İnsanlar hakkında ne düşünüyorum? İnsanlar işte o şehirlerdeki köylerdeki kasabalardaki kısası; insan yaşam alanlarındaki mevcudiyetleridir genellikle. Gündüzleri; gündüz rüyalarında, geceleri; gece rüyalarında var olurlar.
Bazen biz bazen siz bazen sen bazen onlardır insanlar. Evet, bir daha vurgulamalıyım bunu: tüm insanlarda onlar farkında olsun veya olmasın kesinlikle BİZ varız. Her şeyi çok kişiselleştirirler. Oysa bir gün ben, bir gün sen yaşarsın aynı şeyleri.
Ve yaşadıklarımızın çoğu BİZ’ im değil maalesef. Sadece zihinlerimizin ve onun yüzünden deneyimlediğimiz duygulardır. Biz olarak bu hengâmelerin dışında kalıyoruz ve bunları izleriz ve BİZ bambaşka yaşam sürdürüyoruz aslında. Varoluş değil ‘yaşam’ diyorum. Çünkü yaşayan hücreleriz ve yaşayan enerjileriz.
Ayrı ayrı insanlar olarak da bazen ve hatta çoğunlukla aynı anlarda, aynı şeyleri yaşarız ve yaparız. Hepimizin korkuları vardır. Fakat farklı şeylerden korkabiliriz. Aniden sarıverir korkularımız kimilerimizi. ‘Yok yere gibiymişçesine’ (korkusuz olduğuyla böbürlenenleri bile) bazen de kalıcı yenilmez sabit korkulara sahip olabiliyoruz.
Bazen ise aniden neşeleniveriyoruz, biz devreye giriyor aslında o anlarda ve biz kutsal neşemize bir bahane uydururuz zihnimizde.. Bir şekilde anlamlandırmak adına yaşadığımız bu durumu.
İnsanlar olarak mutluluklarımız genellikle geçicidir: aynı nedenle başka günlerde mutlu olamayabiliriz. Ama tek hayat nedenimiz de mutluluktur hepimizin. Fareler nasıl bir peynir parçası veya buğday tanesi aranıp dururlar ya en azında çoğumuz öyle oluyoruz. BİZ ’in farkında olana kadar. Sonrası zaten varoluştur. ‘Mutlu’ veya ‘mutsuz’ ama gerçekten var olduğumuzu ancak Biz olduğumuzda anlarız.
Veya Tek Ben olduğumuzda.
İnsan dediğimde onun yansımaları çok daha önemli ve gerçekçidir belki BİZ ’im için. Çünkü BİZ aslında bedeni olan düşünceleriz ve duygularız ve seçimleriz. Ama dışa vuranları göre-tuta-koklaya-hissedebiliyoruz. O düşüncelerin ve duyguların ve seçimlerin neler belirlediğini ve kaynağını tam olarak bilemeyenleriz.
Ve İnsanlar sadece yaşamına yansırlar çoğunlukla. Etrafındaki eşyalara. Veya toplu olarak yarattıkları ve ürettikleri şeylerde yansırlar. İnsanların izlerini eşyalarda kolay tanırım. Nesilden nesille değişmeyen bazı desenlerde: halıların desenlerinde mesela. Eski mimari eserlerde dahiyane bilinç yansımaları mevcut. Kadim taş yazıtlarında ve heykellerde… Ve bazı tablolarda elbette. Kitaplarda çokça bulunur. Gerçi kitaplarda yine BİZ varız genelde. Yazarların hepsinde az çok aynı BİZ veya tek benlikten satırlar var.
Evlerde. Farklı evler farklı insanlar gibiler. Bazen bahçeleri de kendilerine benzer. Çok bakımlı ama Park gibi olanları var. Bir yapaylık veya tekdüzelik var onlarda. Kusursuz düz kaldırımları ve yüksek kolonlar da var. Çokça mermer ve kocaman havuzlar… Ağaçlar ve bitkiler orada hapsedilmiş veya vitrinlerde gibiler sanki.
