varlığını kaybetti. bugün tüm insanlığı yöneten şeylerden biri korku ise diğeri de zamandır. teşekkürler Özlem Hocam
İnsanlığın en büyük sorunu da bu bence Murat Bey, yönetmesi gerekenler tarafından yönetilmesi. Ben de teşekkür ederim.