Bahçeler başka şeydir. Canlıdır ve doğaldırlar ama yaşamış ve yaşayan insanlarla birlikte (birleşerek) yaşam sürerler. Perişan ve hüzünlü bahçeler de vardır. Güz yağmurları yağdığında çokça çamur olur patikaları ve ağaçlardan toplu dökülen sarı yapraklar karışır o yapışkan çamurlara. Demirden giriş kapıları küçücüktür ve biraz paslanmış olabilir.
Ama bahar yağmurları yağdığında da her tarafı yabani papatyalarla dolar ve elma çiçekleri saçılır rüzgarlarda. Alçak yapıların çatılarında ise gelincikler açabilir ve yabani otlar yeşerebilir… O alçak yapıların duvarlarında biraz çatlaklar olabilir ve kapıları güçlü gıcırtı sesleri çıkarabilirler.
Parkımsı bakımlı son moda bahçelere alışanlar böyle manzarayı gördükçe onları ‘perişanlık’ gibi algılayabilirler. Sahiplerini tembellikte ve beceriksizlikle suçlayabilirler hatta.
Ama ben Sahipleri tembel oldukları için perişan olanlarını kastetmiyorum. Perişanlığı sevdikleri ve ondan garip haz aldıkları için öyledir. Veya daha farklı şeylere odaklanmış olabilirler. Öyleleri denk gelirse daha dikkatli olmak lazım. Garip insanlarda farklı potansiyeller oluyor çünkü. Hastalıklı kindar gariplik iticidir bu arada. Ama İyilik ve Kötülüğü anlayan ve yine de iyiliği seçen Garipler vardır. Birçok sıradan arzuları ve zamanı yenmişlerden olabilirler onlar.
‘Olmamış garipler’ vardır bir de: zihinlerinde hala konfor ve lüks istiyorlardır da fakat kader atıvermiştir şehirlerin dışındaki veya tenha sokaklardaki bir yere ve oralarda geçiniyorlardır. Modern hıza yetişemeyecekleri ve başka korkuları olabilir.
Yorgunluk olabilir. İnziva arzusu doğurur bazen yorgunluklar… Böyle İnsanlar hakkında ileride başka bölümlerde yine yazacağım.
Metropollerdeki ucuz otellerde sürekli yaşayan tutunamayanlar vardır bir de. Bazıları bir zamanlar oldukça ünlü olanlardır ve sonra atalet basmışlardır ve bazıları çaresizlerdir yine bazıları şehir yorgunlarıdır. Mülteci kampları ve çöplüklerde olanları da var ve bazıları parklarda hem de pazar yerlerinde veya sokaklarda kalıyorlar. Şehir dışlarındaki zengin bakımlı sitelerdekiler ve ucuz hem de baları kutuları gibi yan yana dizilen yazlıklar ve kirli pencereli apartmanlarda yaşayanları var.
Kulübelerde ve yuvarlak veya dörtgen çadırlarda ve ağaçtan veya bambulardan yapılmış yapılarda ve gemilerde ve gecekondularda ve ‘orman tipi konutlarda yaşayanlar var. Ha bir de hapishane denilen yapılar var ve onlarda kalan hatta bütün ömür orada yaşayan insanları da unutmayalım.
İnsanlar ten rengiyle de birbirinden ayrılabilirler. Fakat insanlar renklere benzemezler. ‘Siyahi’ ve ‘Kızılderili’ dediğinizde hiç de siyah ve kırmızı gelmez akla. Onların derilerindeki renkler tam olarak siyah ve kırmızı hiç değiller zaten.
Maviyi seven ve hep mavi giyen biri gökyüzü gibi veya mavi kahve fincanı gibi mavi rengi çağrıştırmaz. Hatta her mavi göz bile mavi mavi bakmaz. Çocuklar hariç. Onlarda da mavinin tonları vardır: mutlu mavi yanaz mavi hüzünlü mavi acı mavi.